Akbank Caz Festivali

Best of Turkish Rock

Albümün tanıtım metnine erişmek için görseline tıklayın.

֍

Astrovelvet – Büyülü Ayna

Müziğin büyük bir PR ve kendini pazarlama oyununa dönüştüğü bugünlerde sadece sevdiği tür müzik yapan ve karşılığında pek bir şey beklemeyen bir grup görmek insana umut veriyor. Hiç olmazsa Astrovelvet’in varlığını ben öyle yorumluyorum, zira ortada grupla ilgili çok fazla bilgi yok. 2020’de kurulduğunu ve Erkan Özçam (gitar, bas, backing vokal) ile Yudum Yaşar’dan (vokaller, perküsyon) oluştuğunu biliyoruz. Akranları tekli odaklı müzik yaparken üç senede dört albüm (birisi Moko’yla ortak bir albüm) çıkarmaları adeta bir mucize. Bu yeni albüm de gruptan beklediğimiz çizgiyi koruyor: shoegaze ve dream pop. Slowdive, my bloody valentine ve Lush gibi grupların klasik albümlerini delisiye sevdikleri her notadan belli. Dediğim gibi, bu yeni albüm çok bir şey değiştirmemiş, sadece şarkılar biraz daha ‘catchy’ ve prodüksiyon biraz daha temiz. Grubun imzası olan reverb’e boğulmuş parlak gitarlar ve Mazzy Star grubunun meşhur solisti Hope Sandoval’ı andıran nefes nefese vokaller mevcut. Belki hiçbir zaman patlayacak bir grup değil, ki öyle bir dertleri olduğunu sanmıyorum, fakat gelişimlerini seyretmek çok hoş. Hayranları yeni albümlerini de merakla bekliyor.

֍

Can Kazaz – ve Toprak

Bu albümün işlediği toprak konsepti sözlerden prodüksiyona kadar kendini hissettiriyor. Zifir Sessizlikte Bulursun ve Savur Göğsüme Tohum şarkıları toprak ananın şefkatini ve kara toprağın sonsuz huzurunu veriyor. Eğilmez Başın Gibi’de ise bu coğrafyadan bir isyan türküsü işitiyoruz. Bu toprakların bitmeyen politik sorunlarına Kara Ülkenin Ak Çocukları şarkısında değiniliyor. Kazaz’ın Yollar ve Su albümümün bir devamı olarak görebileceğimiz bu albümde, toprak temasının hissiyatının koyu reverb efektiyle de verildiğini görebiliyoruz. Şarkılar bize sanki yeraltından ulaşıyorken aranjeler yine de tertemiz ve aydınlık. Kazaz’ın etkileyici vokali ve ince gitarlarına, Sevgideğer’den de tanıdığımız davulcu Mert Can Bilgin ve basçı Tibet Akarca eşlik ediyor.

֍

Can Temiz – Ahlaken Alçak

Can Temiz’in ilk solo albümü, müzik hayatı boyunca yaşadığı tüm tecrübelerden beslenen bir proje. Temiz’i popüler podcast’inden tanımıyorsanız, muhtemelen efsane rock grubu MODEL’in basçısı ve şarkı yazarı olarak tanıyorsunuzdur. 2005-2017 yılları arası devam eden ve Değmesin Ellerimiz gibi bir hit çıkaran bu grup dağıldıktan sonra, Temiz Los Angeles’te Seven Day Sleep adlı bir alternatif metal grubu kurdu. İki senelik bu maceradan sonra tekrar İstanbul’a dönüp bu sefer EXNUN adlı bir death metal/punk grubunda vokalist ve yine basçı olarak çalmaya başladı. Ancak 2020’de, ilk solo teklisiyle bütün bu deneyimlerin karışımı olan ve janralar arasında arsızca gezinen bir iş ortaya çıkardı. Ahlaken Alçak’ta hepsini görüyoruz: punk, metal, hip-hop, progresif rock. Baskın gothic havası bazen barok müziğini andırıyor bazen de Türk Sanat Müziği’ni. Temiz’in kendi tabiriyle solo projesi “hem alaturka hem de avangard.” Altın Gibi Ağır şarkısı bir vampir filminde kullanılsa kimse şaşırmaz. Aynı zamanda bütün sertliği ve sivriliğine karşın şarkıda Temiz’in MODEL yıllarından kalmış bir hit kumaşı var. Albümün merak uyandırıcı ismine gelecek olursak, şarkı sözleri toplumsal baskıya ve onun yarattığı tekdüzeliğe başkaldırıyor. Ahlakçılığı reddederken herkesin kendi ahlakını kurması gerektiği fikrini savunuyor. Ayı Murat ile yaptığı Her Şey Yapışkan şarkısında toplumun riyakarlığını şu sözlerle yeriyor: “Herkes silahlı / Ve haklı doğuştan / Tükür şarkılarına / Tükür türkülerine.”

