Akbank Caz Festivali

Müzik ve Evrensel Duygular: Kazuo Ishiguro – Noktürnler

Japon asıllı İngiliz yazar Kazuo Ishiguro roman, kısa öykü ve film senaryoları türlerinde Çağdaş İngiliz Edebiyatı’na büyük ölçüde katkıda bulunan bir yazar. Çocukken Jane Austen, Charles Dickens, Charlotte Bronte gibi yazarların kitaplarından etkilenmiş. Kent Üniversitesi’nde eğitim görmüş. East Anglia Üniversitesi’nde yaratıcı yazarlık dersi almış. Romancılık yönünü Angela Carter ve Ray Bradbury gibi isimlerle geliştirmiş. 1981 yılında üç kısa hikâye yayımlamış. 1982’de İngiliz vatandaşlığına kabul edilmiş. 1983 yılında ise Granta Dergisi tarafından en iyi genç İngiliz yazarları arasında gösterilmiştir. Romanları, otuz farklı dile çevrilen Kazuo Ishiguro, çok kısa sürede geniş bir üne kavuştu, çeşitli ülkelerde en çok okunan yazar oldu ve sevildi.

Onun eserlerini oluşturan temel yapı taşı ise yerellikten, ulusallıktan çok evrensel olana odaklanmasıdır. Yazar, eserlerini genellikle birinci tekil şahıs üzerinden anlatarak “ben” anlatısına yer verir. Karakterleri ise, geçmişte travmalar yaşayan ve bunları atlatmaya çalışan kişilerdir.

Yazarlığa küçük yaşlarda başlayan Ishiguro, müziğe karşı büyük bir tutku duyar. Gençliğinde çalıştığı ufak tefek işlerinden kazandığı parayla plak alır. Müziğe ilgisi bununla da kalmamıştır. Kilise ve okul korosunda solo söyler. Sesi “meleksi” olarak bilinir. Müziğe karşı olan ilgisi sayesinde gitar çalmayı öğrenir. Şarkı sözü yazar. Demo şarkılar hazırlar. 1974 yılında Cantebury Kent Üniversitesi’nde İngilizce ve Felsefe eğitimine başlar. Onur belgesiyle mezun olur.

Amerika ve Kanada’yı gezme fırsatı bulur. Müzisyenlik konusunda hayal kırıklığına uğrasa da şarkı sözü yazarken keşfettiği yazarlığını arkadaşlarının da teşviki sayesinde ilerletir. Yarım saatlik bir radyo oyunu yazıp BBC’ ye gönderir. BBC dosyayı reddedecektir ama yazmaya devam etmesi yönünde teşvik edici bir cevap alır. Bu olay yazarın edebiyat kariyerinin önemli noktasıdır. Böylece Nobel Edebiyat Ödülüne götüren bir cesaret ateşini içinde bulur.

Ishiguro’nun Noktürnler – Müziğe ve Günbatımına Dair Öyküler kitabı ilk öykü derlemesi. Müziğe, müzisyenlere ve günbatımına dair öyküler 2011 yılında Turkuvaz Kitap’tan, 2015 yılında Yapı Kredi Yayınları’ndan yayınlanır. Deborah Rogers’a ithaf edilir. Müziğin evrenselliğine vurgu yapan hikâyeler bizi ortak noktada buluşturur. Aradığını bulamayan, hayal kırıklıklarına uğrayan, her insanın yaşayabileceği başarısızlıklardan geçmiş karakterlere müzikle can verilir.

Örneğin Aşk Şarkıcısı adlı ilk öyküde, Venedik’te bir sokak müzisyeninin hikâyesine odaklanırız. Anlatıcı başkarakterin kendisidir. Venedik’te San Marco Meydanı’nda çalmaya başlar. Sokak müzisyenliğinin, özellikle turistik bir meydanda yapılan sokak müzisyenliğinin zorluklarına da değinilir. Çünkü bir sokak müzisyeni, çalacağı şarkıları dahi etraftaki cafe’lere müşteri çekecek şekilde yapabilmelidir. Restaurantların, cafe’lerin de talepleri bu yöndedir. Yoksa bu meydanda başka türlü barınamazlar. Turistler hem yerel tınılar hem de bildikleri, duydukları, aşina oldukları bir müzik duymak isterler cadde boyunca yürürken:

“Dünyanın her yerinde gitaristler el üstünde tutulur. Ama burada… Gitar denilince kafe yöneticileri rahatsız olur. Çok modern görünür gitar, turistler de bundan hoşlanmazlar. Geçen sonbahar, turistler rock and roll’cu olduğumu sanmasınlar diye, ses deliği oval, eski bir caz modeli satın aldım, Tam Django Reinhardt’ın çalacağı türden bir şey. Bu durum işleri biraz kolaylaştırdı, ama kafe yöneticilerine yaranamadım gene de. Doğrusu Joe Pass bile olsanız, bu meydanda çalan orkestralardan birine kapağı atmanızın yolu yoktur. Bir de tabii, değil Venedikli, İtalyan bile olmayışım sinirlerine dokunuyor. Aynı şey alto saksafon çalan iri yarı Çek için de geçerli. Gayet beğeniliyoruz ve diğer müzisyenlerin bize ihtiyacı var ama bordroda yer almaya uygun değiliz. Yöneticiler yalnızca “Çeneni kapa ve çal” demesini bilirler. Takımını giy, gözlüğünü tak, saçlarını arkaya tara; konuşmazsan turistler seni İtalyan zanneder.”

Meydanda dolaşan turistler, radyonun sesini açıp kısar gibi cadde boyunca sokak müzisyenleriyle frekans değiştirir. Turistler klasik, ünlü aryaların enstrümantal yorumlarının tekrarına pek dayanamazlar. Her ne kadar popüler parçalar duymak istemeseler de örneğin Julie Andrews’un eski bir parçasını duymak isterler. Bu nedenle anlatıcı bir kez Baba (The Godfather) filminin tema müziğini tek günde dokuz kere çalmak zorunda kalır.

Anlatıcı, bize San Marco Meydanı’nın turistlerini, etrafı ve müziği anlatırken birden Tony Gardner’a rastlar. Bu tesadüf onu “gerçekten” çok heyecanlandırır. Öncelikle Gardner, annesinin en sevdiği sanatçıdır. Onda bütün plak koleksiyonu vardır. Anlatıcımız, bir hışımla Gardner’ın yanına gidip ne kadar büyük hayranı olduğunu, annesindeki koleksiyonu anlatır. Gardner ise “Demek biraz önce çalan sendin. Bir kahve içmek ister misin?” diye sorar. Bu soru müzik üzerine güzel bir sohbetin başlangıcını aralar. Gardner, eşi Lindy Gardner’ı çok sevdiğini söyler ve ona bir serenat yapmak ister. Böylece Gardner ile bizim sokak müzisyeni bir olur, plan yapar. Serenat gece başlayacaktır, birlikte gondolla bir gezintiye çıkarlar. Akşam saat kaçta nerede buluşacaklarını planlarlar:

“Yıldönümümüz değil ama sana teklif edeceğim iş çok da alakasız sayılmaz. Çünkü romantik bir şey yapmak istiyorum. Ona serenat yapacağım. Tam Vedenik usulü. İşte sana bu noktada ihtiyacım var. Sen gitar çalacaksın, ben söyleyeceğim. Gondolla balkonun altına yanaşacağız ve ben yukarı doğru bakarak şarkımı söyleyeceğim. Yakınlardaki bir otelde bir süit kiraladık. Yatak odasının penceresi kanala bakıyor. Karanlıkta mükemmel olacak. Duvarlardaki lambalar tam da uygun yerleri aydınlatıyor. Seninle ben gondoldayız, o da balkona çıkıyor. Sevdiği bütün parçalar. Çok uzun sürdürmeyiz, çünkü geceleri serin oluyor. Üç ya da dört şarkı düşünüyorum. Tatminkâr bir ödeme yapacağım. Ne diyorsun?” (s.15)

Müzisyen büyük bir heyecanla bu teklifi kabul eder. Gardner ile böyle bir iş birliği onu epey mutlu etmiştir. Ne çalacağını düşünür. Phoenix’i bemolden yorumlayacaktır. Sonra I Fall in Love too Easily çalıp, On efor My Baby ile bitirecektir. Ancak işleri pek planladıkları gibi gitmez. Tony’nin anlattığı “büyük aşk” hikâyesinin ardında büyük bir hayal kırıklığı yatmaktadır. Lindy, serenat için balkondan aşağıya “şöyle bir” bakar. Pek umursamaz davranır. Sokak müzisyeni tüm olan bitene, büyük kırgınlığa rağmen çalmayı sürdürür. Sonrasında etraf sessizliğe bürünür. Kadının hıçkırdığı görülür. Bu geceden sonra ise bir daha Tony Gardner’ı görmeyen sokak müzisyeni, ikisinin evliliklerinin sona erdiğini çok sonra öğrenecektir.

Kazuo Ishiguro’nun Noktürnler’deki öyküleri, unutulmuş bir yakınlığı canlandıran ezgilerle okuru her cümlede duraklatarak inanılmaz bir playlist de hazırlamış olur. Müziğin kitlelere ulaşması, ortak duygulara hitap etmesi, insanoğlunun duygularını en derinden yakalaması bu kitabın temel noktasını oluşturur.

Esin Hamamcı

Edebiyat doktora öğrencisi, Açık Radyo’da programcı, Gazete Oksijen, K24’te yazar, Sanat Kritik editörü, çevirmen. Kent, arşiv, edebiyat ve müzik üzerine yazar, düşünür…

Esin Hamamcı 'in 14 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. Esin Hamamcı ait tüm yazıları gör

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir