Akbank Caz Festivali

Tivon Pennicott ile Caz ve İstanbul

For the Interview with Tivon Pennicott in ENGLISH, please scroll down.

 

Sevgili arkadaşım Tivon Pennicott, 31. İstanbul Caz Festivali için, Türkiye’de olduğunu haber verince, hemen bir uçak bileti bulup İstanbul’a uçtum. Taksim’deki The Marmara Oteli’nde öğle yemeği için buluştuk. Kendi sesinden güzel şarkılar eşliğinde, uzun uzun muhabbet edip yemek yedik. Daha sonra beni, degerli ekip arkadaşlarıyla tanıştırdı. Piyanoda Chip Crawford, Hammond Org’da Ondrej Piver, basta Jahmal Nichols ve davulda Emanuel Harrold. Hepsi birbirinden özel, başarılı, ama bir o kadar da mütevazı olan bu isimlerle tanışmak, beni çok mutlu etti. Tivon’a, beni müzisyen arkadaşlarıyla tanistirdigi için, tekrar teşekkür etmek istiyorum.

Hep birlikte Harbiye Cemil Topuzlu Açıkhava Tiyatrosu‘na gittik. Ekip soundcheck yaptıktan sonra, konsere dek sahne arkasında çok keyifli vakit geçirdik. Sevgili Tivon, Chip ve ben muhabbet edip, şarkılar söyledik. Akşam saat dokuzda Gregory Porter ve arkadaşları, muhteşem ışıkların altında, harika bir İstanbul seyircisiyle buluştu. Konser baştan sona olağanüstüydü. Söylemeden geçemeyeceğim, benim en sevdiğim parça ise Martin Luther King için yazılmış olan, özellikle sozleriyle beni vuran 1960 What adlı parça. Konser bitiminde, sahne arkasında Gregory Porter ile muhabbet etme şansım oldu.

Gecenin sonunda Tivon’la Beyoğlu’nun arka sokaklarını keşfe çıktık. Anılarımızın bir kısmını ve sizler için kendisiyle yaptığım röportajı paylaşmak isterim.

Aybike Aydemir: Sevgili Tivon, çocukken başarılı bir müzisyen olmayı hayal ediyor muydun?

Tivon Pennicott: Grammy kazanan 3 albümde önemli katkısı olan kişi ve katılımcı olarak Grammy sertifikalarına sahibim. Ancak çocukken bu tür şeyler hakkında çok da düşünmüyordum. Çok özgür, yaratıcı ve anı yaşayan biriydim. Hayal gücüm genişti ve sadece ilginç seslerin, melodilerin ve harmonilerin verdiği zorluk, keyif ve tatmin için müzik yapıyordum. Bununla birlikte, yakın zamanda Grammy ödüllü bir sanatçı olma yolunda ilerleyebileceğimi hayal ediyorum. Eğer böyle bir şey olmazsa yine de mutlu olurum, ancak tabii ki bu fırsat geldiğinde de memnuniyetle karşılarım.

Aybike Aydemir: Müzikteki yolculuğuna dönüp baktığında, müziğinin gidişatını değiştiren bazı kişisel dönüm noktaları nelerdir?

Tivon Pennicott: Gelişmekte olduğum dönemde, yolculuğumda bana önemli katkılarda bulunan dört öğretmenimin hakkını vermem gerekiyor. Ortaokul bando şefim Chad Davenport, beni müzikal anlamda teşvik etmek için okuldan sonra kalıp bana daha zorlu parçalar çalıştırdı. Beni Duke Ellington ve Joshua Redman ile tanıştırdı, böylece ilk kez doğaçlamayı deneyimleyebildim. Daha sonra beni, saksafon tonumu bulmama ve tekniğimi geliştirmeme yardımcı olan Ravan Durr ile tanıştırdı. Chris Ford ise, beni Stutz Wimmer ile tanıştığım Lovett School’a yönlendirdi. Wynton Marsalis tarafından yönetilen Essential Ellington Jazz yarışması ile ilk New York City caz deneyimimin yanı sıra, müzikal tecrübe ve bilgimi de ilerlettim. Marsalis ile tanışmam ve onunla çalmam, daha sonra New York’a taşınmama ve orada yaşama fikrimin filizlenmesine neden oldu.

