Genesis’in İçinden Geçen Peter Gabriel
1967 yılında kurulan Genesis rock grubu, 15 Ağustos 1975 yılında koyu Genesis hayranlarının kabul ettiği bir görüş ile vadesini o gün doldurdu. Grup o tarihte bir basın açıklaması yaptı. Haftalardır çeşitli spekülasyonlar sürüyordu; ardından Genesis üyeleri, Peter Gabriel’in gruptan ayrıldığını duyurdu.
Müzik eleştirmenlerine göre Gabriel, müzik dışındaki diğer edebi ve deneysel ilgi alanlarını keşfetmek istiyordu. Bir kaç gün sonra Gabriel, İngiliz müzik basınına bir açıklama yaptı. Out, Angels Out başlıklı basın açıklamasında, müzik endüstrisinde hayal kırıklığına uğradığını açıkça itiraf ediyordu.
Bu hayal kırıklığı uzun sürmedi. 1977’de piyasaya sürdüğü, kendi adını taşıyan ilk albümü Peter Gabriel büyük beğeni topladı. Günümüze kadar devam eden başarılı bir solo kariyerinin başlangıcı için böylelikle ilk adımı attı.
Genesis saflarında da durum farklı değildi. Grup geri dönmek ve var olmak istiyordu. Bir taraftan da, Peter Gabriel’in gruptan ayrılışının, onlar için ölüm çanı olduğunu kabul ediyorlardı. Bir fikir geliştirdiler. İngiliz basını Genesis’in geleceği ile ilgili ihtimaller silsilesi taşıyordu. O esnada Rock Scene Magazine de bir makale yayınlandı. Bu bir tevatür de olabilirdi. Haber şöyle idi. “Genesis şu anda Gabriel’in yerini alacak yeni bir şarkıcı arıyor ve aslında akıllarında zaten bir fikir var!..“
Daha sonra ortaya çıkan bu fikir, davulcu Phil Collins‘i solist rolüne terfi ettirmekti. Collins başlangıçta bu görevi devralmak istemedi. Grup, Gabriel’in ardından ilk kayıtlarını kaydetmek için stüdyoya girdiğinde, Collins’in planı şarkıların sözlerini yazmak ve ardından bunları yeni bir vokale öğretmekti. Ancak grubun uygun bir aday bulma arayışı başarısız olunca ve Collins’in Squonk adlı parçayı okuma performansının kalitesi grup arkadaşlarını etkileyince, Genesis bir karar verdi. Solist Phill Colins olmalıydı.
Ortaya çıkan 1976 yapımı A Trick of the Tail albümü risk alınan, kritik bir karardı. Ancak müthiş bir ticari bir başarı yakaladı. İngiliz menşeili Genesis grubu ABD’de listeleri alt üst edip çıtayı yükseltti.
A Trick of the Tail albümü, devamı olan 1977 yılı ve sonrası Genesis’in Gabriel yıllarındaki proggy trendini sürdürdü. Ancak gitarist Steve Hackett‘in gruptan ayrılışı üç kişi kalmasının ardından 1978’de … And Then There Were Three…‘nin piyasaya sürülmesiyle grubun rengi dramatik bir şekilde değişti. Punk ve yeni dalga hareketlerinin kısa ve öz şarkı uzunluklarına yanıt veren …And Then There Were Three…, plağın bir tarafını dolduran on dakikalık epik destansı nüanslardan veya şarkı süitlerinden yoksundu.
1978 yılında, Melody Maker dergisine konuşan Phill Collins, Genesis’in bir single grubu olmaya çalışmadığını, materyallerin temelde aynı kaldığını, sadece seçilmiş şarkılar yaptıklarını anlattı. Aynı yıl yayınladıkları plağın baş single’ı olan Follow You Follow Me‘yi duyan birçok kişi pek öyle düşünmüyordu. Genesis’in şimdiye kadar ürettiği her şeyden daha yavaş, daha duygusal ve daha ticari buluyorlardı. Esasen Peter Gabriel’in ardından, ayakta kalabilmek için ters köşe yapmıştı grup. Ve kasıtlı olarak şarkı, grubun hayran kitlesini genişletmek için bilinçli olarak yazılmıştı. İşe yaradı.
Follow You Follow Me, Genesis’in dünya çapındaki ilk pop başarısı oldu. Bundan daha fazlası, grubun sonraki on yıl için yaklaşımını tanımladı. 70’ler 80’lere dönerken, Collins liderliğindeki Genesis grubu, pop-rock hitlerinde liste başı olup, grubun başarısını ikiye katlandı. Sonuç olarak, Duke (1980), Abacab (1981) ve Invisible Touch (1986) gibi kayıtlar grubu mega yıldızlığa itti.
Genesis tarz değiştirmeye başlamıştı. Kendilerine pop-rock tarzda bir dayanak noktası belirlediler. Onların ilerici materyallerine değer veren hayranlardan artık muhalefet sesleri geliyordu. Genesis’in köklerini terk ettiği veya Rolling Stone dergisinden, JD Considin’in dediği gibi kolay dinlenen hafif müzikler üretiyorlardı.
Çok geçmeden grubun hayran kitlesinde bir bölünme oldu. Rock eleştirmeni Colin Maguire, Phill Collins’in dikkatleri çok fazla kendi üzerine üzerine çektiğini yazdı. Tezatlar oluşmaya başladı. Gabriel yıllarının felsefi ve sindirilmesi zor olduğunu iddia eden eleştirmenler vardı.
Ultimate Classic Rock dergisinin belirttiği gibi, “Klasik rock kanonunda Genesis’ten daha bölücü bir diskografiye sahip çok az grup var.”
Bu anlamda Genesis, rock tarihinde garip bir vaka. İki inatçı Genesis hayranını bir odaya koyun ve hiçbir şeyde aynı fikirde olmamaları tamamen mümkün. Neredeyse farklı bir grubun hayranları gibiler.
Sonra kendime şu soruları soruyorum. Gabriel Collins’e karşı mı?
Peki ben nerede duruyorum?
Genesis’in progressive köklerine borçlu muyum?
Onların ticari olan 80’li yıllarını savunuyor muyum?
Ve daha bir dolu soru… Sorular silsilesi!
Şunu çok net biliyorum. Ben bir Peter Gabriel hayranıyım. Çünkü Peter Gabriel de Miles Davis gibi bir akım bükücüydü.
Son akım bükenlerden kim kaldı?
Peki, nerden mi düştü aklıma Genesis? Peter Gabriel’in yakında yeni bir albüm yayınlayacağı haberleri ve i/o adını taşıyan bu albümden ilk single önüme düşünce…
Sözüm olsun, merakla beklediğim i/o çıkınca siz Dark Blue Notes okuyucularıma yazacağım.
O zamana dek, yeni Gabriel parçası Panopticom‘ı hatmedelim!