Cem Esen ve Arkadaşları ile Bir Yolculuk
İnsanın şansı yaver gidiyor ve bazen hiç beklemediğiniz bir yerden güzel bir konser haberi duyuyorsunuz. Türk çağdaş müziğinin önemli bestecilerinden Cem Esen’in Poyraz Baltacıgil (çello), Elvin Hoxha Ganiyev (keman) ve Cem Önertürk (flüt) ile birlikte AKM Tiyatro Salonu sahnesinde 7 Ocak 2025 akşamı gerçekleştirdiği konserden bahsediyorum. Esen’in Voyages başlığını verdiği sonat çalışmalarının, albüm kayıtlarında da beraber çalıştığı Baltacıgil, Önertürk ve Ganiyev tarafından seslendirildiği konserde, Cem Esen de piyanoyla solistlere eşlik etti.

Geçtiğimiz yılın sonuna doğru, Kasım ayında bir Cem Esen bestesine daha tesadüf etmiştim. Gedik Filarmoni Orkestrası’nın Duo Noir & Blanc’a eşlik ederek seslendirdiği op. 38 Dört El Piyano ve Yaylı Çalgılar İçin Konçerto eseri, bu konserde İstanbul prömiyeri yapmıştı. O konserin etkisiyle de Cem Esen’in kayıtlarında biraz daha dikkatli bakışlarla ve kulaklarımı dört açarak gezinmiştim. Esen’in müziğinin bana iyi gelen bir yanı var. Bu konçerto, çağdaşlarından romantik yanının gücü nedeniyle sıyrılıyordu. İki farklı albümde bir araya getirdiği lied’lerinin de hiç aşağı kalır yanı yoktu. Esen’in besteciliği, iştahlı ve vizyonlu bir çağdaş bestecinin üslubunu taşıyor. Hırslı değil, iştahlı olduğu kesin. O konserde Cem Mansur şefliğinde GFO, şahane bir performansa imza atmıştı. O konsere dair izlenimlerimi şuradan okuyabilirsiniz.
Sonatların akşamı
Sonatlar, zaman içinde evrimleri dolayısıyla, çağdaş bestecilerin tercih ettiği bir form. İki çalgı için bestelenmeleri bir yana, kalıpların dışına çıkılmasının kolaylığı ve gayet rahatça yararlanılabilen esnekliği nedeniyle tercih ediliyor. Nitekim bu esnekliği, Cem Esen’in sonat eserlerinde de rahatlıkla görüyoruz.
Esen’in sonatları, şu ana kadar kaydedilmiş üç albümde karşımıza çıkıyor: Cem Önertürk ile birlikte flüt eserlerini kaydettiği 2021 çıkışlı FLUTOPIA, yine aynı yıl yayınlanan ve Poyraz Baltacıgil ile birlikte çello sonatlarını kaydettiği Voyages: Chapter Moscow (Çok havalı bir kapak fotoğrafı var), son olarak da Elvin Hoxha Ganiyev ile birlikte kaydettiği ve iki keman sonatının yer aldığı Voyages: Chapter İstanbul. Bu konsere “Voyages” başlığının verilmesinin nedeni de esasen bu albümler elbette.
Konserin gerçekleşmesinden birkaç saat önce kaybettiğimiz keman virtüözümüz Ayla Erduran’ı saygı duruşuyla andıktan sonra başladık Cem Esen’in bestelerini dinlemeye. Kendisi piyanonun başına geçti ve çok sevdiği arkadaşlarıyla beraber çok sevdiği müziği dinleyicisiyle buluşturdu. Kendi müziğini ondan canlı canlı dinlemek bana kendimi çok iyi hissettirdi. Şu sonat akşamının sonatlarına benim konserde küçük cep defterime karaladığım notlarla bakalım istiyorum.