Aybike Aydemir: Yeni albümün “Roots to Branches” (Köklerden Dallara) bir süredir piyasada. Bana hikayesinden ve nasıl ortaya çıktığından bahsedebilir misin?

Tivon Pennicott: Söylenen her nota, takılan her aksesuar, yeni doğan benlik hakkında çok şey anlatıyor. Köklerden dallara uzanan bu yolculuğun, yıllar geçtikçe kendimi bulmamın hikâyesi olduğu açık.

Tabii ki sürekli gelişiyorum. Şu ana kadar yaptığım her albümde, doğa temasını başlangıç noktası olarak alıp, zindelik açısından hayatıma yeni tatlar katarak yolculuğumuzda verimli olmayı da amaçlıyorum.

Bugüne kadar her albümüm doğa temasıyla başladı, sağlıklı yaşam diyetine meyvelerimi ekledim ve böylelikle yolculuklarımızda verimli oldum. Roots to Branches neşeyle yolculuğumuzun bir devamı, sesim, flütüm, elektronik müziğim ve tarzımla sanatın yeni formlarını kucaklamayı seçiyorum. Tabii ki en büyük kucaklama burada Jamaika köklerime yönelmek ve müzikal zihnimin nereye gittiği konusunda tavizsiz olmaktır. Bu süreç gerçekten eğlenceliydi ve ileride daha da fazla eğlenceli olmasını bekliyorum!

AA: İKSV Caz Festivali için İstanbul’a geldin. Ziyaretinden aklında kalan ne gibi anılar oldu? Şehirle ilgili ne gibi ilginç şeyler yaşadın?

TP: Türkiye’yi her ziyaret ettiğimde unutulmaz anılar biriktiriyorum. Bu son ziyaretim de farklı değildi. İstanbul’daki izleyiciler açık yürek ve ruhla geldiler ve bu da Gregory Porter ile olan performansımızı doğal ve akıcı hale getirdi. Yeni arkadaşlarla tanışabildim ve gecenin bir kısmını keşfedebildim, sokakları sanatsal bir müze gibi özümsedim; hareket, sanat, kültür, ruh ve enerjinin detaylarını gözlemledim ve bunların kıymetini bildim. Herkes hareket halindeydi ve kendi işiyle meşguldü. Çok keyif aldım ve buraya tekrar gelmek için sabırsızlanıyorum.

AA: İstanbul’da geçirdiğin zamanlardan en sevdiğin anlar hangileri?

TP: Genelde yeni gittiğim şehirlerde enerjiyi hissetmek için uzun yürüyüşler yapmayı severim. Orada o kadar kısa bir zamanımız vardı ki ancak konserimizden sonra gece dışarı çıkabildim. Neyse ki bana cana yakın bir şekilde etrafı gezdirdin ve sokakları istediğim gibi keşfetmemi kolaylaştırdın. Aklımda kalan bir anı, bir barda sazıyla geleneksel Türk ezgileri çalan yerel bir müzisyen. Kulaklarım sese çekildi ve seninle merakla içeri girdiğimizde onun gorme engelli olduğunu fark ettik. Orada bizden başka sadece bir kişi olmasına rağmen, bu kişi, tam bir müzikal ifade içindeydi. O küçük barda bulunduğumuz kısa zaman içerisinde, onun özel bir ustalık ve özgünlüğe sahip oldugunu fark ettim. O an benim için çok özeldi.

Tabii ki, birçok başka anım da var ve oldukça macerali bir geceydi:

Aydınlık bir caddede çıkan bir kedi kavgası, yerel halk tarafından bastırıldı.

Bir barın dışında oturmuş tavla oynayan iki adam vardı, bir adam kaybetti ve o kadar sinirlendi ki tahtayı yere vurdu, tahta paramparça oldu ve tüm taşlar sokağa saçıldı, ancak daha sonra içten kahkahalar, sarılmalar ve onu yenen kişiyi/arkadaşını tebrik etmelerle devam etti.

Senin samimiyetinden etkilenerek bir bar, yeni albümüm “Roots to Branches” dan bazı parçaları, barlarındaki hoparlörlerden çaldı. Bu da güzel bir jest ve güzel bir anıydı.

Ve daha niceleri!

AA: 31’inci İstanbul Caz Festivali ve Türk izleyicisi hakkındaki izlenimlerin nelerdir?

TP: Seyirciler sıcak ve coşkuluydu. Gregory Porter’ın performansını deneyimlemek için de büyük bir beklenti var gibiydi. Müzikal olarak katkıda bulunmaktan ve insanlar için elimden geleni yapmaktan mutlu oldum. Sonrasında, nasıl hissettiklerine dair böylesine içten ve samimi geri bildirimler duymak çok hoştu. Bir sanatçı olarak bu asla eskimeyecek çünkü kendimiz ve insanlar için çalıyoruz. Takdiri bu kadar yoğun hissetmek çok güzel.

AA: Gelecekteki projelerin nelerdir?

TP: Şu anda 60 veya daha fazla müzisyenden oluşan bir ekiple, bir Senfoni üzerinde çalışıyorum. Tamamen senfonik tarzda olması gerekmiyor ama konçertolar ve daha fazlasıyla harmanlanmış olacak. Ayrıca yalın bir albüm de yapmak istiyorum. Temelde bu yolculukta beni harekete geçiren şeyi yapıyorum. Kendi müziğimle gittikçe daha fazla turneye çıkıyorum ve yol boyunca yeni arkadaşlarla tanışmayı umuyorum!

About Jazz and Istanbul with Tivon Pennicott

On the 7th of July my dear friend Tivon Pennicott texted me saying that he is in Turkey for the 31st Istanbul Jazz Festival, so I have immediately found a plane ticket and flew to Istanbul. We met for lunch at The Marmara Hotel in Taksim. While having our lunch, I had the privilege to listen some beautiful songs from his own voice. Then he introduced me with his musician friends from their band. Chip Crawford on piano, Ondrej Piver on hammond organ, Jahmal Nichols on bass and Emanuel Harold on drums. It made me very happy to meet with these special people whom are very successful and humble at the same time. I would like to thank Tivon again for introducing me with his musician friends.

We all went to Harbiye Cemil Topuzlu Acikhava Theatre. After the band made the soundcheck, we have spent our time together at the backstage. I had a great time there singing songs with dear Tivon and dear Chip. At nine in the evening, Gregory Porter and his friends met with the amazing audience of Istanbul under the magnificent lights. The concert was excellent. I can’t help saying that my favorite song is “1960 What”, which was written by Gregory Porter for Civil Rights Leaders, such as Martin Luther King Jr. and Medgar Evers. The song hits me especially with its timeless lyrics. After the concert, I had the chance to talk with Gregory Porter at the backstage.

At the end of the night, we have decided to explore the back streets of Beyoğlu with Tivon. I would like to share with you our interview and some of our memories.

Aybike Aydemir: Dear Tivon, were you dreaming to be a succesful musician, when you were a child?

Tivon Pennicott: I have Grammy certificates as a key contributor and participant to 3 Grammy winning albums. As a child I wasn’t thinking about these sort of things though. I was very free, creative and living in the moment. My imagination was large and I just played music for the challenge, enjoyment, and fulfilments of interesting sounds, melodies and harmonies. That being said, I do imagine that sometime soon I could be considered toward becoming a Grammy winning artist. If it doesn’t happen I’m still happy, but will welcome the opportunity when it arises.

Aybike Aydemir: When you look back to your path in music, what are some personal milestones that have changed the course of your sound?

Tivon Pennicott: When I was developing, I have to give credit to 4 teachers that gave me key tools on my journey. My middle school band director Chad Davenport would stay after school and read through some more challenging material to keep me musically stimulated. He introduced me to Duke Ellington and Joshua Redman, as I was able to experience improvisation for the first time. He introduced me to Ravan Durr who helped me find my saxophone tone and polish up my technique. Chris Ford connected me to the Lovett School where I met Stutz Wimmer. He continued my musical exposure and knowledge as well as my first New York City jazz experience with the Essential Ellington Jazz competition, ran by Wynton Marsalis. I got to meet and play with him, which planted a potent seed in my influence to later move and live in NYC.

AA: Your new album “Roots to Branches” is out for a while. Can you tell me of its story and how it was created?

TP: 

Every note sung, every accessory worn,
speaks volumes of the self, newly born.
This journey from roots to branches, it’s clear,
is the story of finding myself, year after year.

Of course I’m constantly evolving. Every album of mine so far starts with this particular theme of nature, adding my fruits to diet in wellness, as well as being fruitful on our journeys. Roots to Branches is a continuation as we journey with joy, I’m choosing to embrace the new forms of artistry with my voice, flute, electronics and fashion. Of course the biggest embrace is leaning into my Jamaican heritage and being unapologetic with where my musical mind goes. It’s been fun and expect even more in the future!

AA: You came to İstanbul for IKSV Jazz Festival. What were some of the images left in your mind from your visit? What interesting things did you experience about the city?

TP: Any time I visit Turkey there are eventful memories. This most recent visit was no different. The audience in Istanbul came with an open heart and spirit which made the performance with Gregory Porter natural and free flowing. I was able to meet new friends and explore a bit of the night, absorbing the streets like an artistic museum, taking note and appreciating the details of movement, art, culture, spirit and energy. Everyone was on the move and about their business and busineses. I very much enjoyed it and can’t wait to be back.

AA: Do you have favourite memories from your times in İstanbul?

TP: In general, I like to take long walks in new cities in order to get a feel of the energy. We had such a short time there that I was only able to get out at night after our concert. Luckily you were there and you graciously showed me around, made it easier and comfortable for me to explore the streets how I want. One memory that sticks out to me was a local musician in a bar playing traditional Turkish sounds on guitar. My ears were drawn to the sound, you and I curiously entered to soon realize that he was blind. From my perspective although there was only one other person there, he was in his full musical expression and had a particular wisdom and authenticity in this short moment we were in that little bar. That moment sticks out to me a lot.

Of course there were many more memories as well, very eventful:

A full blown cat fight in a brightly lit street broken up by locals.

Two men sitting outside a bar playing chess, one man loses and gets so angry that he smashes the chess board on the ground, shattering the board and scattering all the pieces in the street, only to then resume good hearted laughter, hugs and congratulations to the person/friend who beat him.

Dear Aybike, a bar influenced by you to play some tracks from my new album “Roots to Branches” on the loud speakers in their bar. That was a beautiful gesture and fond memory as well.

And many more!

AA: What are your impressions about the 31st İstanbul Jazz Festival and the Turkish audience?

TP: The audience felt warm and enthusiastic. It seemed as though there was also great anticipation to experience Gregory Porter’s performance. I was happy to contribute musically and giving my all to the people. Afterwards, it was pleasant to hear such genuine kind hearted feedback about how they felt. As an artist, this will never get old because we play for ourselves and for the people. It’s nice to feel the appreciation so strongly.

AA: What are your future projects?

TP: At the moment I’m working on a full Symphony consisting of 60 or more musicians. It won’t necessarily be fully symphonic style but mixed with conciertos, features and more. Also I want to do a straight ahead album as well. I’m basically doing what makes me feel stimulated on this journey. I’m touring more and more with my own music and hope to meet new friends along the way!

■■■

Aybike Aydemir

TRT'de yönetmen. Caz Şarkıcısı. InterNations Arkadaşlık Topluluğu'nun Ankara Lideri. Başkent Üniversitesi Amerikan Kültürü ve Edebiyatı mezunu. BAU Caz Akademisi Sertifika Programı bünyesinde, Yeşim Pekiner'den caz vokal dersleri aldı. Şu an caz vokal derslerine Elif Çağlar Muslu ile devam ediyor. 2009 yılında TRT'de yayınlanan "Bob Dylan, Rüzgarın Dili" adlı belgeselin yönetmenliğini ve yapımcılığını üstlendi. 2021-22 yılları arasında, TRT Radyo-3'te "Ritim ve Dans: Brezilya" adlı programı yaptı. Çok sayıda eğitim ve kültür programında çalıştı.

Aybike Aydemir 'in 6 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. Aybike Aydemir ait tüm yazıları gör

Avatar photo

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir