İmkanların ve İhtimallerin Peşinde Bir Ses: Esra Kayıkçı
Şarkı söylemeyi umut etmenin bir yolu olarak gören, kendi çapında bir kuş gözlemcisi, imkanların ve ihtimallerin peşinde, müziğin geniş yelpazesinden, renk paletinden esinlenen Esra Kayıkçı ile müzik yaşamanına ve üretimine dahil olan şeyler hakkında konuştum. Keyifli okumalar.
*
Esra merhaba. Bize kendini biraz anlatır mısın? Biliyorum kendini anlat dendiğinde insanlar kendileri için söyledikleri şeyleri ya çok eksik ya çok fazla bulurlar. İşini kolaylaştırmak için neler yapıyorsun, nelerle uğraşıyorsun üzerinden sormuş olayım bu soruyu.
Merhaba Enes, benim günlük rutinimde kontrbas ve vokal egzersizleri, yoga, provalar ve konserler var. Bununla birlikte sevgili Hocam Dr. Işık Şahin ile Antik Dönem’deki kadın müzisyenler hakkında yazdığımız kitabımız yayımlanmak üzere, bunun heyecanını yaşıyorum. Bir de Ülkem Özsezen ve Hakan Kamalı ile çok yeni bir çalışmaya başladık. Umarım bu yıl içinde güzel bir projemiz olacak.
Müziğin kişisel tarihindeki yerini sormak isterim. Müzikle kurduğun bağı anlatır mısın? İlk temasın nasıl oldu ve müzik bir uğraşı olarak hayatına nasıl katıldı?
Çocukluğum sürekli şarkı söyleyerek geçti; ama ailemde hiç müzisyen yoktu. Kendi kendime şarkı söyleyebildiğimi keşfettiğimde beni müthiş özgür hissettiren bir alan yakalamışım gibi hissettim. Kendini ifade etmekten çekinen bir çocuktum; ama müzikle ilgilenmek kendime olan güvenimi arttırdı. 8-9 yaşlarındayken eve bir org geldi ve böylelikle müzik eğitimine de başlamış oldum. 16 yaşındayken de elimden hiç bırakmadığım gitar ile tanıştım ve bir süre Flamenko gitar çaldım. Daha sonra üniversitede çeşitli gruplarda bas gitar çaldım ve şarkı söyledim.
Müziği bir uğraşı olarak yapmaya başladıktan sonra neleri denedin ya da nelerden vazgeçtin bu yolda? Kendine bir yol haritası çizip, üretici ve besteci konumuna geçtikten sonra etrafında kimler vardı? Etrafındakilerin yaklaşımı nasıl oldu?
Birçok aile gibi benim de ailem müziği bir meslek olarak seçmemi istemedi. Onları çok sevdiğim ve kırmak istemediğim için ben de küçüklüğümden beri ilgimi çeken Arkeoloji bölümünde okumaya karar verdim. Aslında bu karar sadece onları mutlu etmek için değildi, gerçekten istediğim için bu bölümü okudum. Böylece arkeoloji ile dolu dolu geçen bir 4 yıl girdi hayatıma. Bu süre zarfında her yaz neredeyse üç ay Allianoi Antik Sağlık Merkezi’nde arkeoloji öğrencisi olarak kazılara katıldım, çoğunlukla ortaya çıkan mimari eserlerin çizimlerini yaptım. 4 yılın sonunda bir seçim yapmam gerektiğini anlayınca bütün zamanımı müzik ile geçirmeye karar verdim. Sonra hayatıma kontrbas girdi. Müzik yolunda en büyük destekçim eşim Hakan Kamalı oldu. Kendi şarkılarımı yazmam için beni her zaman yüreklendirdi. Albümleri birlikte planladık ve kaydettik, çünkü bu bir ekip işi. İlk albüm Bozgun Hatıra çıkınca ailem de artık desteklemeye başladı.
Çoğu insan başına gelen şeylerle baş etme ya da onlardan kurtulma yöntemi olarak bir üretimin içinde bulabiliyor kendini. Süreç sende nasıl ilerliyor? Üretimine dâhil olan ve olmayan şeylerden bahsedebilir misin?
