Burak Bedikyan – Solo Standards, Vol. I (2022)
Pandemi sonrası, kayıtlarını müzik platformlarında cömertçe paylaşıyordu; albüm yayınlaması beklentisi vardı ve evet, Burak Bedikyan Introspection‘dan sonraki ilk resmi albümünü yayınladı. Solo Standards, Vol. 1, başlangıcından bu yana, biri hariç, albümlerini Steeplechase Records’dan yayımlayan Bedikyan’ın ilk şahsi prodüksiyonu.
Hatırlatalım; 2013’de çıkardığı ilk albümü Circle of Life saksofonda Chris Potter’ın da olduğu 3 önemli Newyorker müzisyenle kaydedilmişti. Basında da onaylandığı şekilde, çok iyi yazılmış ve düzenlenmiş, yerel motiflerin eser miktarda kullanıldığı bestelerin modern anlayışla icra edildiği çok başarılı bir ilkalbümdü ve dünya caz sahnesine yeni bir yeteneğin katıldığını müjdeliyordu. Ardından gelen, ilki gibi yine bir nefeslinin yeraldığı quartet formundaki Leap of Faith (2015) ve Awakening (2016) albümleriyle Bedikyan, lider, besteci ve müzisyen kimlikleriyle sergilediği beceriyi yineledi. Canlı kaydedilen Live at Amsec (2017 Amsec) ardından Bedikyan New York’a taşındı ve trio formattaki New Beginning (2018) ile müziğinin ana sesi olarak ne denli yaratıcı olabileceğini kanıtladı. Takip eden İstanbul Junction (2019) diğerlerinin aksine Türkiye’de kaydedilen bir quartet kaydıydı. Pandemi ile içine girdiği sükunet döneminden Introspection (2021) ile çıktı.
Solo Standards Vol. 1, Bedikyan’ın Bandcamp hesabından bu yılın Nisan-Ekim ayları arasında dinlemeye ve satışa sunduğu, serbest doğaçlama (özgür diye de okuyabilirsiniz) yaklaşımı ile kaydettiği 30 civarındaki solo piyano kaydında işitilen yeni müzikal tavrının devamı niteliğinde. Sözkonusu parçalarda, imgelerden, isimlerden, tortulardan, anılardan, fantazilerden, yani bir anlamda Bedikyan’ın yaşam algısından ya da belirsizlikten hareketle başlayan doğaçlama dokunuşlarının ilerleyişine ve gittiği yere gidişine tanıklık etmiştik. Bedikyan, bir anlamda, müziğini sınırlayan ne varsa tümünden azade şekilde, kendisini, zihni ile enstrumanının organik bir bütün haline gelmesinin coşkusuna bırakarak, yaratının -aslında- kurguya ya da önceden tasarlanmış müzikal bir hareket noktasına ihtiyaç duymadığını gösteriyordu.
Bedikyan bu sefer biraz daha tanımlı noktalardan başlıyor; standart şarkı kitabının mücevherlerini birer motif olarak alıp doğaçlıyor. Yapısal, yani ele aldığı besteyle ilişkisini koparmamaya çalışan yapıda ilerleyen doğaçlamalar değil sözünü ettiğim; Bedikyan, piyanistik bir tavırla çalıyor, akıp giden bir nehrin akışındaki belirsizlik ve kararlılıkla, aktığı gibi akan anlatılar ortaya koyuyor, bir anlamda onlardan yeni besteler oluşturuyor. Bu bir soyutlama çabası değil aksine ortaya çıkan müzik gayet elle tutulur ve erişilebilir. Olsa olsa seslerden oluşan bir konuşma hali diyebilirim, Bedikyan’ın yaklaşımına.
Bandcamp sayfasında albüm ve parçalarla ilgili detay bilgi yok; bunu da bilerek yaptığını tahmin etmek güç değil. Bedikyan, bana kalırsa, dinleyicinin referanslara, kalıplara, tanımlara değil müziğin kendisine odaklanmasını istiyor.
Amerikan şarkı kitabına ait iki şarkı/beste For Heaven’s Sake ve Here’s That Rainy Day haricindeki parçaların çoğunluğu John Coltrane (Countdown ve Giant Steps), Duke Ellington (Come Sunday ve Solitude), Charlie Parker (Confirmation) ve Billy Strayhorn (Lush Life) gibi caz ikonlarına ait standartlaşmış besteler.
Her ikisi de içe yolculuk izleri taşıyan Ellington bestelerinde armonik yapıdan ayrılıp geri dönüşleri, Lush Life’ın melodisini okuyuşu, yeniden yazışı, bas eşliği ve çizgisel koşuları çok etkileyici. Giant Steps, Coltrane’nin devrimci ruhunu mükemmel şekilde yansıtıyor; Bedikyan, merak ettiğinin peşinde coşkuyla koşan bir çocuğun edasıyla bestenin akor dizisini eşeliyor.
Paid My Dues ve Is Time Just? parçalarının ise kaynağını belirleyemedim ancak her ikisi de seçtiği diğer parçalar gibi kulağa aşina gelen melodik yapıya sahip; hatta Bedikyan ilkinde albümdeki en coşkulu çalışını sergiliyor; icranın geliştikçe şaşırtan değişimi çok büyük bir ustalık belgesi.
֍
Bedikyan, bildiğimiz, tanıdığımız Bedikyan değil.
Enstrumanı ile ilişkisi farklı bir düzeye geçmiş, bazen onun kölesi bazen de onun efendisi gibi çalıyor; hangi şekliyle çaldığını da önemsemiyor. Yanlış anlaşılmayı engelleyeyim, Bedikyan enstruman ustalığında yeni bir mertebeye geçmiş demiyorum, zaten beratını çoktan almıştı; müziği algılama ve üretme biçimi nitel olarak değişmiş.
O enstrumanı çalmıyor, adeta kendisini çalıyor; öğrendikleriyle zihni bulanmış, biçimlenmiş bir yetişkin gibi değil, dünyasını keşfetme yolculuğuna çıkmış bir çocuk gibi çalıyor; çocuğun oyun oynaması gibi müziğiyle oynuyor.
…ve ben Bu Burak Bedikyan’ı da çok sevdim.
֍
Albümü aşağıdaki görsele tıklayarak Bandcamp’de dinleyebilir ve satın alabilirsiniz.