Adamlar’dan Tolga Akdoğan ile Söyleşi
Köklerine Bağlı Bir Kendinden Geçme Hali: Tolga Akdoğan ile Söyleşi
Tolga Akdoğan ile “ruhunu genişletmesi ve kendine bir faydası olsun diye” çıktığı yolda; kendi içiyle kurduğu ilişkiye, müziğine, Adamlar grubunun müzikal yolculuğuna, yol arkadaşlarına, ilham aldıklarına dair konuştuk.
■ Enes Kudu: Müzikle ilk bilinçli temasının nasıl olduğunu merak ediyorum?
Tolga Akdoğan: Birkaç an geliyor aklıma. İlki okul öncesi dönemlerimde Sezen Aksu’nun Şinanay şarkısının yarattığı his, heyecan ve şarkıyı söylemeye çalışmam. Bu tam sayılmaz belki, o yüzden esas olarak anneme yalvararak aldırdığım Metallica kasedini teybe taktığım ilk an diyebilirim. Evde bulduğum bir tenis raketiyle bütün albüme kendimden geçerek eşlik ediyordum. Pena olarak da mum kullanmıştım ve rakete sürtünüp pul pul dökülen mumlar halının üstünde bir yığın oluşturmuştu. Kendime geldiğimde etrafımdaki enkaza bakıp şok olmuştum. Gerçek bir kendinden geçme 🙂
■ Müziğin bir anlatı biçimi ve uğraşı olarak hayatına dâhil olması nasıl oldu? Bize Tolga’nın müzikle kurduğu bağı anlatır mısın?
İlkokuldayken derslerde kopup gittiğim çok oluyordu. O esnalarda defterlere hayali bir müzik grubu ve onların albüm kapakları, konser afişlerini vs. çizip o hayali içimde yaşıyordum. Hep kendi içiyle bağlantı kurma yöneliminde oldum diyebilirim. Sanat zaten ne güzel bir şans bizim için. Müziği tüm kalbimle çok sevdim hep. Zaten yolum bu gibi bir his hep vardı. Ruhum genişlesin ve kendime bir faydam olsun diye müziğe yöneldiğimi zannediyorum. Belki bir faydamız olacaksa bütüne, önce kendimiz bir hoşlukta olmalıyız diye de ekliyorum kendimi tutamayıp.
“Beraber Müzik Yapmak Kocaman Bir Anlaşma Oluyor”
■ İnsanların daha tekil ve daha bireysel olmayı tercih ettiği günümüzde, Adamlar’ ı bir araya getiren ve bir arada tutan neydi? Kolektif olarak bir grup ile müzik yapmak sizin için ne ifade ediyor?
Bizim grupta bass çalan dostum Berat geçenlerde bir konser dönüşü yolda çok güzel bir şey söyledi bununla ilgili. Onu söylemek isterim: “Bir ensemble içinde müzik yapmak. Sadece bunu istiyorum. Başka hiç bir şeyle ilgilenmiyorum” gibi bir şeydi. Dostlarla beraber muhabbet etmek gibi bu. Muhabbet kavramı çok hoş gerçekten. İçinde “aynı merkezde sevgi bağı kurmak” gibi bir anlam taşıyor benim yorumumca. Kocaman bir “anlaşma” oluyor beraber müzik yapmak. Bu özellikle canlıda, performans anında zaman zaman daha kuvvetli hissediliyor. Hem uyum hem o anı paylaşma olarak çok kıymetli. Onun dışındaki konularla çok ilgili değilim diyebilirim. Kendimi bir güruhun önüne sürüp, sürekli göz önünde olmaya çalışmak, hadi beni dinleyin hadi beni sevin demek hiç tercih ettiğim bir şey değil. O yüzden bir yapının parçası olmak hep daha rahat hissettirmiştir.
■ İnsanların çoğu içinden çıkamadığı, değiştiremediği, dönüştüremediği meselelerle (olaylar-duygular) baş etme yöntemi olarak kendini “üretim” içinde bulabiliyor, bilinçli olarak “üretim”i seçebiliyor. Sizin süreciniz nasıl? Üretiminize dâhil olan ve olmayan şeyleri senin durduğun ve Adamlar olarak durduğunuz yerden anlatabilir misin?
Sağaltım kelimesi güzel karşılıyor bu yönelimi. Derdini dök ve dermana yer açılsın diyesim geldi şimdi. Çok tüketiyoruz zaten malum, üretelim de. Teknik açıdan farklı şeyler denedik bu güne kadar. Mümkün olursa daha organik bir üretim haline geçmek niyetimiz var önümüzdeki yolda.
“Her Kadro Başka Tat Kattı, Her Dönem Başka Zevkti ve Böyle de Devam Ediyor”
■ Gerek sözler ve gerekse müzikal açıdan parçalarınızda rock’n roll, arabesk, blues, hip-hop, alaturka tonlar hissediliyor. Kendinizi ait hissettiğiniz bir tür veya bir küme var mı? Türler arası akışkan geçiş bilinçli bir tercih mi, yoksa akışında gelişen bir şey mi?
