Aki Rissanen – Hyperreal (Edition Records 2023)
Trio ve solo piyano işleriyle tanınan Fin piyanist Aki Rissanen’in Edition Records etiketiyle 14 Temmuz 2023’te yayınlanan yeni albümü Hyperreal, sanatçının 2021 yılında piyasaya çıkan Divided Horizon albümünden oldukça farklı sularda geziniyor. Albümün yıldızları ise, Rissanen’in besteciliğinin üstüne kendi dokunuşlarını koyarak Hyperreal’ın renklerini parlaklaştıran trompetçi Verneri Pohjola ve davulcu Robert İkiz.
Aki Rissanen, 2016 çıkışlı çok sevilen albümü Amorandum’dan artık gittikçe uzaklaşıyor.
Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim ki hem birazdan söyleyeceklerim daha net bir şekilde yerine otursun, hem de albümün eleştirdiğim kısımlarına gelince neyi eleştirdiğim konusunda anlaşabilelim: Aki Rissanen, 2016 çıkışlı çok sevilen albümü Amorandum’dan artık gittikçe uzaklaşıyor. Bu büsbütün bir uzaklaşma değil ancak varlığını yadsımak da adil olmaz. Amorandum albümündeki hafif geleneksel tınlayan, duruş sahibi ve fırsat kollayan melodiler, bana göre Hyperreal’da kendini 180 derece farklı bir yerden gösteriyor. Yani Rissanen artık çok daha cesur ve Amerandum’dan sonra yaptığı albümlerden de beslenerek yeni kıyılara açılmak istiyor. Benim gibi solo piyano işlerini seven dinleyiciler için “bir iyi bir de kötü haber” etkisi yaratan bu hamlenin, besteci için özel bir fırsat olduğunu düşünüyorum. Rissanen artık çok daha büyük bir oyun alanına sahip. Daha esnek ayakkabılarla adım atıyor. Genişleyen bir müzikal ufukla karşımızda.
Hyperreal önemli bir referans olarak bundan sonraki kariyeri içinde yer edinecek. Fakat, kendisinin bu albümdeki rolü ve görünürlüğü tartışmalı. Besteciliğinden bahsedeceksek pekala orada koskocaman bir Aki Rissanen karşımızda. Piyanist Aki Rissanen’e gelince, albümün bazı yerlerinde onu kaybettiğimi, kendisini bir nedenle geriye çektiğini hissediyorum. Elektrik klavyede de dokunuşlarını duymasak “Bu adam nereye gitti şimdi?” diyeceğimiz birkaç belirli dakika işaretlediğimi bile söyleyebilirim. Elektrik klavyenin “destekleyici” rolünden sıklıkla yararlandığı şarkılar (Influxus bunun önemli örneklerinden biri) albüm içinde iyi birer materyal olarak görünüyor, işlevli geçişler yaratıyor, fakat benim Rissanen’den beklediğim piyano performanslarının azaldığını görmek de işin açıkçası ufak yabancılaşmalar yaşamama neden oluyor. Bu konuda muhafazakarlık yaptığımı ya da belki de piyanisti piyanoya hapsettiğimi düşünüyor olabilirsiniz. Fakat aslında konunun bununla gerçekten alakası yok. Belki de benimki sadece sevdiğim bir müzisyenin cesur çıkışını sindirmeye çalışmanın sancısıdır. Yine de yukarıda vurguladığım noktaları dikkate alarak Hyperreal’ı bir kez dinlediğinizde fark edeceksiniz ki Rissanen, yeni yeni sevdalar peşinde özgürlüğü kovalıyor. Bu özgürlüğe kavuşma halini izlemek güzel, ona tanık olduğunuz için mutlu olacaksınız. Ancak Rissanen’den beklediğiniz bu muydu? Onu dinleyicisine bırakmak en doğrusu.
Hyperreal bir arayış, keşfetme, kendini tanıma ve farkındalık albümü olarak düşünülebilir. Bu, görünüşe göre müzikal anlamda kendini yeniden keşfetme yolculuğuna çıkan Rissanen’in mevcut arayışını da ortaya koyuyor. Hyperreal’da karşımızda “hiper derecede gerçek” yenilikler ve sert direksiyon çevirme hareketleri var. Yeni Rissanen’in dokunuşları çok eğlenceli, çok farklı, cesur, şaşırtıcı ve ilham verici. Söylemek istediklerini soyut düzlemlere taşıyan ve bu düzlemde de sihirli işler yapan bir müzisyen karşımızda. Albümün tamamına sinen “Şimdi bir şey deneyeceğim” heyecanı, dinleyici için yepyeni ufuklar açabilecek derecede cesur hamlelerle vücut buluyor. Bu değişik fikirlerden ilham almamak çok zor. Arayış halinin dinleyiciye iyi geldiğini, tazeleyen bir yönü olduğunu da belirtmem lazım.
Gözünüzü denize dikip derin düşüncelere dalarken değil ama şehrin kaldırımlarını adımlarken uzun uzun düşünüp ritme de arada sırada adımlarınızı kaptıracağınız bir albüm Hyperreal. Denizi izlerken “Ben kimim?” sorusundan çok daha farklı sorular soruyoruz çünkü. Oysa bize benzeyen yüzlerce insanın içinde koşturduğumuz, işe güce yetişmeye çalıştığımız, metroya bindiğimiz güneşli günlerde gelir aklımıza bu tür sorular. “Benzer kaygıların, benzer mutlulukların etrafında dolanan bu insanların içinde ben kimim? Bu şehir benim şehrim mi? Şehir neresi?” Tüm bu sorular arada sırada kafanızı kurcalıyorsa albümün özellikle ilk dört şarkısı tam sizlik. Fakat altıncı şarkıda işler değişecek, orada anlaşalım.
Ne var ki tüm bunlar, Hyperreal’a kötü bir albüm demeye yetmiyor.
İlk dört şarkıda daha “ilginç” denemeler yapmayı tercih eden, beşinci şarkı olan Day After Yesterday’de ise bu dokunuşları iyice ilerleten Rissanen, altıncı şarkıda (Leisure) sizi bir anda şehrin bir köşesindeki bir caz bara çekiyor. Fırça bagetler çıkıyor ortaya, trompet sakinliyor, piyanonun başındaki kişi değişiyor sanki. Leisure’un oyuna dahil olmasıyla da ortalık biraz karışıyor. Çünkü bütünlük, takip eden şarkılarda bir daha gerçek anlamıyla kurulamıyor. Bir hikayenin temellerini ilk beş şarkıda atan albüm, daha sonra birbirinden ayrı farklı hikayelerin peşinde koşmaya başlıyor. Ne var ki tüm bunlar, Hyperreal’a kötü bir albüm demeye yetmiyor. Hatta belki de bazı yönlerden “her şeye rağmen iyi albüm” imajını güçlendiriyor. Zira ortadaki bestecilik başarısı küçümsenecek cinsten değil. Dinlediğim her parçadan ayrı ayrı keyif aldım. Sanırım sorun bir bütün oluşturduklarına ikna olamamam. Bir de Rissanen’in diğer albümlerinin içinde Hyperreal’ı nereye konumlandıracağımdan gerçekten emin olamamam.
Yazının başında Ikiz ve Pohjola’yı albümün yıldızları olarak göstermiştim. Rissanen’in kendisini görece geri çekişiyle birlikte sahnede üzerilerine ekstra spot çevrilen Ikiz ve Pohjola, işlerini layıkıyla yerine getirmekle kalmayıp albümün “şehirli ve kafası biraz karışık” imajını kuvvetlendirecek dokunuşları da gerçekleştiriyor. Özellikle Verneri Pohjola, çok çok iyi transfer.
Yeni bir şeyler dinlemek, cesur adımları fark etmek ve bazen de “Buraya nasıl geldik, biraz önce bambaşka bir yerdeydik” demek isterseniz, Aki Rissanen’in yeni albümüne bir göz atmanızı öneriyorum. Hyperreal, Rissanen külliyatına hakim olanlar için biraz şaşırtıcı, kendisini daha önce keşfetmemiş olanlar için ise iyi bir başlangıç albümü olmasa bile tek başına iyi duran bir albüm. Hikaye anlatımı noktasında tıkandığını ve neyi aradığını tam olarak aktarmakta zorlansa bile…
Albümü BURADAN satın alabilirsiniz.
Andaç Üzel’in Love in Exile albümü üzerine yorum yazısını da BURADAN okuyabilirsiniz.