Freddie Mercury’nin Sesiyle Zamanda Yolculuk
Bir an için 1989 yılında yaşayan bir genç olarak düşünün kendinizi. Pink Floyd, The Rolling Stones, U2, Madonna, Nirvana, Michael Jackson ve daha nicesinin albümlerinin ya da teklilerinin yayınlandığı yıllar. 1986’daki A Kind of Magic albümünün ardından Queen de The Miracle adlı yeni çalışmasıyla hayranlarının karşısında. Üstelik siz de o albümü heyecanla bekleyenlerden birisiniz.
22 Mayıs 1989 tarihinde yayınlanan albümü plakçıdan gidip satın aldınız. Eve geldiğiniz gibi, pikapa taktınız ve dinlemeye başladınız. Artık olgunluk dönemindeki Queen’in müziğinin karakteristiğini yansıtması bakımından albüm, tatmin edici bir seviyede. Nisan 1987’de AIDS tanısı konan Freddie Mercury, bir yandan tedavi sürecini devam ettirirken bir yandan da müzikal üretimine ara vermeden devam ediyor. 1985’teki Live Aid ve ertesi yıl Wembley’deki unutulmaz konser The Miracle albümüyle adeta taçlandırılıyor. Albümle aynı adı taşıyan “The Miracle”, “I Want It All, The Scandal” gibi hit olan parçalara sahip bu yeni plak, İngiltere, Almanya ve İsviçre gibi ülkelerin Billboard listesinde bir numaraya yükselse de o zaman eleştirmenlerin pek de hoşuna gitmiyor. Öte yandan da o sıralarda albümde bulunan “I Want It All” şarkısı gündemin ana konularından biri halini gelen Güney Afrika’da apartheid karşıtı hareketin de marşı hâline geliyor.
Aradan geçen zaman içerisinde Freddie Mercury’nin sağlığı daha fazla bozulmaya, ve bu konuyla ilgili dedikodular da yoğunlaşmaya başlamıştı. 4 Şubat 1991’de yayınladıkları Innuendo albümüyle aynı ismi taşıyan şarkının klibinde kuklaların kullanılması şüpheleri daha da arttırıyordu. 23 Kasım’a gelindiğinde Freddie Mercury, kamuoyuna AIDS olduğunu açıklamıştı. Bir gün sonrasında ne yazık ki hayata veda etti. Freddie Mercury’nin çoğu geçmiş yıllarda kaydettiği şarkılardan oluşan Made in Heaven, vefatından dört sene sonra, 1995 yılında dinleyiciyle buluşabildi. Sonrasında Queen, grubun basçısı John Deacon olmadan, ağırlıklı olarak bir nevi “anma” niteliği taşıyan konserleriyle yoluna devam etti. Elbette yeri doldurulamayan büyük bir eksiklikle…
Dolayısıyla 80’lerin sonunda veya daha sonra doğup Queen şarkılarıyla tanışan kuşaklar grubun yeni bir şarkısını dinleme şerefine nail olamadı. En azından biz öyle olduğunu düşünüyorduk. Ta ki bu yılın Eylül ayında bir açıklama gelene kadar. Grubun davulcusu Roger Taylor 13 Ekim’de daha önce dinleyicilerle hiç paylaşılmamış bir şarkıyı yayınlayacaklarını duyurdu. Bu, elbette büyük bir olaydı. 33 yıl önce yayınlanan The Miracle albümünden çıkartılan “Face It Alone” isimli şarkı 13 Ekim’de dinleyiciyle buluştu.
O sabahın kendi duygu dünyamdaki karşılığını tarif etmeye çalışayım. Yazının başında gıptayla bahsettiğim 80’ler gençliği gibi şanslı hissettim kendimi. Bir yandan da yıllar önce kaybettiğim bir yakınımı rüyamda diri halde gördüğümde yaşadığım duygulara kapıldım. Sadık bir Queen dinleyicisi ve Freddie Mercury hayranı olarak eski ama bir o kadar da yeni bir şarkı vardı karşımda. Gün boyu defalarca ara vermeden sanki yılların acısını çıkartırcasına dinledim.
Hem yeni hem de 80’lere ait bir şarkı
1995 tarihli Made in Heaven albümündeki “Mother Love” şarkısını biraz andıran yapısıyla “Face it Alone”, derinlikli sözleriyle zaten duygusallık katsayısı yüksek olan olayı bir üst seviyeye taşıdı. Bu çağ için rahatlıkla zamansız olarak nitelendirebileceğimiz Queen soundu, bize hem 1989 yılındaymışız hem de yepyeni bir şarkıyı dinliyormuşuz gibi hissettirdi. Şarkıyı dinlerken parçada bir yarım kalmışlık hissiyatı oluşuyor mu? Belki de. “Face it Alone” için Queen’in en iyi şarkılarından biri dersek muhtemelen abartmış ve tüm o kült şarkılara haksızlık etmiş oluruz. Ancak yine de sıradan olmayan bu şarkının The Miracle albümünden neden çıkarıldığı kafamı kurcalayan bir konu.
Belki bir algıda seçicilik belki de günümüzün kalitesiz, derinliksiz müzik ortamındaki sıkışmışlığına da bir reaksiyon olarak etrafımdaki onlarca insanın şarkıyı sosyal medya hesaplarından paylaştığını, konu hakkında konuştuğuna tanık oldum. Üstelik bu insanların çoğu, tıpkı benim gibi daha önce herhangi bir Queen kaydının yayınlandığı dönem sıcağı sıcağına dinleyecek yaşta değildi. Belki bir Wembley konserinde göremedik ama yayınlanma tarihi itibarıyla yeni bir Queen şarkısına böylece tanıklık ettik.
Şarkı yayınlandıktan sonra bir klibinin de geleceği duyurulmuştu. Hiç yoktan böyle bir şarkı sürpriziyle karşılaşan bünyeler bu kez de saklı kalmış stüdyo görüntüleri ya da buna benzer kayıtlar bekledi. Ancak bu beklenti maalesef gerçekleşmedi. Klip, Queen’in Freddie Mercuryli görkemli yıllarına bir özle ve saygı duruşu içeren duygusal bir kurguya sahip. Elbette ki grup üyeleri açısında da böylesi vefalı bir hareket işin daha doğrusuydu.
Freddie Mercury’nin olağanüstü sesi ve Brian May’in hüzünlü solosuyla taçlanan şarkının ardından insanlarda bir beklenti oluşması da çok doğal. Acaba sırada, kıyıda köşede nadasa bırakılmış başka bir şarkı var mıydı? Bu soruya gelecek cevap merak konusu.
Öte yandan daha önce yeniden birleşme için Brian May ve Roger Taylor tarafından defalarca gruba katılması için davet edilmiş olsa da yıllardır müzikal faaliyetlerden uzak kalmayı tercih eden John Deacon’ın varlığını en azından klipte hatırlamak da güzeldi.
Freddie Mercury’nin dediği gibi: The Show must go on!