Şarkı söylemek, müzikle uğraşmak benim kendimle kaldığım, kendimi özgür hissettiğim en büyük hazinem. Kendime zaman ayırıp doğaçlama yapmaya başladığımda bir fikir gelebiliyor ve bu fikir daha sonra bir şarkıya evrilebiliyor. Mesela bu albümde Yağmur şarkısını yağmurun çiselediği bir günde, evimizin arka bahçesindeki kuşlara bakarak yazdım. Rüzgarla Dön’ ü ise lisedeki en yakın arkadaşlarımdan birine, onunla buluştuğumuzda sadece ikimizin arkadaşlığından doğan o dünyayı ifade etmek için yazdım. Albüme adını veren “Seslen Bana” şarkısını yıllar önce çok sevdiğim; ama bir şekilde bir daha görüşemediğim bir kişiye yazdım. Şarkı yazarken gerçek duygulardan besleniyorum. Benim hayatımda yer tutan duyguları ifade etmek samimi geliyor.
2017 yılında yayınlanan ”Bozgun Hatıra” adlı bir albümün var. Ardından ”Kelebek Orkide” isimli single çalışman yayınlandı. “Seslen Bana” albümün çok yakın zamanda yayınlandı. Albümlerinden ve şarkılarından kısaca bahseder misin?
İlk albümüm Bozgun Hatıra’da ilk yazdığım şarkılar yer alıyor. Sözlerde yakın arkadaşım Mehmet Karadağ’ın desteği büyük. Bozgun Hatıra, Ercüment Orkut’un düzenlemeleri ile farklı tarzlara göz kırpan bir albüm oldu. Benim için yeri ayrı. Ondan sonra gelen Kelebek Orkide, belki de kendimi olduğum gibi kabul ettiğim bir süreçte yazdığım, kendime karşı dürüst olmayı öğrendiğim bir süreci yansıtıyor. Düzenlemeleri Hakan Kamalı’ya ait.
Seslen Bana daha büyük cesaretle kendimi ifade ettiğim bir albüm oldu. Bu albümün zenginliklerinden biri de benim hayatıma dokunmuş dört şarkı yazarının birer şarkısının yer alması. Elif Çağlar’dan Gel de Anlat, Mustafa Alp’ten Herkesin Şarkısı, Baki Duyarlar’dan Imperishable ve Değer Deniz’den Mavi.
Şarkılarında sesin bir sesleniş gibi yankılanıyor kulaklarımızda. Sanki bizi bir yerlere davet eder gibi… Dinlemek deneyimi çok kişisel bir şey elbette. Ve çoğu zaman üreten kişi, üretiminin dinleyicide nasıl bir yankı uyandıracağını bilemez. Senin dinleyicide özel olarak dürtmeye çalıştığın bir nokta ya da onları beraberinde götürmek istediğin bir yer var mı?
Sanat bize çevremizde olup biten karanlık düşüncelerden sıyrılma, onları dönüştürme olanağı veriyor. Bazen hayatın tüm gerçeği karanlık taraf gibi gözüküyor; işte bu noktada duyduğumuz bir melodi tekrar pozitif enerji ile dolmamızı sağlayabiliyor. Bir şarkımda ‘umudu seslendir’ diye bir sözüm var; benim için umut, şarkı söylemek. Ben kendi dünyamı ve müziğimi dinleyici ile paylaşırken, umarım dinleyici de benim içimdeki sevgi ve umudu hissedebiliyordur.
Bastığın toprağa, baktığın gökyüzüne, bedeninle içinde dünyaya dair sözler duyuluyor şarkılarında. Sadece var olarak onların parçası olmanın dışında şarkılarınla tüm bu bütünle bir kez daha iletişim kuruyor gibisin. Bir müzisyen olarak hayata bakışın nasıl? Etrafta olan biten müziğine dâhil oluyor mu, oluyorsa biraz bahsetmek ister misin?
Doğadan ve insan ilişkilerinden ilham alan bir müzisyenim. Kendi çapında bir kuş gözlemcisiyim. Kuşları izlemek beni her zaman heyecanlandırıyor. Belki de şarkılarımda doğanın güzelliğini kendime hatırlatıyorum. Olumlu düşünen bir insan olmayı seçiyorum. Aslında küçüklüğümden beri böyleyim. Daha çok iyi ve güzel olandan beslensem de diğer taraf da yaşamın bir parçası ve her şey bir denge içinde devam ediyor.
Şarkılarının sözleri ve müziğin sürekli yeni ihtimalleri ve imkânları kovalıyor gibi. İmkânları ve ihtimalleri düşünmenin müziğine yansıması ne oranda gerçekleşiyor?
Aslında imkanları ve ihtimalleri düşünmeden yazıyorum.