Nevi şahsına münhasır şeylere ilgim oldu hep. Klasik dediğimiz şeylere de oldu tabi. İstanbul’da doğdum büyüdüm, bir sürü farklı renge gönül açtık, ortaya böyle yansımalar çıktı. Çoğunlukla kendi akışında gelişti. Eskiden sevdiğim müzisyenlerin röportajlarında “ türlerine göre ayıramam müziği” filan dediklerinde gıcık olurdum. Hadi abi ya söylesene bir şeyler diyordum. Şimdi biraz anlıyorum galiba.
■ Yazdığınız sözlerde deneyen – yanılan ve yanılarak öğrenen insanların hikâyelerini duyuyoruz. Siz üretim ve icra aşamasında neler deniyorsunuz? Albümlerin ortaya çıkışında hep bir fikir var mı, sürecin akışı sizi başka yönlere taşıyor mu?
Hep süreç ve içinde olduğumuz hal bir imza attı albümlerimize. Grubun ben hariç bütün elemanları değişmiştir herhalde : ) Her kadro başka tat kattı, her dönem başka zevkti ve böyle de devam ediyor. Son albümde iki farklı ep halinde başka başka şeyler denedik. Daha prodüksiyonun ön planda olduğu ve bilinçli bir şekilde sadeleştirilmiş şeylerdi.
“Kendimizi Yapılandırdıkça Gördüğümüz de Yaşadığımız da Değişiyor”
■ Şarkılarınızda olan yarının hayali; dünden bugüne uzanıyor ve şimdiyle ilişki kurmaya çalışıyor. Ve şarkılarınızın bir yanıyla da farkındalık veren yanı var. Bugünün ve şu anın hissiyle müzik üretiminde bulunuyor olmanın sizin için öneminden bahseder misin?
“Bâkî kalan bu kubbede bir hoş sadâ imiş.” Bunun üzerine ne söylenir daha.
■ Dünün ağrısı, bugünün telaşı, yarının kaygısı derken ne kendimizle hakiki bir ilişki kurabiliyoruz ne de gerçekten yaşadığımız şeyin farkına varabiliyoruz. Geçici, uçucu duygulardan sıyrılmaya çalışan, izini kaybeden insanlara kendi izini arayan sözlerinizle sanki bir kalkan veriyorsunuz. Sen bu konuda ne düşünüyorsun?
Bu sizin güzel görünüz, teşekkür ediyorum. İnsan yapıp ettiğini biraz da insanlardan yansıyan üzerinden sağlamlaştırabiliyor. Etrafımızdan önce kendimizi anlamamız gerektiğini düşünüyorum. Kendimizi yapılandırdıkça gördüğümüz de yaşadığımız da değişiyor.
“Meydanlara Çıkıp Yarışlara Katılacak Bir İddiamız Hiç Yok”
■ Grup olarak yaptığınız müziğin tınısı, sözleri hayatın içinde adımlıyor; zamanın ve mekânın üzerine basıyor ve onları kendine zemin olarak kullanıyor gibi. Zaman ve mekânla kurduğunuz ilişki nasıl? Şarkılarınızda ayrıca hayata dair birçok konuda sert, derin, yoğun ve ironik sözler var. Gündemin içinde bir nefes aralığı arayan müziğiniz, insanı dürtüyor ve bir şeylere inandırmak/ikna etmek istiyor. Yaptığınız şeye sahip çıkarak, onun yanında durarak üretimde bulunmanın sizin için öneminden bahseder misin?
Bu her şeyden önce bir oyun alanı. Oyun oynuyoruz aslında. Sıkıldıkça, dert sahibi oldukça oyunlar da değişiyor, derinleşiyor. Bu yaşlarımda zamandan mekândan bağımsız yerlerden seslenen ilhamlar içindeyim. En mutlu olduğum şeylerden biri evde kendi başıma serbest kalıp müzik yapmak. Çoğu çok anlık şeyler, kaydetmiyorum bile. O an kendini unutuyorsan, zamanı unutuyorsan tamam. En büyük eğlencem bu. Grupla beraber canlı çalmak, bir konser vermek de zaman zaman böyle hissettiriyor ama bir yandan da kendini insanların gözüne gözüne koymakla da bir kavgam var ne yalan söyleyeyim. Bu devrin olayı “görünürlük” bana biraz daraltıcı geliyor. Grup arkadaşlarım da çok meşhurluk meraklısı değiller. Biraz nazlı ve kapalı kutu bir grup olduk biz de. Her şey değişir, tatlar değişir, zevkler değişir. Meydanlara çıkıp yarışlara katılacak bir iddiamız hiç yok. Ama yaptığımızı en güzel şekilde yapalım ve gönüller hoş olsun. Böyle.
“Bundan Sonrası Daha Başka Ama Köklerine de Bağlı Bir Hareket Planı Var”
■ 2014 yayımlanan ilk albümünüz Eski Dostum Tankla Gelmiş ile son albümünüz Harekete Kimse Mâni Olamaz Part I- II arasında müzikal yolculuğunuzda neler yaşandı ve müziğinizin durduğu yer nerelere vardı?
İlk albüm çıkmadan oradaki şarkıların birçoğu vardı ve demo olarak internette duruyorlardı. Hepsi farklı farklı kayıtlar, başka ses dünyalarındaydı. Benim ilk albümle ilgili motivasyonum birçok farklı tadda yapılmış şarkıları bir standart rock grubu formatıyla canlandırmayı denemekti. Bir çerçeve içerisinde sınırsız hareket etmeye çalışma fikri beni etkilemişti. Kafamda Tom Waits, The Doors gibi erken dönem kahramanlarımla Müslüm Gürses, Sicilya, tiyatro enerjisi, sinematografik anlar, enstantaneler gibi bir sürü vızır vızır ilhamı birleştirmek ve bunları sınırlı bir enstürmantasyonda, sınırsızca icra etmek gibi şeyler vardı. O albümün kadrosuyla Büyükada’da gecelerce provalar yaptık, güzel ısındık ve albümün çoğunu canlı kaydettik. Kayıtlar esnasında Burak Irmak dâhil oldu ve çok güzel bir sos kattı mevzuya. İlk göz ağrısıydı.
Sonrasında gelen konserlerle beraber zamanla algım değişti. Çaldığımız mekânlar, karşımızda duran insanlar ve onlara temas etme yolları kafamda yeniden şekillendi ve değişen iç dünyamla beraber daha sek, net bir albüm yapma fikriyle ikinciye oturduk. Daha klasik rock elementleri, belki biraz Grunge-vari hislerle beraber anlaşılır ve temiz bir pop algısının karıştığı bir albüm oldu Rüyalarda Buruşmuşuz.
Daha sonra bir delirme dönemine girdim sanıyorum : ) Grup da beş kişi olmuştu ve gitar çalmayı bırakmıştım. O dönem saksafon çalmaya çalıştım, bağlamaya âşık oldum, rap güncele oturdu, reggae sevgim arttı filan derken işler iyice karıştı. Çok enteresan bir kadroyduk 2018-2019 dönemi. Gerginlik ve egoların çatışmasının zorlayıcı olduğu ama bundan bir büyük enerjinin de çıktığı bir zamandı. Üçüncü albüm Dünya Günlükleri, baştan üzerine pek konuşulup anlaşılmadan herkesin teker teker kendi ifadesinin öncesine göre daha bir yer bulduğu, epey kendine has bir albüm oldu bence. Gitar dünyası özellikle pek hoş oldu sanırım. Fakat Dünya Günlükleri’ndeki bazı şarkıları hala dinleyemiyorum. Kayıtlı halleri hayal ettiğim gibi olmadı ama sevildi sayıldı, sağ olsunlar.
Derken ayrılan arkadaşlar, pandemi dönemi filan derken her şey değişti yine. O dönemler artık iyice kendi içime döndüğüm ve derinleştiğim bir dönem oldu. Öncelikle ilk alışkanlıklarımı kırmak istedim. Müzik zevkim geniştir. Rakçı bilmem neci gibi anılmayı, tek bir şeyin tek bir haline sonsuza kadar hizmet etmeyi istemem. Gönlüm razı gelmez. Denemek istediğim şeyler vardı. Grup halinde hareket etmenin zorlaştığı, tekerleğin çamurlandığı bir dönemdi. Daha prodüksiyon bazlı bir albüme girildi. İlk ep elektronik denemeler, ikincisi minimal ve retro soundlar içermekle beraber çoğunun özü net olarak varoluşsal bir çizgiye kaydı. İnsan nedir sorusunun peşinden şekillenen dallar budaklarla o şarkılar meydana geldiler. Anadolu bilgeliğinin zevklerinden, döngüsellikten, dönüşümden, meditasyondan, müzikle rehabilite olmaktan ve David Lynch’in Twin Peaks dizisinden ilham aldığım bir sürecin hediyesi olarak da Harekete Kimse Mâni Olamaz Part I- II geldi. Özellikle ikinci kısım şimdilik gözdem diyeyim.
Bundan sonrası için yine daha başka ama köklerine de bağlı bir hareket planı var ama bakalım hayat neler getirecek. Ben de merakla bekliyorum. Bu güzel sorular için çok teşekkür ediyorum.
Harekete Kimse Mâni Olamaz’ı plak formatında BURADAN satın alabilirsiniz.
Enes Kudu’dan Güç Başar Gülle İle Söyleşi’yi BURADAN okuyabilirsiniz.