Piyanonun Anatomisi-Evrimi, Akordu, Bakımı
Esin Hamamcı, akordör Sezer Dinçer ile Piyanonun Anatomisi: Evrimi, Akordu, Bakımı kitabını konuştu. Söyleşi, tek başına orkestra olma özelliğindeki bu çalgı hakkında merak edebileceğiniz sorulara uzman gözüyle cevapları içeriyor.
■ Piyanonun Anatomisi kitabınıza geleceğiz ancak önce biraz daha geriye gidip müzik ve piyanoyla olan ilişkinizin nasıl başladığını öğrenebilir miyiz?
Piyano ile tanışmam Çankırı Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nde müzik okumaya başlamamla gerçekleşti. 8 yaşında bağlama çalmayı öğrendim ve dolayısıyla türkülerle tanıştım. Fakat ilgim hep klasik müzik yönündeydi öyle ki ortaokulda çaldığımız blok flütte Bach’ın eserlerini çalmaya çalışırdım. O dönemki müzik öğretmenim Gül Öztürk benimle ayrıca ilgilenirdi ve bana notalar verirdi. Sonrasında Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi’nde öğrenim görme isteğim ve bağlama çalarak başlayan müzik ilgim, lise dönemimde flüt (yan flüt) ve piyano çalmaya başlayarak resmileşti. Piyano eğitimi bizim dönemimizde zorunlu çalgı olarak görülmekteydi. Ana çalgım flüt olsa da piyano için de yoğun çalışmalar yapardım. Maalesef ki evimde piyano olmaması nedeniyle, okulumun iki tane konsol piyanosunu başkalarından önce kapmak üzere koşa koşa yolu tutardım. Okulumu temsilen piyano festivallerine katılıp, çabalarımı ortaya koymaya çalışırdım.
Sonrasında 2007 yılında Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Müzik Eğitimi Anabilimi Dalı’nda lisans eğitimim sürecinde bireysel çalgım yine flüt idi. Fakat Prof. Gül Çimen ile piyano çalışırken her zaman benim için piyano çok daha dikkat çekici oldu. Dolayısıyla ağırlık verdiğim enstrüman da piyano oldu. Artık piyanoyu sadece çalmak ve öğretmek istemediğimi fark ettim. Her ayrıntısı dikkatimi çekmeye başlamıştı, akort etmek, onarmak yani yalnızca piyano ile ilgilenmek istiyordum.
15-16 yaşımda Itır (Eskioğlu Kamcez) hocam ile piyano ve bizim temel dersimiz olan işitme/kulak çalışmalarım sırasında, ilk defa hocanın piyanosunun akort edileceğini ve çok özel bir alan olduğunu, herkesin bu işi yapmadığını, o gün hocamın evinde görmüştüm. Bu hep aklımın bir köşesindeydi. Lisans eğitimim döneminde, önce çalgı bakım onarım bilgisi dersi aldığım dönem, okulumuzun piyano onarım atölyesinin olduğunu fark ettim. Sonrasında Itır hocamın evinde karşılaştığım piyano akordörünün, benim de ileride ustam olan Mehmet Akbulut olduğunu anladım. Mehmet hocamdan aldığım çalgı bakım onarım bilgisi dersi kapsamında öğrendiğimiz piyanoya ait çalışmalar ile bu alanı kesinlikle öğrenmek istediğimden emindim.
Mehmet hocaya boş zamanlarımda yardım etmek istediğimi, bu işi öğrenmek istediğimi belirttim. O da sağ olsun beni kırmadı ve derslerden kalan zamanlarımda hocaya asistanlık etmeye başladım. Ders yoğunluğu içinde daha fazla zamanım olsun diye yaz okulunda üstten dersler alarak, dönem içinde atölyede çalışacak zaman oluşturdum. Yazın ve derslerden kalan boş zamanımı hep atölyede ve Mehmet Akbulut hocanın peşinde akortlarını izleyerek geçirdim. Ardından yüksek lisansta yine okulumuzun atölyesinde onarım çalışmalarımı sürdürdüm ve akort sistemleri üzerine dersler aldım. Abant İzzet Baysal Üniversitesi’nde doktora programını kazandım. Piyano akordu, bakımı ve onarımı becerilerinin öğretilebilirliği üzerine fikirlerden yola çıkarak, doktora tezim için çalışmalara başladım. Nihayetinde 2022 sonunda bu konuda uzmanlığımı almış oldum.
■ Piyanoyu tüm teknik kısımlarıyla ele alan bir kitap yazma fikri nasıl oluştu?
