2024’e Yolculuk için Bir Seyahat Rehberi
Merhaba değerli Dark Blue Notes okuru. Bu yazıyı nerede, ne zaman veya hangi şarkıyı dinlerken okuduğunu bilmiyorum. Aklında neler olduğuna da… Ama şimdi, bu soğuk Ankara gecesinde, vakit gece yarısına doğru usul usul ilerlerken kulağımda çok sevdiğim Kaya Project’in (Seb Taylor) 2024’te çıkardığı Transforming Sorrow albümünden Sanctity Ferme var. Bu parçayla birlikte seninle zamanda ve mekânda bir yolculuğa çıkacağız. Açıkçası ne bundan sonra çalacak parçayı biliyorum ne de bu yolun bizi nereye götüreceğini. Ama tam da bu yüzden yoldayız ve tam da bu yüzden müzik dinliyoruz ya!
2024’ü geride bırakırken sevgili Turgay Yalçın benden de Ardından: 2024 yazı dizisi için bir yazı hazırlamamı istedi. Yakından takip ettiğim, birbirinden nefis içeriklerini severek okuduğum, dosya konuları ile caz hakkında çokça bilgilendiğim ve albüm kritikleri ile müzik dağarcığımı genişlettiğim, Türkiye’nin en iyi caz dergisi Dark Blue Notes için bir yazı yazma talebini elbette asla geri çeviremezdim! Kim bilir, 2024’e veda ettiğim bu yazı, belki de benim için bir yeni bir başlangıçtır.

Yolumuza geri dönelim. Sahi, neden müziği bu kadar seviyoruz? 2025’le birlikte 30’lu yaşlarımın sonuna doğru yol alırken, yalnızca 2024’te değil, geçen onca yılda müzikle kurduğum ilişki üzerine düşündüm. Müziğin benim için daima iki temel işlevi oldu:
(1) Hangi türü dinlersem dinleyeyim ve o anda nerede olursam olayım dinlediklerim bana bu galakside yalnız olmadığımı hatırlattı. Burada, benimle aynı şeyleri hisseden birileri daha var. “O şarkıyı” nasıl yapabilirlerdi yoksa? Ve o şarkı nasıl olur da bu kadar insana dokunurdu?
(2) Belki daha da önemlisi, anılarımı her zaman o dönemde dinlediklerimle işaretledim ben. İşte tam da bu nedenle zaman makinesi çoktan icat edildi sevgili okur. 90’lı yıllara gitmek istersen bir akı kapasitörüne, bir mağaradan geçmeye ya da tavşan kostümü giymiş hayali bir arkadaşa ihtiyacın yok. Tek yapman gereken, 1995 yılının o soğuk Aralık gecesinde televizyonda ya da radyoda çalan o şarkıyı bulmak. İşte artık hem o şehirde hem de o zamandasın. Biraz daha dikkat kesilirsen başka sesleri de duyabilir, belki mutfaktan gelen kokuları bile alabilirsin. Öyleyse düşünelim… Müzikten başka uzayzamanı bu kadar kolayca bükebileceğimiz başka ne var elimizde?
Peki gelecekte 2024’e yolculuk etmek istediğimde hangi parçalar bana o yılın kapısını aralayacak? Sevdiğim, takip ettiğim ya da yeni keşfettiğim sanatçıların senenin sonuna doğru peş peşe şahane albümler çıkardığı, çokça bereketli bir yıl oldu 2024. Benim için yılın albümü şüphesiz Ibrahim Maalouf’tan Trumpets of Michel-Ange. Bu yıl çok uzun bir aradan sonra bir konuşma yapmak için gittiğim İstanbul sokaklarını arşınlarken bana her adımımda The Smile of Rita eşlik etti. Aslında hiç de tesadüf olmayacak şekilde Trumpets of Michel-Ange de Maalouf için kendi zaman yolculuğunu sembolize ediyor. Albüm kapağında, sanatçının büyükbabasının 1925 yılında Maalouf’un doğduğu Lübnan dağlarındaki Kafarakab Köyü’nde çekilmiş bir fotoğrafını görüyoruz. Sanatçı 18. stüdyo albümü Trumpets of Michel-Ange’yi sadece kökenlerine bir dönüş değil; aynı zamanda müzikal geleneğin bir sonraki kuşağa aktarımı olarak da betimliyor.

Yılın sonlarına doğru yayımlanan ve dinlemekten keyif aldığım bir diğer albüm de İngiliz caz-hiphop grubu Ezra Collective’in Dance, No One’s Watching isimli 19 parçalık koleksiyonları oldu. Ezra Collective aslında yakından takip ettiğim bir grup değil. Ancak bu albümde özellikle No One’s Watching Me ve Streets is Calling ile birlikte bundan sonra radarımda olacaklar. Soundlarını tek sözcükle “havalı” olarak tanımlayabilirim. Bu albümü bu yıl zaman metaforları üzerine yaptığım bir çalışmayı hazırlarken çokça dinledim. Seneler sonra Dance, No One’s Watching bana bu yıl kütüphanede geçirdiğim geceleri hatırlatacak.
Şimdiden 2024’e damga vurduğunu düşündüğüm bir diğer albüm, tam da yıl biterken geldi ve “küçük çaplı” bir hidrojen bombası etkisi yarattı. Açıkçası bu konsept albümü, hakkında birkaç cümle yazabilmek için bile yeterince sindirebildiğimi düşünmüyorum. 2024’ün kalan karanlık ve soğuk günlerinde daha çok dinleyeceğime ise şüphe yok. Neden bahsediyorum? İsveçli progresif rock/metal grubu Opeth ve son albümleri The Last Will and Testament’ten. Bir caz dergisinde Opeth’in ne işi var diye sorarsan hemen şimdi bu yazıyı okumayı bırakıp The Garroter, ardından da Nepenthe isimli parçaları dinlemen gerekir sevgili okur.
Geriye dönüp bakınca bu sene gittiğim konserlerde bir şekilde Dark Blue Notes’un izi olduğunu görüyorum. En çok aklımda kalan Mart ayında CSO Ada Ankara’da dinleme fırsatı yakaladığım ve bize Ege’nin diğer yakasından seslenen folk-caz müzisyeni Petros Klampanis ve grubuydu. South by Southeast, geçmişe ve kaybettiklerimize tanıdık, içli bir ağıt olarak belleğimde kaldı; konserden sonra da dinlemeye devam ettiğim bir parça oldu.

Bu yıl Ankara Caz Festivali’nin açılışında Kerem Görsev Trio ile birlikte Kerem Görsev ve Ferit Odman’ı dinlemek ise her zamanki gibi benzersiz bir keyifti. 2024 yılında yayımladığı Clear Horizon albümünden parçaları Ankaralı caz severlerle paylaşan Görsev’in notaları bu yıl beni çok daha farklı hissettirdi. Defterime küçük bir not düştüm o akşam: Öyküler ve romanlar gibi albümler de farklı zamanlarda tekrar tekrar açılmalı. Çünkü her yeni yıl, yeni bir “sen” ve her yeni “sen”, bambaşka bir dinleme deneyimi demek. Aklımda kalan bir diğer etkileyici müzikal anı da bu yaz Berlin’de Gökçen Sena Kumcu ile bütünüyle tesadüfen keşfettiğimiz ve hiç aklımızda yokken girdiğimiz şahane caz kulübü The Hat Bar oldu. Hıncahınç dolu o eski usul kulübün minicik sahnesinde doğaçlama çalan müzisyenler, Berlin’in ağır sanayi elektronik müzik ikliminde bambaşka bir hava estirdiler.
Spotify’a göre bu yıl en çok, bir başka Lübnanlı müzisyen Charbel Rouhana’nın Hani Siblini ile 1998 yılında yayımlandıkları albüm Mada’dan albüme adını veren parçayı dinlemişim. İşte bu parçayla birlikte hem yolculuğumuz hem de 2024 sona eriyor. Umarım senin için 2024 yılı hatırlanmaya değer bir yıl olmuştur. Günün birinde yeniden 2024’e, 2024 hatıralarımıza dönmek istersek bu yazı bizim seyahat rehberimiz olsun, ne dersin? Ben şimdilik sözcükleri, şarkıları, anıları ve kokuları İnternet’in dehlizlerine bırakarak usulca uzaklaşıyorum.