Cesur bir başlangıç
Esen’in ilk flüt sonatıyla başladı “Voyages” konseri: Op 14 1 Numaralı Flüt Sonatı. Tek bölümlük bu eser (sonat formunun özgürlüğünden bahsettik, unutmayın) yaklaşık 11 dakika boyunca konsere iyi bir başlangıç yapmamız için gereken her şeyi sağladı. Cesur ama “tanıdık” hislerle de bezeliydi. Zaman zaman lirik tınlayan flüt akışının içinde coşkun akan piyano yürüyüşlerine, zaman zaman ise çok güçlü flüt vuruşlarıyla gözleri ve kulakları dört açtıran bir eser bu.
Bu flüt sonatının dinleyicisine tırmandırdığı ve onunla birlikte indiği yokuşlar, insana kendini hayatta hissettiriyor. Flütün kafasını kaldırarak daha fazla kendini gösterdiği anlar ise benim en sevdiğim anlar. Dinleyeceğiniz kaydın sizi de heyecanlandıracağına eminim. Cem Önertürk’ün performansına ise denilebilecek çok az şey var: Ne yaptığının ve neyin içinde bulunduğunun çok farkında bir virtüözün, enstrümanı vasıtasıyla “bugünün” müziği içinde gezindiği bir performans. Hem Önertürk’ün hem Esen’in performansında gözlerindeki ve üsluplarındaki ışıltıyı hissediyorsunuz. O ışıltı, belki de “risk” almanın ve bu alınan risk karşılığında ortaya çıkan sonuçların güzelliğine dönük bir ışıltı. Güzel konser salonlarına, zamanın müziğini taşıyabilmenin iç ferahlığı belki de.
Konserin ilk yarısı “cesur” çünkü sahneye Önertürk’ün ardından elinde çellosuyla Poyraz Baltacıgil çıkıyor. Yakın zamanda Lila Müzik etiketiyle çıkan ve Mert Yeşilmenderes ile birlikte kaydettiği Schumann albümü, 2024’ün Türkiye’de çıkmış en dikkat çeken işlerinden biri oldu. Borusan Quartet’e bu sezon katıldığını da biliyorsunuzdur elbette. Onu izlemek gerçekten keyifli.
Cem Esen ve Poyraz Baltacıgil’in birlikte seslendirdiği eser ise bestecinin ilk çello sonatı: Op.23, 1 Numaralı Çello Sonatı. Üç bölümden oluşan eserin en beklenmedik yanlarını içeren üçüncü bölümünü aşağıya iliştiriyorum.
Güçlü, öfkeli bir dans
Eserin ilk bölümü, aceleci ve iştahlı bir başlangıç içeriyor. Esen’in külliyatına hem yakınsayan hem de uzak motifler bir arada. Bu yönüyle de dikkat çekici. Benim Cem Esen’le ilgili en hoşuma giden şeylerden biri bestecinin yaylı çalgılar ile kurduğu güçlü bağ. Bu eser de bize o sıkı bağın ne kadar iyi sonuçlar verdiğini ortaya koyuyor. Esen, yaylıları konuşturmayı pek seviyor. Bundan şikayetçi olamayacağınız kadar da iyi bu konuda.
Çello sonatının ikinci bölümü de piyano ile başlıyor. Melodiyi daha kolay yakaladığınız anlar, tam da burada. Fakat üçüncü bölüm? Hah işte o üçüncü bölüm! Cem Esen burada çelloyu bir vurmalı olarak kullanması için de, kendi sesini kullanması için de Poyraz Baltacıgil’e ve ondan sonra bu eseri çalacaklara koca bir alan açıyor. Çello, üçüncü bölümün yaklaşık olarak ortasında çığrından çıkıp kontrolü kaybediyor. Poyraz Baltacıgil’den güçlü bir haykırış duyuyoruz ve eserin gittiği yön çok hızlıca boyut değiştiriyor.
Baltacıgil’in enstrüman hakimiyeti, her dinleyişimde beni heyecanlandırıyor. Eserin özellikle son bölümünde besteyi içselleştirmesinin bir icracı için ne kadar mühim bir şey olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Poyraz Baltacıgil, Cem Esen’in eserinin ruhunu sahneye her boyutuyla taşıdı. Biz dinleyiciler de bu performansın etkisinde kalarak konserin ilk yarısının bitiverdiğini fark ettik.