Bu alanda yapılmış çok az sayıda akademik çalışma bulunmakta. 2 yüksek lisans tezi haricinde bahsinin geçtiği 2 makale var. Ve bu çalışmalar bu alandaki durumları tespit etmeye yönelik çalışmalar, akort yapma ve bakım yapma gibi becerileri deneyen çalışmalar değil, doktora tezimde akort ve bakım bilgilerinin yanı sıra becerilerinin de kazandırılmasına odaklandık. Dolayısıyla hem bilgiye, hem de beceriye yönelik bir çalışma çıkmış oldu. İçeriğinde de piyano türlerini, bakım bilgilerini, taşınması, korunması ve ses sistemlerini de tanımlayarak yer verdim.
Günümüzde hem alan için, hem de alan dışı ilgilenenlere yönelik yalnızca birkaç adet kitap bulunmakta. Bu konuya ilgi duyan, hem alandan, hem alan dışı insanların kolayca ulaşabileceği, basitçe anlatılmış bir rehber oluşturma fikri gelişti. Sonucunda da kitabın isim babası, çok değerli danışmanım Doç. Dr. Yavuz Durak ile piyanonun anatomisi oluşmuş oldu.
■ Enstrüman olarak piyanonun ataları nelerdi? Hangi tarihlerde hangi dönüşümlerle günümüze geldi? Geçirdiği evrimlerden kısaca bahsetmek ister misiniz?
Toplumların birbiriyle etkileşerek ortaya çıkarttığı icatlar gibi piyanonun da icadında doğudan ve batıdan dört çalgı temel rol üstlenmiştir. Bunlar; Ke, Monokord, Spinet ve Santur’dur.
“Ke”, telli klavyeli çalgıların bilinen en eski atasıdır,milattan önce 2650 yılına dayanan bir geçmişe sahiptir. 1,5 metre uzunluğunda bir tahtadan ve üzerinde o döneme göre kaliteli sayılabilecek liflerden oluşan tellere sahip çalgıdır. Piyanonun gelişimindeki çalgıların en eskisidir.
Piyano, Pisagor’un 500’lü yıllarda tel boylarını hesaplamak için kullandığı “Monokord”un, 12. ve 13. yy.’da “Klavisiteryum”a sonrasında daha yüksek ses ihtiyacı arayışı ile “Klavicord”a geliştirilmesi; yine İngiltere’de “Virginal” olarak tanınan spinet çalgısının aynı nedenlerle yani daha yüksek ses ihtiyacı nedeniyle ses tahtasındaki gelişmeler sonucunda kanat şeklini alarak “Klavsen”e geliştirilmesi; ve Panteleon’un tel sayısını 200’e yakın kullanarak dinamik etkilerini güçlendirdiğii kullandığı sürdinler ile sesin istendiği zaman susturulmasını sağladığı çalgı santurun özellikleriyle oluşmuştur diyebiliriz.
Tabii bu çalgıların iyi özellikleri yeniden geliştirilerek “Piano e forte”, 1711 yılında Bartolomeo Cristofori tarafından Floransa’da icat edilmiştir.
Cridtofori, klavsende bulunan mekanizmadaki mızrap yerine tellere alttan vuran çekiçler tasarlamıştır. Bu çekiçlerin başlarını geyik derisi ile kaplayarak, tuşa basıldığında ters tarafa hareket eden bir mekanizma geliştirmiştir. Ön tarafı hareketlendiğinde bu mekanizmayı taşıyan ‘hareketli dilleri’ geliştirerek de hareket bittiğinde eski pozisyonuna geri dönmesini sağlayan bir mekanizma yapmıştır. Yeni icat edilen bu piyano için dünyanın birçok yerinde farklı terimler kullanılmıştır: Venedikli yazar ve sanat eleştirmeni Francesco Scipione Maffei tarafından 1711’de enstrümanın modern adı ‘Gravicembalo col piano e forte’ (yumuşak/hafif ve gürültülü/kuvvetli klavsen’) olarak tanımlanmıştır. 18. yüzyıl İngiliz kaynaklarında ise enstrümanın adı ‘Pianoforte’, ‘Piano-Forte’, ‘Fortepiano’ gibi ifadelerle kullanılmıştır. Schubert, 1815 yılına kadar L.v.Beethoven’nın da kullanmayı tercih ettiği gibi ‘fortepiano’ ifadesini kullansa da daha sonralarda ‘pianoforte’ terimini kullanmıştır.
Cristofori, çalgının çalınabilirliği için birçok değişiklik ve yeniliklerle çalgıyı iyileştirmek için uğraşsa da piano e forte’nin geldiği nokta özellikle de solo çalgı olarak kullanımında oluşan eksiklikler ve duyulan ihtiyaçlar nedeniyle gelişimi için dünyanın birçok yerinde çalışmalar yapılmıştır.
Az önce de bahsettiğim gibi piano e forte bu aşamalara gelene kadar birçok değişikliğe uğramış fakat yine de çalıcılar için yeterli olmamıştır işte bu noktada günümüz modern piyanosunun temelleri olan Çabalar başlamıştır.
Piano e forte’nin o dönem ki durumunun gelişimi için Londra’daki yapımcılar konserlerinin halka açık yapılması nedeniyle daha yüksek ses elde etmeye odaklanırken, Alman yapımcılar, konserlerin yalnızca sarayda olması nedeniyle bu yüksek ses ihtiyacına odaklanmamışlardır.
Almanya’da konser etkinliklerinin sarayda olması nedeniyle Alman yapımcılar, mekanizma için yeniliklere odaklanarak tuşenin aktif kullanılabilirliği için iyileştirmeler yapmışlardır.
Nihayetinde 1700’lerin sonlarında çalgı bugünkü formunu/şeklini almıştır. Halen birçok farklı markalarca daha iyi ses kalitesi, ses üretimi ve çalınabilirlik açısından yenilikler yapılmaktadır
■ Günümüz modern piyanosu hangi temel unsurlardan oluşuyor?
Genel bir bakış ile günümüz piyanosu, dış mobilyası, ses tahtası, şase, akort çivileri, teller, mekanizma, klavye yatağı, klavye (tuşlar) ve pedallardan oluşmaktadır.
■ 1807’de Fransız firması “Pleyel” piyano üretimine başlıyor. Sonrasında Bosendorfer, Petrof, Blüther, Yamaha gibi markalar ortaya çıkıyor. Siz bugün kullanılan piyano üretimine, markalara nasıl bakıyorsunuz?
Artık birçok marka seri üretim piyano yapmakta, belirli standartlarla bunları sağlamakta.
Tabii belli başlı markaların isim yapması tarihteki piyano yapım sürecindeki önemli katkılarından kaynaklanmakta.
Bugün sadece teknolojinin kullanımı değil bilinçli üretim, sürdürülebilirlik kavramlarının da dahil edilerek, nesilden nesle aktaran bilinçle üretim yapan markalara sempati duyuyorum. Lakin bu konuda ülkemiz için üzgünlüğümü de belirtmek isterim ki, piyano yapım çabalarımız geçmişte olmuş olsa da henüz bu konuda aşama kaydedebilmiş değiliz. Umuyorum ki Türk piyanolarının olabileceği hatta bu konuda uzmanların yetişebileceği günler olabilir…
■ Kitabınızda piyano türlerine değiniyorsunuz. Dikey, spinet, konsol, stüdyo, dijital gibi pek çok farklı farklı tür var. Bunların arasındaki farkı nasıl tanımlarsınız? Bu fark hangi teknik noktada başlıyor? Örneğin akustik piyano ve dijital piyano arasındaki fark nedir?
Öncelikle piyanoları yatay ve dikey olarak gruplandırıyoruz. Bu gruplama mekanizma yerleşimine göre oluşmakta. Yatay piyanolar kuyruklu olarak bildiğimiz grand piyanolar, dikey piyanolar ise konsol yada duvar piyanosu olarak bildiğimiz piyanolar. Bunları da kendi içinde tel boylarına göre sınıflandırma yaptım. Bu daha çok Avrupa’daki markaların da belirlediği şekilde oluştu; yani kendi içinde sınıflandırılmasını da piyanonun büyüklüğü ve tel boyu uzunlukları belirlemektedir.