֍

Eskiz – Ateşle Beni

Eskiz’in ilk albümü Sallan Yuvarlan klasik 60’lar rock ‘n’ roll ile 80’ler punk arasında ismiyle müsemma bir şekilde nasıl gidip geldiyse, grubun ikinci uzunçaları Kozmik Ruh Dansı da 70’ler disko tınılarının tam ortasında geziniyordu. 15 senelik bir birliktelikten sonra çıkardıkları son albüm Ateşle Beni ise doğrudan 60’lara ve rock’un şanlı geçmişine ışınlanıyor. Eskiz’in ne kadar geleneksel bir grup olduğunu bu son albüm gözler önüne seriyor. Bu kelimeyi iyi anlamda kullanıyorum. Kemik kadrosu gitarda Deniz Ağan, davulda Uygar Çetiner ve basta Can Tunaboylu’dan oluşan ekibin rock müziği benzersiz bir tutkuyla sevdiği her şarkıdan belli. Mesela açılış parçası Yeni Bir Gün aslında eski güzel günlere göz kırpıyor. 1 dakika 49 saniyelik bu şarkı, silah sesi duyan bir yarış atının hızıyla başlıyor. Burada Anadolu melodilerini gitar, davul ve basla birleştirmek gibi bir dertleri yok. Katıksız rock ‘n’ roll bu. Gitar soloları doğrudan blues akor yapılarından besleniyor, vokal harmonilerini dinlerken ise sanki The Beatles’in Revolver albümünü dinliyor gibi oluyorsunuz. O kadar dolaysız ve ironik olmayan bir müzik ki perküsyonda “cow bell” bile var (o efsane Saturday Night Live skecini hatırlayan var mı?). Başka bir örneğe bakalım. Düş Ormanı daha deneysel başlıyor, efektlerden dolayı vokaller sanki uzaydan bize sesleniyor. Fakat sıra nakarata geldiğinde şarkı her türlü fazlalığı üstünden atıp bildik rock ‘n’ roll’a dönüyor: blues bazlı gitar riff’leri, çok sesli harmoniler ve unutamayacağınız bir melodi. Aklınızda kalacak bir melodi yazma konusunda artık ustalaşmış bir grup. Aslında ‘bir gruptu’ demem gerekiyordu. Ayrılmaları ne kadar hüzün verici olsa da Türkçe rock sevenlere şimdiden klasikleşmiş üç albüm verdikleri için minnettar olmamız lazım.

֍

Frozen Clouds – Kalbime İnanıcam

Bu yeni albümün yeniliğini kavramak için grubun geçmişine yolculuk yapmak lazım. Frozen Clouds’un 2013 yılında, kaykay kaymadıkları boş zamanlarda eğlencesine müzik yapan bir grup genç tarafından kurulduğunu biliyoruz. O sıralarda grubun en büyük üyesi henüz 15 yaşında. Punk ve metalcore seven bu arkadaş grubu Leon Fritz (vokal), Luca Fritz (gitar), Arda Ünnü (gitar), Ömer Deniz Pınar (Bas) ve Parham A.G’den (davul) oluşuyor. 2017 senesi grup için bir dönüm noktasına işaret ediyor. O yıl Pentagram (Arda Ünnü Pentagram’ın bateristi Cenk Ünnü’nün oğlu) ile turneye çıkıp Avrupa şehirlerindekiler dahil 40 civarı konser verdiler. Aynı zamanda o sene Palm Tree Oblivion adlı, İngilizce şarkılar içeren ilk albümlerini çıkardılar. Grubun sonraki beş yılda geçirdiği derin müzikal dönüşüm ise Kalbime İnanıcam albümünü ilk açtığınız anda yüzünüze çarpıyor. Duygu olarak Frozen Clouds her zaman bir metal/punk grubu olacak fakat artık emo, drum & bass ve rap gibi janralardan öğeler de taşıyor. Yahut grubun kendi tabiriyle, tarzları “farklı elektronik, rock, trap ve pop müzik ögelerinin karışımı ile yapılan aşırı matrak ve lezzetli bir çorba gibi.” Mesela Esaret şarkısı bir trap beat ve autotune vokaller ile başlıyor, çok yönlü müzisyen Kum’dan bir rap verse’den sonra nakaratta sert gitarlar ve brutal vokaller devreye giriyor. Fakat türler arasında gezinirken Frozen Clouds son derece dile dolanan şarkılar ortaya koymayı da başarıyor. Kanımca yakaladıkları sentezi en iyi yansıtan şarkı rap ile metalcore’ü çabasız bir şekilde birleştiren, 3pillie ile düet yaptıkları Hatıran.

֍

Gaye Su Akyol – Anadolu Ejderi

Albümün bir format olarak yok olmaya yüz tuttuğu bu devirde, ne zaman bir albüm çıkarsa dişe dokunur bir iş ortaya koyacağından emin olan hayranları Gaye Su Akyol’a hala güvenebiliyor. Dördüncü stüdyo albümü de bu konuda bir istisna olmadı. Özenle düşünülmüş sözleri, düzenlemeleri ve prodüksiyonu ile Anadolu Ejderi dinleyiciye bir ısırıkta yutulan bir atıştırmalık değil de ancak sindire sindire tadına varılabilen bir deneyim sunuyor. Özellikle yurtdışında ilgi duyulan Turkish psychedelic kavramının zamanla içi boşaltıldı. Birçok yeni grup Erkin Koray ve Cem Karaca’nın yaptığı türkü coverlarını yeniden coverlayarak palazlanabiliyor. Tabii ki alıştığımız psychedelic sound Gaye Su Akyol’un albümünde de mevcut. Ancak GSA ve Ali Güçlü Şimşek ile Barlas Tan Özemek’i içeren yetenekli ekibi, daha önce yapılanı tekrar etmek yerine psychedelia’yı yeni yerlere taşıyor. Mesela, Yaram Derin Derin Kanar’da GSA, özgün bir Türk Sanat Müziği şarkısını elektronik bir altyapıyla ortaya koyuyor. Biz Ne Zaman Düşman Olduk şarkısında industrial arabesk diye adlandırabileceğimiz bir sound var. Artık Başka Bir Lisansın’da ne kadar bir türkünün yalınlığı varsa, Sen Benim Mağaramsın şarkısı da bir o kadar Anadolu’dan sıyrılıp saf garage rock oluyor. Anadolu Ejderi her ne kadar günümüzün umutsuz halet-i ruhiyesine cevap verecek politik bir albüm olsa da, kanımca Kör Bıçakların Ucunda gibi aşk şarkıları ile parlıyor. Aynı zamanda konsepti Anadolu’dan esinlense de bu albüm, özellikle Bu Izdırabın Panzehiri gibi şarkıları dinledikten sonra, son zamanların en iyi İstanbul albümlerinden biri olarak aklınızda yer edecek.

֍

Kaan Tangöze – Âşık Mahzuni Şerif Türküleri

Son zamanlarda çıkan en iyi Anadolu Rock albümü rock bile değil. Efsane grup Duman’ın solisti Kaan Tangöze bu ikinci solo albümünde halk ozanı Âşık Mahzuni Şerif’ın türkülerini akustik gitarıyla yeniden yorumluyor. Bunu yaparak Anadolu Rock’un orijinal formülüne (Murat Meriç’in tanımıyla “yerli melodileri Batı sazlarla yeniden yorumlama”) döndüğünü söyleyebiliriz. Mesela, Selda Bağcan Türkülerimiz adlı 1974 çıkışlı albümünde Neşet Ertaş’ın Neredesin Sen türküsünü akustik gitara uyarlayarak bu formülün en güzel örneklerinden birini vermişti. Neşet Ertaş kadar Âşık Veysel ve Âşık Mahzuni de halk müziğini yeni keşfeden kentli müzisyenlere ilham kaynağı oldu. Boşu Boşuna veya Yuh Yuh gibi türküleriyle Mahzuni özellikle Anadolu Rock’çılara ilham vermiş oldu, bu durumdan bazen yakınsa da. Ancak bugünlerde Âşık Mahzuni, Neşet Ertaş veya Âşık Veysel kadar hatırlanmıyor. Tangöze bu durumu değiştiriyor. Vokal, akustik gitar ve aranjelerin kendisine ait olduğu bu albümün yalın kayıtlarında, zekası ve güçlü şarkı yazarlığıyla eski nesilleri büyüleyen Mahzuni’yi günümüz rock dinleyicilerine başarılı bir şekilde aktarıyor.

֍

Kana Kana – Ölüler Hariç

Kana Kana, müzisyen ve prodüktör Övünç Dan’ın tek kişilik projesi. Bu albüm için Haziran 2015’te Şişli’de bir evde kendi yazıp bestelediği şarkıların vokallerini, synth’lerini ve gitarlarını kaydedip sonra hepsini yine tek başına mikslemiş. Ancak albümü bu sene çıkarmasının sebebi ne olursa olsun, aradan geçen bu yedi sene üzerine düşünmeye değer. Artık darkwave Türkiye’de oldukça bilinen bir janra. The Cure, Bauhaus veya Sisters of Mercy gibi gotik ve bol bol synth kullanan 80’lerin klasik grupların varisleri gerek Türkiye’de gerekse yurtdışında bu ‘dancy’ ve ‘dark’ müziği yeni bir formda devam ettiriyorlar. Burada bu tarz müzik icra eden en bilinen isimler elbette She Past Away, Jakuzi (özellikle 2019’da çıkan Hata Payı albümü) ve Brek’in ilk albümü Ölüpop (2019). Fakat geriye baktığımız zaman Övünç Dan bu albümü kaydettiğinde yerli piyasada bir tek She Past Away’ın ortada olduğunu görüyoruz. Dan aslında müziği için darkwave ismini bile kullanmıyor, onu “Türkçe Sözlü Hafif Gotik Müziği” olarak tanımlıyor. 1950’ler ve 1960’ların meşhur “Hafif Batı Müziği”ni andıran bu tanım Dan’ın derin Türkçe pop bilgisini ve muhtelif mecralarda dile getirdiği Sezen Aksu hayranlığını ele veriyor. Bu albümü klasik olarak tarif ederken sadece bu koyu gotik makyajın altındaki pop ışıltılarından bahsetmiyorum. İçerik olarak ana temaları (yaşam, ölüm ve zaman) müziğin temel meseleleri. Ayrıca albümün son şarkısı Eve Veda başka klasik bir figüre, 2020’de hayatını kaybeden radyo programcısı ve rock müzik yazarı “Baron” Çağlan Tekil anısına ithafen yazılmış.

