Akbank Caz Festivali

Türkiye’de Çingene Müziği: Melih Duygulu ile Röportaj

Esin Hamamcı: “Türkiye’de Çingene Müziği – Batı Grubu Romanları’nda Müzik Kültürü” Türkiye’de yayımlanan ilk Çingene müziği monografisi olma özelliğini taşıyor. Bu çalışmayı yazma hikâyeniz nasıl başladı?

Melih Duygulu: Bu kitaptan önce Çingenelerle ilgili çeşitli makaleler yayımlamıştım. Bu süreç 1990 başlarına kadar gider. Ancak Çingenelerle ilgili araştırmalarım 80’li yılların ortalarında başlar. Çingene topluluklarla tanışıklığım ve aralarında yer alışım çok daha öncelere dayanıyor. Kitabı yazmaya başlama sebebim Batıda yaşayan Romanların yeterince tanınmamasıydı. Türkiye’de popüler kültürün iş yapan öznelerinden birisi olan Çingene topluluklarını bilimsel bir zeminde ele almak istememle başlayan bir süreçtir bu.

EH: Türkiye’nin Batı kesiminde yaşayan ve Roman adıyla bilinen grup, Çingeneler’in en yoğun nüfusa sahip olanları ve müzik ve dans kültürleriyle diğer akrabalarına göre daha tanınmış bir karakteristik yapıları var. Bu karakteristik yapıyı nasıl ayırt ederiz?

MD: Bu toplulukların ayırt edici özellikleri kültürlerinde ortaya çıkar. Dil bakımından hayli farklıdırlar mesela. Müzik kültürleri çok net bir biçimde farklılık gösterir. Diğer topluluklar yani poşalar Karaçiler vs yöresel müzik yaparlar. Kendilerine ait karakteristiklerini net bir biçimde ortaya çıkartamamışlardır. Halbuki Batı Romanları hem yerel müzikleri yaparlar hem de özgün karakterli bir müzik kültürüne sahiplerdir. Örneğin dil de belirleyiciler arasındadır. Çingenecenin en yaygın lehçesi olan Romani yani Batıda konuşulan dil, ifade kabiliyeti, kelime hazinesi, anlatım teknikleri bakımından çok zengindir. Diğer topluluklar bulundukları grupların arasında dillerini önemli ölçüde yitirmişlerdir.

EH: Türkiye’de Çingene Müziği kitabınızın birinci baskısında Çingeneler’in müzik kültürlerini iki temel kavram üzerinden inceliyorsunuz, “tarihsizlik” ve “çokkültürlülük”. Bu kavramları açmak ister misiniz? Etkileri nelerdir?

MD: Toplumların bir kısmında tarih bilinci vardır bir kısmında ise tarih bir kavram olarak dahi yoktur. Geçmişle kurulan bağ kısa vadeli ailevi veya topluluğun yaşam öyküsüyle sınırlıdır. Köken bilgisi, soyun verileri üzerine mitler yaratma gibi herhangi bir çaba bir kısım topluluklarda görülmez. Çingeneler de tarihin içinde var oldukları halde geçmişle herhangi bir bağ kurma ihtiyacı göstermezler. Kültürleri yazılı olmadığından bu bilinç oluşmamış ve soya ilişkin aktarım sözel kalmıştır.

Çingeneler arasında tarih bilincinin olmaması, geçmişle kurulması beklenen bağın da son derece zayıf olması sonucunu doğurur. Böylelikle geleceğe ilişkin vizyonları anlamsızlaşır. Zira insanların vizyonları da tarihsellikle anlamlı bir hal almaktadır. Buradan hareketle geçmiş ve gelecek bilinci ve vizyonu olmayınca bugünü (ânı) yaşamak ihtiyacı doğar. İşte Çingenelerin günlük yaşamasının temel sebebi budur.