Konserin ikinci yarısında ilk önce Cem Önertürk tekrar sahnedeydi. Bu sefer bize çalacakları eser Op. 18, 2 Numaralı Flüt Sonatıydı. Dört bölümlük eserin ilk bölümü 1 Numaralı Flüt Sonatına göre melodik geçişkenliğinin fazlalığıyla dikkatimi çekti. Sanki farklı yönlerden baş döndürücü trafiğin aktığı çok büyük bir otoyolu izlemek gibiydi. İki yön de değil, dört yönlüydü belki de trafik. Hafif bir baş dönmesiyle takip ediyorsunuz bu bölümü. İkinci bölümde, bu trafiğin aktığı yönlere ayrı ayrı bakıyorsunuz. Eserin üçüncü bölümü güzel bir köprü inşası. Son bölümü ise birinci bölümdeki anayola bağlandığınız bir son durak. Son bölümde flütün üstlendiği rol, enstrümanın gücünü çok daha artırıyor. Diğer bölümlere göre daha direkt iletişim kuran flütün hikayedeki “üstlenici ya da anlatıcı” rolü, bir tür “bağışlayıcıya” dönüşüyor belki. Ve son olarak Cem Esen ile bir yaylı bestesi daha…
“Yaylılar” demişken…
Tekrarlamam gerek. Kendisi bana ulaşıp aksini söylemedikçe yaylıların Cem Esen için hem güvenli bir liman hem yaratıcılığını perçinleyen bir oyun alanı olduğunu düşünmeye devam edeceğim. Bu düşünce beni mutlu ediyor. Eserler de bana bunu bire bir hissettiriyor.
Önertürk’ün ardından kemanıyla çok sevdiğimiz Elvin Hoxha Ganiyev çıktı. Ganiyev’in virtüözitesinin gördüğü takdiri aktarmama zannediyorum lüzum yok. Op. 24 Keman Sonatı’nı beraber seslendirdikleri bu güzel performanstan bahsederken önelikle şu “güvenli liman” benzetmesine geri dönmek istiyorum. Eğer Cem Esen için örneğin keman bir güvenli liman ise, bu enstrüman için bestelediği sonat da aslında dinleyici için bir “içe dönüş çağrısı”. Onun güvenli bulduğu limanda, kendinize hem içerden hem dışardan bakmak için pek çok ipucu buluyorsunuz.
Op 24 Keman Sonatı, Ganiyev’in üslubuna eserin de katkıda bulunarak yansıttığı coşkun bir yerde başlıyor. Bir duyguya, bir fikre, bir ana temas etmeyi önceleyen ve eserin pek çok noktasına sinmiş ruh hali, kendini güçlü bir şekilde ortaya koyuyor. Bu sonatta özel olan şey, Esen’in ifadesinin her yeni bestede nasıl daha da keskinleştiğini fark etmemiz.
Cem Esen’in üslubundaki romantik yansımalarını en net gördüğümüz sonat belki de bu. Bir ayağı 21. yüzyılın öfkeli, tedirgin, gergin, telaşlı ruh halinde ve diğer ayağı da geleneğin en güvenli hali gibi duran gözüpek bir romantizmde. Piyanonun getirdiği çok katmanlı bakış da kemanın yaptığı fısıltı, çağrı ve ünlemlerle renkleniyor.
Bir bestecinin de sahnede bulunmasıyla izlediğimiz, enfes eserler dinleyerek günümüze farklı bir boyut kattığımız bu konseri izlediğim için gerçekten çok mutluyum. Esen, Ganiyev, Önertürk ve Baltacıgil’i ayrı ayrı tebrik etmek. Bir daha bu konseri yaptıklarında da kaçırmamanız gerektiğini özellikle not ediyorum. Günün müziğine kulak kabartmaya devam.
■ Andaç Üzel’in Dark Blue Notes’daki diğer yazıları
■ Andaç Üzel web sitesi
■ Cem Esen Instagram