֍

mor ve ötesi – Sirenler

10 yıllık bir aradan sonra Ocak 2022’de, mor ve ötesi dokuzuncu stüdyo albümüyle beklenen geri dönüşü gerçekleştirdi. Beklemek gruba yaramış olacak ki iyi düşünülmüş, özenle kaydedilmiş bir projeyle muhteşem bir dönüş yaptılar. Sound olarak mor ve ötesi’nden beklenen tüm imza unsurlar yerli yerinde: parıldayan gitarlar, davul ile bas gitarla hep kendini hissettiren güçlü bir ritim ekibi ve Harun Tekin’in sesinden göklere sanki kanatlarla yükselen melodiler. Fakat albümün en ilginç tarafı sözleri ve hikayesinde yatıyor. Albümün bir konseptle örülü olacağının ilk sinyalini ismi ve kapağı vermişti zaten. Deniz imgeleri (ve aynı zamanda “forsa” veya “kaptan” gibi denizcilikten terimler) albümün çok katmanlı hikayesini ana bir izleğe bağlıyor. Bu son derece politik albüm sırayla geçmişi, şimdiyi ve geleceği simgeleyen üç bölümden oluşuyor. Ülke olarak içinde bulunduğumuz bu zor duruma nasıl geldiğimize ışık tutarken Harun Tekin, belli kişilikleri ve klişeleri ele alıyor. Albümün ilk şarkısı Adamın Dibi belli başlı ataerkil söylemleri alaşağı ederken ikinci parça Dünyaya Bedel milliyetçi mitleri yapısöküme uğratıyor. Fakat bunu yaparken Dead Kennedys’in solisti Jello Biafra’nın sık sık başvurduğu bir tekniği kullanıyor: tenkit ettiği figürleri onları seslendirerek eleştiriyor. Mesela Dünyaya Bedel’de hastalık derecesinde kibirli bir lider figürünün ağzından söylüyor şarkıyı: “Belki de hep savaşta gibi / Hiçbir yerde durmak istemiyor / Dünyaya bedel eşsiz ruhum / Dünyayı bilmek istemiyor.” Şimdiyi temsil eden bölümün ilk şarkısı Forsa’da ise “Ters yönden gelen / Bıçkın başkanım” olarak konuşuyor. Kürek mahkumu anlamına gelen “forsa” kelimesi, kaptanın kendisini ve dolayısıyla etrafındaki herkesi aklının dar sınırlarından oluşan bir dünyaya hapsettiğine işaret ediyor. Hazinede şarkısında ise isim vermese de aynı kaptan figürünü muhatabı olarak alıyor ve “Bir şey başardın / Sana şarkılar yazdık” diyor. Üçüncü bölümde hem sözlerin tonu hem de düzenlemelere dahil edilen orktestrayla birlikte bir hafifleme hissediyoruz. Albümü tamamlayan Tünel, İstiklal ve Park şarkıları mekansal olarak Şişhane’den yukarıya uzanırken, grubun semtte geçen gençliklerinden Gezi Parkı protestolarına kadar geçen zaman dilimindeki değişik mücadelelere ve aynı zamanda semt ve tüm ülke için daha iyi bir gelecek ihtimaline gönderme yapıyor.

֍

pembe – Hepimizin Evi

Pogo yaparken hiç ağladınız mı? pembe’nin ikinci albümünü dinlerken insanın içinde öyle bir istek doğuyor. Bir önceki albümleri Yalnız Hissedersen’deki duygusal yoğunluk devam ederken, o burukluk yerini daha olgun bir hisse bırakıyor. Grubun alametifarikası olan punk ve hardcore sound’u hala belirgin fakat şimdi shoegaze, post-rock ve hatta pop’a bile göz kırpıyorlar. Müzik hem sert hem akılda kalıcı olmayı başarırken ekstrem janralarla haşır neşir olmayanlara da hitap edebiliyor. Mesela albümün ikinci teklisi Sen Kaybolmadan’da melodik unsurlar ve hatta ihtişamlı yaylılar baskınken, nakaratın haşin ritmi en alakasız dinleyicinin bile kafasını sallamasına neden olabilir.

֍

Simge Pınar – Sevgideğer

The Smiths ve mor ve ötesi gruplarını bir potada eritirseniz herhalde Simge Pınar gibi bir müzisyen ortaya çıkar. Kendisi her şeyden önce Anglofon indie rock geleneğine son derece hakim ama aynı zamanda Türkçe rock’a gönülden bağlı bir dinleyici. Sevgideğer albümü ile birlikte, 2019’da çıkan ilk albümü Güzel Şeyler’deki hüzünlü ve utangaç personasını bıraktığını ve kendinden emin, arzularını ve isteklerini yüksek sesle dile getiren bir anlatıcının doğduğunu görüyoruz. Topluma başkaldırarak “Kendim olmalıyım / ‘Kendim’ dediğim neyse, onu bulmalıyım / Sonra bi’ güzel oynamalıyım” diyor, ya da ürkek bir sevgiliye “Sen benim ol / Kadehime dol / Yarının garantisi yok bak / Bugünden gel” diye cesaret veriyor. Kendini sevgiye değer görmekten doğan bu özgüven, şarkıların düzenlemelerinde de görülüyor. Pınar’ın hem sert hem duygusal vokal performansının yanı sıra, albümün prodüktörlüğünü ve gitarlarını üstlenen Efe Demiral’ın dokunuşları her şarkıda hissediliyor. Tibet Akarca’nın bas riff’leri ve Mert Can Bilgin’in davulları da albüme, özellikle açılış parçası olan Sevgideğer’de, nefis bir oynaklık katıyor.

֍

Taner Öngür – Nerden Gelip Nereye Gidiyoruz

Efsane Anadolu Rock grubu Moğollar’ın efsane basçısı Taner Öngür, 2017’den bu yana her sene evde bir albüm kaydediyor. Hepsi belli bir temaya odaklanıyor, mesela Asrî Sadâ albümü için 1930-1960 yılları arasında Türkiye Cumhuriyeti’nde popüler kültür, reklamlar ve bazı tuhaf olayları mercek altına aldığını gördük. Bu seneki albümü için ise iki uzun şiiri (Nazım Hikmet’ten “Nereye Gidip Nereye Gidiyoruz” ve Ahmet Hamdı Tanpınar’dan “Zaman Kırıntıları”) alıp iki uzun beste yapmış. Her ne kadar dijital platformlarda sekiz tane şarkı olarak gözükse de, plakta A yüzüne ve B yüzüne bölünmüş, her ikisi de 19 dakikalık iki beste var. Bu albümün en büyük başarısı Öngür’ün şiiri müziğe uyarlayışı. Şiirlerinin içsel ritimlerini ortaya çıkarıp onlar yavaşlar veya hızlanırken müziği de aynı şekilde kurgulamış. Aynı şekilde vokal melodileri şiirlerin duygusal yoğunluğuna göre ayarlanmış. Nazım Hikmet şiirinde “Güneye götürmeyin beni / Kuzeye götürmeyin beni / Batıya götürmeyin beni / Doğuya götürmeyin beni / Ölmek istemiyorum” diye yalvarırken, Öngür bu canhıraş haykırışa uygun olarak dörtnala bir tempoda ağlayan gitarlar kullanıyor. Albümü dramatik hatta senfonik rock olarak tanımlayabiliriz. Her solo albümünde yaptığı gibi bu albümü de 43.75 grubuyla kaydetmiş. Bu sefer Öngür’ün yanında Haluk Önol (gitar), Arif Ortakmaç (bas), Bartu Özbatur (davul) ve Anadolu Rock’un bir diğer yaşayan efsanesi Uğur Dikmen (piyano & klavyeler) de yer alıyor.

֍

֍

Kenan Behzat Sharpe

Akademisyen, gazeteci, basçı. Edebiyat alanındaki doktora derecesini 2019 yılında University of Californa'dan aldı. The Washington Post, Al-Monitor ve Duvar English gibi mecralarda yazılar yayınlıyor. Medyascope'ta Pop & Politics isimli haftalık kültür-sanat programının sunucusu. Anadolu Rock müziği ve 1960’larda Türkiye’de toplumsal hareketler üzerine ilk kitabını yazmakta.

Kenan Behzat Sharpe 'in 4 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. Kenan Behzat Sharpe ait tüm yazıları gör

Avatar photo