Teknolojinin gelişmesi her nesneyi etkilediği gibi piyanoyu da etkilemiştir. 20. yüzyılda dijital piyano üretimi başlamıştır. Dijital piyanolarda ses yüksekliğinin ayarlanabilir olması, kulaklık ile çalışma imkanın olması, Akustik piyanoya göre daha hafif olması, taşınma ve taşıtma sorunları yaşanmaması, hafızasında yer alan alternatif çalgı sesleri ve metronom araçlar yer alması, USB ve MIDI bağlantılarıyla bilgisayarlara bağlanıp, çeşitli yazılımlarla kullanılabilir olması avantajlarından olsa da, saymakla bitmeyen avantajlarının yanı sıra pek çok dezavantajı da bulunmaktadır. Birçok dijital piyanoda çekiç, yani mekanik sistem yer almadığı için tuş ağırlığı ve hareketi çalıcı için akustik piyanonun verdiği çalış rahatlığını sunmaz. Akustik piyanoda tuşe kullanımında uygulanan nüanslar dijital piyanolarda uygulanması güç durumlar haline gelebilir. Tuş sisteminde yaşanan elektronik sorunlar nedeniyle, yenilenme gerektiren durumlar ortaya çıkacağı için, kullanım ömrü akustik piyanolardan daha azdır. Çeşitli markalar tuş ve teknik açıdan yenilikler ekleyerek yeni modelleri piyasaya sunmaktadır. Bu durum dijital piyanoların akustik piyanolara göre daha fazla ve sürekli olarak değer kaybettiğini ortaya koymaktadır. Dahası dijital piyanolar elektrikle çalıştığı için, elektrik kesilmesi ya da olmaması durumlarında çalışmayacağı için, belirli bir eğitim ya da etkinlik sürecini aksatabilir.
■ Piyano akordu yapılırken dikkat edilecek en önemli noktalardan kısaca bahsetmek ister misiniz?
Akort yapmak için öncelikle piyano türlerine hakim olmak, iyi ekipmana sahip olmak konularını çözmüş olmamız gerekiyor ve saatlerce sürecek bu işlem için sabırlı olmak kaçınılmaz.
Ekipman konusu çok önemldir; sağlıklı bir şekilde akort yapılabilmesi için çok iyi ve hassas bir tuner kullanılmalıdır.
Bence bir piyano akordörü piyanoları çok iyi tanımalıdır. Akort bir süreç işi olduğundan, akort yapılacak piyanonun geçmiş süreçte ne kadar akort edildiğine dair bilgileri edinmek yararlı olacaktır. Akort işlemi tellerin gerginlik durumunun düzenlenme işi olduğundan, eğer bir piyano çekemeyeceği gerginlikte akort yapılırsa sonucunda akortta bozulmalara neden olacağını ve hatta iyi planlanmazsa bu durumun tellerin basınçtan kopmasına yol açabileceğini bilmek gerekmektedir.
Ve son olarak da akort eğitimi almadan akort yapmayı denemek, sonucunda ciddi hasarlara ve masraflara yol açacağından, kişilerin eğitimi almadan ve tecrübe etmeden denememesini tavsiye edebilirim. Bu konuda kesinlikle uzmanlardan yardım, destek ve hizmet almak, çalgılarının sağlığı için daha iyi bir seçim olacaktır.
■ Sizin için piyanoyu özel kılan nedir?
Piyano, ses aralığının geniş olması, ses üretimi ve kullanılabilirlik açıdan avantajları olması nedeniyle müzik eğitiminin vazgeçilmez temel çalgısıdır. Benim için piyanoyu özel kılan, mekanizmasından pedalına kadar her bir parçanın bir matematik ve kurguyla çalışıyor olmasıdır. Dahası bir orkestraya bedel ses alanıyla çok iyi planlanmış ve tasarlanmıştır. Böylesine anatomik olarak komplike olan bu çalgının her basamağının düzenlenmesiyle ilgilenmek, onarmak yada aksaklıkları gidermek, ses düzenini ayarlamak beni çok heyecanlandırmakta. Ayrıca çalıcı ve eğitmeni olarak da; çalmaktan ve öğretmekten çok keyif aldığımı, benim için vazgeçilmez olduğunu söyleyebilirim.
■ En sevdiğiniz piyanistler kimlerdir?
Müzik tarihinin en önemli ismi bestecisi ve piyanisti olan L.v. Beethoven benim için çok kıymetli bir piyanist, sadece eserlerini çalışmayı ve dinlemeyi değil müziğe bakış açısını ve felsefesini anlamaya çalıştığım bir isim. Tarihten diğer benim için önemli bir isim olan Rachmaninoff; müziğiyle ufkumda yeni düşüncelere sevk eden bir besteci, piyanist.
Tabii ki günümüzdeki piyanistlerden söz etmek gerekirse, öncelikle ülkemizin medarıiftiharı sayın Fazıl Say’ı çok beğeniyorum. Bir piyanist olarak duruşuyla ülkemiz için büyük bir değer olduğunu düşünüyorum.
Dünyada ise piyano için çok önemli isimler; Vladimir Horowitz, Alfred Brendel beğendiğim piyanistler arasında.
En ama en çok sevdiğim piyaniste gelecek olursak, bir Steinway piyanisti olan Martha Argerich. Bayılıyorum kendisine, özgürlükçü tavrını, tuşesini, tekniğini çok beğeniyorum.
■■■