Çokkültürlülüğe gelince, bu kavramın içini belki de en iyi dolduracak topluluk Çingenelerdir. Farklı kültürlerle içi içe yaşamanın verdiği bir doğal refleksle kültürü bütüncül ve paydaşlarının iç içeriği ile yaşamaktan çekinmez Çingeneler. Bu onların yaşamda kalmaları için de ekstra bir öneme sahiptir. Çok kültürlü olmak, çok kültürlü ortamlarda var olabilmek, her hangi bir kültürel öğeyi öne çıkarmadan varlık sürdürmek, ön yargıları da geride bırakmayı beraberinde getirir. Dolayısıyla her kültürün ürününe yakın durularak yaşamda tutunabilecekleri bir platform yaratmış olurlar. Çingeneler için bu kavramlar hayati kavramlardır. Varlıklarını bunlar üzerine bina etmişlerdir. Kendileri gibi olabilmenin en büyük sebepleri arasında bunlar vardır.

EH: Türkiye Çingeneleri’nde evlenme gelenekleri, düğünler epey önem arz ediyor. Uzun süren şaşalı, gösterişli ve abartılı yanıyla renkli bir gün demek olabiliyor. Peki düğün gibi eğlencelerde nasıl bir müzik geleneğiyle karşılaşıyoruz?

MD: Çingenelerde müzik çoğunlukla eğlenceye dayalı türleri içerir. Dolayısıyla düğün gibi eğlenceli ortamların doğal müzik uygulayıcılarının da Çingeneler arasından çıkması sürpriz değildir. Her yörenin kendine göre adetleri içinde yer alan düğün şarkılarını, kendilerince bir yoruma tabi tutarak Çingene üslubunda icra ederler ve daima bu icra coşkulu bir tarzla yapılır.

EH: Bugün en pahalı mekânlarda gerçekleştirilen düğün eğlencelerinde bile Roman havaları çalınabiliyor, sadece yerele özgü olmayan bir durum da söz konusu. Bu tarz çalınan şarkılar var ve siz buradaki zıtlığı nasıl tanımlarsınız?

MD: Aslında burada bir zıtlık yok, ayrıca bu Çingene müziği ile ilgili bir mesele de değil. Popüler kültürün yaşatıldığı ortamlarda kitlesel zevk homojen değildir. Kültürel geçişkenlik ekonomi, asalet, soy, eğitim gibi ayrıştırıcı ve belirleyici faktörleri törpüleyerek yaşanır. Geçişkenlik yönetici zümre için kitle kültürünün daha geniş topluluklara yayılmasından dolayı pek makbul görülür. Şarkıların içeriğinden, müziğin tarzından ve yapanların etnik kimliğinden bağımsız bir durumdur bu. Türkiye’de 1960 sonrasında elit kültürü seçkinliğinden ödün verme konusunda hayli mahir davranmıştır. Kaldı ki eskiden de böyle bir seçkin kültürü bazı şehirlerde çok azdı. Kitleselleşmeyle birlikte ekonominin orta sınıfın payını biraz daha artırmasıyla müzik zevklerinde de kitleselleşme arttı. Bunun sonucunda da eğlenceli olan Çingene müziği ve profesyonel Çingene müzisyenler görünür hale geldiler.

EH: Çingene/Roman havası adıyla da anılan bu türde bizi nasıl bir repertuvar karşılıyor? Bildiğimiz Türk müziği repertuvarından nasıl ayrılıyor? Özgün yanları nelerdir?

MD: Bu müziği diğer müzik türlerinden ayıran pek çok özelliği varsa da temelde keskin ayrım şarkı söyleme biçimi ve çalgı icra etmedeki farklı tavırla ortaya çıkar. Çalgıların kullanımındaki ezgi esnetmeler, kurallara uymama konusundaki ısrarcı tavır Çingeneleri diğer topluluklardan hemen ayırır. Ancak en karakteristik olan şarkı icrasında sesin aldığı özel haldir. Tabii bunlarla beraber şarkı sözleri, müziksel yapı, ritim de belirleyici öğeler arasında yer almaktadır.

