Ergin Celasin
Kendinizi tanıtır mısınız? Cazla ilintinizi belirtebilir misiniz?
Tanıtalım.
İstanbul Üsküdar’da, Salacak–Ayazma–Şemsipaşa üçgeninde, 40’lı, 50’li yıllarda çocukluk ve gençliğini geçirmiş; ilk, orta ve lise tahsilini tamamlamış, Hv.H. Okulu mezunu, 23. Hv.K.K. olarak emekliliğe erişip (izzet ü ikbâl ile) Kıdemli Vatandaşlığa terfi eden, müzik ve kitap sever, Ergin Celasin.
Sene 1946, mevsim ilkbahar, aylardan Nisan. Güneşli mi yoksa puslu mu hatırlayamadığım bir İstanbul sabahı. Üsküdar Salacak-Ayazma-Şemsipaşa ortasında bahçeli bir ev. Ayazma İlkokulu 2. sınıfına giden bir çocuk camın önünde seyre dalmış. Manzara solda Sarayburnu, sağda Ortaköy Camii. Boğaz bütün ihtişamıyla karşısında. Takalar geçiyor allı, yeşilli. (Bülent Ecevit) Ama bir acayiplik var. Karşıda, Dolmabahçe Sarayı önlerinde devasa bir karaltı, acayip uzunlukta bir savaş gemisi. Acep nedir, bu zırhlının geliş sebebi?
Aşağıdaki fotoğraflara bakınız.
Ve böyle bir girişle başlamış oldu diyelim, bizim caz serüvenimiz.
Dinlediğiniz ya da sizde iz bırakan ilk caz albümünü hatırlıyor musunuz?
1940’lı, 1950’li yıllarda genellikle en erişebilecek albumler radyodan çalınanlar idi. Mahallenin hali vakti yerinde olan abilerimizin, ablalarımızın sahip olduğu, çok az sayıdaki LP’ler arasından belki bir Nat King Cole, June Christy albümü olabilir. Ama hangisi? Cevap meşkuk.
Ancaak, evin Siemens lambalı radyosundan dinlediğim Walkin’ My Baby Back Home, Kiss of Fire, A Tisket a Tasket, Blue Moon, A Cottage For Sale, You Belong to Me, Jealousy, Love Your Magic Spell, Lulaby of Birdland, vs. gibi nice şarkılar, Nat King Cole, Jo Stafford, Bill Ecstine, Ella Fitzgerald, Sarah Vaughan vs. gibilerin yorumlarından… Daha henüz dünmüş gibi yankılanıyor kulaklarımda…
Cazın yaşamınızdaki anlamı nedir?
Önce şunu soralım. Yaşamın anlamı nedir?
Yaşamak şakaya gelmez, büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın bir sincap gibi mesela, yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden, yani bütün işin gücün yaşamak olacak. Yaşamayı ciddiye alacaksın, yani o derecede, öylesine ki, mesela, kolların bağlı arkadan, sırtın duvarda, yahut kocaman gözlüklerin, beyaz gömleğinle bir laboratuarda insanlar için ölebileceksin, hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için, hem de hiç kimse seni buna zorlamamışken, hem de en güzel en gerçek şeyin yaşamak olduğunu bildiğin halde. Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yani ağır bastığından. - Nazım Hikmet Ran
İşte, büyük bir ciddiyetle yaşamak için, cazlı günler sıraya girmiş olmalı derim.
Sizce caz diğer müzik türlerinden hangi yönleriyle farklıdır? Farklı mıdır?
Sizceye bence verilecek cevapların başında, Lagavulin 16 eşliğinde bana büyük bir keyif veren müzik türü olduğu gelir.
Okullu müzisyenler bir tarafa, kulakları ve gözleriyle müzik algılayanlardan biri olarak, sahnede başka hiçbir tür mensubu, çok geniş bir özgürlük tayfında cazcılar kadar özgürce dolaşamıyor mı ne?
Saniyen, popçu müzisyenler banka hesaplarını kabartırken, cazcılar ne yapıyor dersiniz?
Her ne kadar son zamanlarda, caz severlerin nüfusunda yukarı doğru bir yükselişin olduğu haberlerini okuyorsak da, diğer kitlelere göre azınlıkta kaldıklarına, itiraz edebilir misiniz?
Sizce caz diğer müzik türlerinden üstün müdür? Neden?
Üstünlük kime göre, neye göre? Müzik, müziktir.
Kültürler arenasında, süper lig maçları yaptırmaya niyetli olmayan benim gibi kimselerin cevabı ne olabilir ki?
Senin müziğin sana, benim müziğim bana!
Bu soru bana biraz da, özgür bireyin sanat ve kültüre yaklaşımını, daha doğrusu benimkini çağrıştırdı.
Bir resim galerisinde tabloları temaşa ederken karşısında hayranlıkla durup “keşke bunu ben yapabilseydim”; bir müzik eserini dinlerken “keşke bunu ben besteleyebilseydim, çalarken, söylerken ben de böyle yorumluyabilseydim”; bir tiyatro oyununu seyrettikten, bir romanı okuduktan sonra sonra “keşke bunları ben yazabilseydim” dediğiniz her şey, size göre diğerlerinden üstündür derim.
Dünyada milyarlarca insan olduğuna göre, milyarlarca da üstünlük vardır.
Artık faal olmayan ya da ölmüş hangi müzisyeni ya da grubu canlı dinlemek isterdiniz?
Tek müzisyene veya gruba indirgimek haksızlık olur benim açımdan. İlk aklıma gelenlerden New York Birdland’de George Shearing Trio’yu, Los Angeles Cresendo’da Ella Fitzgerald ve Sarah Vaughan’ı, Oberlin College’de Dave Brubeck Quartet’i, New York Cotton Club’da (1930’lardaki) Duke Ellington’ı, Washington Blues Alley’de Nancy Wilson’u vs…
Cazı bir enstrumanla özdeşleştirecek olsanız,bu, hangisi olurdu? Neden?
Cazı özdeşleştirmeyi bir enstrümana yükleyemem. Ama, illaki özdeşleştir derseniz, trio benim için cazın olmazsa olmazıdır. Piyano-bas- davul üçgeni (Kerem, Volkan, Ferid örneğin) hele bir de 1940-50’li yıllardan çalıyorlarsa… Gel keyfim gel.
Örneğin alto saksofoncu Paul Desmond’ı hatırlıyalım (Take Five bestecisi); meşhur Dave Brubeck grubunda, Dave Brubeck, Paul Desmond, Joe Morello, Eugene Wright dörtlüsü olarak çalarken, kendi ekibini kurduğunda piyanoyu çıkarıp, gitarı seçmişti. (Paul Desmond Quartet : Paul Desmond alto saxophone, Ed Bickert guitar, Don Thompson bass, Jerry Fuller drums)
Yapılması kolay değil, biliyoruz;ama tarifinin yapılması gerekirse, caz nedir?
Benim tarifim kısaca: “Caz özgürlük içinde disiplin; disiplin içinde özgürlüktür.”
Yorumunu, okuyanın kendisine bırakmayı tercih ediyorum. Böylece bana, aşağıdaki ağır caz toplarının tariflerini sayfaya dökme fırsatı da sağlanmış olur.
“Life is a lot like jazz - it's best when you improvise.” ― George Gershwin “Where’s jazz going? I don’t know. Maybe it’s going to hell. You can’t make anything go anywhere. It just happens.” ― Thelonious Monk “You will never know what the meaning of Jazz is if ask what it means.” ― Louis Armstrong “it ain't as hard as picking cotton” ― Wynton Marsalis “Jazz is the only unhampered, unhindered expression of complete freedom yet produced in this country.” ― Duke Ellington “Jazz is the false liquidation of art — instead of utopia becoming reality it disappears from the picture.” ― Theodor W. Adorno
Sınırsız bütçeniz olsa cazla ilintili ne yapmak isterdiniz?
Hadi o zaman ayaklarımız yerden kesilsin, bulutlar arası bir uçuşa çıkalım.
Bir çok kanatları olan, devasa bir Kültür Merkezi. Diğerleri gibi, dört dörtlük bir caz bölümü. Öyle ki, bir kapısından girene, öbür kapısından çıkarken, kulaklar ve gözlerinin beyine gönderdiği mesajın “Bir proje binasıyla, cihazlarıyla ve insanlarıyla ancak bu kadar mükemmel olabilir” olmasını isterdim.