Son albümün “Seslen Bana” Babajim Stüdyoları’nda kaydedildi. Kayıt ve mix Cihan Barış, mastering de Güven Ersoysal tarafından yapıldı. Demir Demirkan, Ediz Hafızoğlu, Fırtına Kıral gibi birçok önemli müzisyenle çalıştın. Biraz albümün oluşum sürecinden ve yaptığın ortak çalışmalardan bahseder misin?
Albüm, biraz önce de bahsettiğim gibi benim dışımda birbirinden değerli şarkı yazarlarının da katkılarıyla oluştu. Her biri kendi müzikleri ve dokunuşlarıyla büyük birer zenginlik. Bu yüzden kendi şarkılarını yapma sürecim ve yeni şarkıların eklendiği her aşama benim için farklı bir heyecandı. Albümün genel atmosferini oluştururken çok düşündük. Hem benim müziğim hem de diğer şarkı yazarlarının müziklerinin birlikte bir bütün oluşturabilmesi için, benim müzikal geçmişim ve bugün yaptığım ve gelecekte de yapmak istediğim müzikal dünyamla olan bağın kopmaması amaçlarımdan biriydi. Bu yüzden bu albüm içinde benim müzik hayatımdaki bir çok renk var. İlk şarkılarını söylediğim akustik rock müziği, bir çok yeni müzikal bakış açıları edinmemi sağlayan caz ve kulağıma dolan yeni bir çok müzisyen ve müziklerden çeşitli izler taşıyor.
Her bir albüm ortak bir iş birliği ve ekip işi. Bu albümde de yıllardır benim müziğimin içinde emeği olan Uraz Kıvaner ve Fırtına Kıral yine benimle birlikteydi. Albümde hem bir parçanın aranjesi hem de perdesiz bas gitarıyla bana eşlik eden Orhan Deniz, sound yaratmama yardımcı olmak için elinden geleni yaptı. Hakan düzenlemeleri yaparken hep benim müziğimi ve şarkının özünü anlamaya çalıştı. Her bir parça başka bir renk ve atmosfere sahip ve ilk albümde olduğu gibi her bir parçada farklı bir solist var. Örneğin; Rüzgarla Dön’ün kaydı bittikten sonra müzikte eksik olan Sarpay Özçağatay’dı. Hangi Balık’ta Halil İbrahim Işık da parçadaki müzikaliteye büyük katkıda bulundu. Baki Duyarlar’ın dokunuşu, Demir Demirkan’ın müziği, Elif Çağlar’ın müziği ve fikirleri, Mustafa Alp’in müziği, Orhan’ın düzenlemesiyle, Adem Gülşen ve Ediz Hafızoğlu’nun da yer aldığı, yeni bir ifadeye erişen Değer’in şarkısı, miks ve mastering aşamalarında genel sound’a katkıda bulunan Cihan ve Güven… bu yüzden bu bir ekip işi ve ben çok şanslıyım ki birçok müzisyen bana destek oldu.
Müziğin türler arası bir çeşitliliğe sahip. Kendini ait hissettiğin bir tür var mı? Türler arası akışkan bir geçiş sağlamak daha iyi bir olanak mı?
Kendi yaptığım müziği tek bir türe ait göremiyorum. Ya da kendimi ait hissettiğim tek bir tür yok, müziğin geniş yelpazesinden, renk paletinden esinlenmeyi seviyorum. Aslında ortaya çıkan her şarkı kendi türü, tarzı ile geliyor sanki.
Son olarak sen neler dinliyorsun şu sıra? Radarında olan yeni müzisyenler, konser alanları ya da etkinlikler neler?
Son günlerde dinlediğim yeni çıkan ya da yeni keşfettiğim albümler arasında şu isimler yer alıyor: Bilge Günaydın ‘Sketches’ of Green’, Erik Leuthäuser ve Arta Jēkabsone ‘Beachfinds’, Subtonics ‘Freak Tales’, Gian Slater ‘The Differences’, Esperanza Spalding ‘Songwrights Apothecary Lab’, Volkan Öktem ‘#7’, Şirin Soysal ‘Unready to Board’, Molly Johnson ‘If you kow love’…Çok fazla isim var aslında buraya bir kısmını yazabildim. Geçenlerde CSO Ada Ankara’da gerçekleşen Bireli Lagrene konseri için günü birlik Ankara’ya gittik, daha önce bir konser izlemek için şehir değiştirmemiştim. Çok güzel bir tecrübeydi ve çok güzel bir konserdi. Mart sonunda gerçekleşecek Jamie Cullum konseri için heyecanlıyım. Mümkün olduğunca Nardis ve Bova’daki konserleri takip ediyorum.