EH: “Çingene Şarkılarında Dil, Köken, Kurgu” başlıklı bölümde yazılı bir kültüre sahip olmadıklarını ve yaşamlarını sözlü olarak da kayıt altında tutma kaygısı taşımadıklarını söylüyorsunuz. Peki burada göçebe hayatın etkisinden bahsedebilir miyiz?

MD: Elbette. Çingene yaşamındaki en belirleyici etmen göçebeliktir. Yerleşik düzene geçmiş Çingeneler de dahi toplumsal davranışlar arasında göçerlikten izler bulunur. Yaşamı kayıt altına almayan Çingene, müziğini, dilini, yemeğini de yerleştiği bölgenin temel karakterine uydurma gayreti gösterir. Bu doğal bir refleks elbette. Hayatta kalmanın birinci koşulu çevreye uyumdur. Her ne kadar böyle olsa da geçmiş kültürlerden, yaşam biçimlerinden kaynaklanan bazı kodların varlığını göz ardı edemeyiz.

EH: Çingene şarkılarında en çok öne çıkan temalar nelerdir?

MD: Doğu toplumlarının ya da doğudan batıya hareket halindeki toplumların birçoğunun şarkılarında aşk her zaman birinci sıradadır. Çingene şarkıları ise aşkla beraber, toplumsal zorluklar, ekonomi, kimlik sorunlarıyla doludur. Ne var ki bunların çoğu hareketli, neşeli, coşkulu bir müziğe eklemlenince hüzün ve sorunlar yerini coşkuya bırakmaya başlar. Sevdiğine, annesine babasına ve çocuklarına övgü dolu sözler söylemek Çingenelerin sevdiği söyleme biçimlerindendir. Bu diğer toplumlardaki gibi karmaşık söz kalıplarını değil yalın kelimeleri yan yana getirerek yapılır. Örneğin sevdiği kıza “dana” diyerek sevmek bir Çingene için gayet normaldir.

“A be dana dana dana / Esmer dana / Sarışın dana gel gel bana”

Kavramlar ve ifade tarzları menşeini tabiattan aldığı ve Çingeneler de doğada yaşadıkları için böyle ifadeler hiç yadırganmaz.

EH: En çok çalınan enstrümanlar, çalgılar nelerdir?

MD: Çingeneler bulundukları ülkenin ve o ülkedeki yörelerin çalgı birikimlerinin dışına çıkmamaya özen gösterirler. Ancak kullandıkları çalgılar… genellikle açık hava ve meydanlarda yüksek ses çıkaran enstrümanlar çalmayı yeğlediklerini biliyoruz. Türkiye için yöresel müzik çalgıları olan, bağlama, davul ve zurnanın dışında, “ince saz” tabir edilen ud, cümbüş, darbuka, kanun ve klarnetten oluşan çalgı topluluklarıyla müzik yaptıklarını biliyoruz.

EH: Bugün bu alanda öne çıkan müzisyenler, isimler kimlerdir?

Çingene müzisyenlerin isimlerini zikretmek her nedense sorun oluyor. Sanki isimler zikredilince bir aşağılanma hissine kapılıyor Çingene müzisyenler. 1900’lerin başından itibaren müzik piyasasında aktif rol oynayan ve belirleyici olan çok sayıda müzisyen olduğu muhakkak. Bunlardan birkaç ismi şöyle sıralayabiliriz. Zurnacı Emin Usta, Klarnetçi İbrahim Efendi, Edirneli Deli Selim, Muhacir İbrahim ve daha nice isimler…

Türkiye’de Çingene Müziği / Batı Grubu Romanları’nda Müzik Kültürü kitabını BURADAN edinebilirsiniz.

Esin Hamamcı’nı Dark Blue Notes’da yayınlanan yazıları BURADA.

Esin Hamamcı

Edebiyat doktora öğrencisi, Açık Radyo’da programcı, Gazete Oksijen, K24’te yazar, Sanat Kritik editörü, çevirmen. Kent, arşiv, edebiyat ve müzik üzerine yazar, düşünür…

Esin Hamamcı 'in 14 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. Esin Hamamcı ait tüm yazıları gör

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir