Lars Danielsson’dan Yeni Liberetto Albümü
İsveçli besteci ve müzisyen Lars Danielsson ülkemizde çok bilinen müzsyenlerden. Aynı zamanda İsveç’in de en tanınmış müzisyenlerinden biri. Üretken, çalışkan, uyumlu, kaliteli bir müzisyen. Klasik müzik estetiğine sahip, uysal, akılda kalıcı ve naif bir müziği var. Müziğiyle kolay bağ kurabilir yapısı ve çekici akıcılığı sayesinde uzun süredir bünyesinde yer aldığı ACT Music firmasının göz bebeği isimlerinden biri olarak çok sayıda albümde lider ve eşlikçi olarak yer aldı ve yer almaya da devam ediyor. Liberetto, Liberetto II, Liberetto III, Pasodoble, Cloudland, Tarantella, Sun Blowing, Summerwind, Cloudland bir çırpıda aklıma gelen projeleri.
Yakın tarihte yayımlanacak Symphonized “Liberetto Concerto for English Horn and Contrabass Gothenburg Symphony Orchestra” albümünü vesile ederek. Danielsson hakkında bir yazı kaleme almak ve sanatçıyı Cem Gültepe’nin Zorlu PSM kulisi ve sahnesinde çektiği fotoğraflarıyla birlikte size takdim etmek istedim.
Ülkemizde farklı şehirlerde, farklı mekanlarda, farklı gruplarla çok sayıda konserler verdi. Benim için en unutulmaz olanlardan birkaçını sıralayayım. 2012 yılında İstanbul Arkeoloji Müzesi Avlusundaki konseri. Danielsson’un müziklerini zaman – mekan algısının en üst seviyede yaşandığı mekanlardan birinde dinlemek muazzamdı. 2013 yılında Ulf Wakenius ile birlikte Borusan Müzikevi‘ndeki konserinde duo performansta doğaçlamalara çok daha fazla alan kalmıştı. Yine 2013 yılında Ankara Nordik Müzik Festivali kapsamındaki konseri Kuzey Avrupa müziklerine adanmış konserler serisinde fikir ve uygulama çok güzeldi, sadece mekan akustiğinin yetersiz kaldığını hissetmiştim. Ve son olarak 2014 yılında CRR Konser Salonunda Zohar Fresco ve Leszek Mozdzer ile izlediğim konseri ilk aklıma gelenler olmuştur.
Hafızam beni yanıltmıyorsa en son 2019 yılında Paolo Fresu “Summerwind” ile beraber ve Zorlu PSM Caz Festivali bünyesinde Liberetto ile izlemiştik. Okuyucularımız arasında bu konserlerden biri veya birkaçını izleyen varsa yaşadığı güzel anlar aklına gelmiştir ve benim gibi “arayı çok açmasa, yine gelse” diye kendi kendinize mırıldanmışsınızdır.
Kendisiyle görüşmelerimde aldığım notlardan derlediğim, Danielson’un müzikal fikirlerinden, çalışma yöntemlerine, etkilenimlerine göz atacağımız yazımızda ilk durağımız Danielsson’un çocukluk yılları. 1958’de Gothenburg’da doğan Danielsson, küçük bir kasabada büyümüş.18 yaşına kadar cazla herhangi bir bağlantısı olmamış. Onu müziğe yönlendiren bir müzik öğretmeni olmuş ve kendisinden büyük müzisyenleri dinleyerek öğrenerek kendisini geliştirmiş. Müzik eğitimini The Music Conservatory Gothenburg’de almış.
Dinlediği ilk caz pek çoğumuzun olduğu gibi Oscar Peterson’mış ama sonrasında hemen Avrupa cazına yönelmiş. Kahramanı olarak efsanevi kontrbasçı Palle Danielsson’u görmüş. Onun ECM ile yaptığı çalışmalar müziğe başlangıç sebebi olmuş. Ama Amerikalılarla da çok çalışmış ve onların müzikal dilini de çok iyi öğrenmiş.
Gençken dinleyip ilham aldığı türlerden biri olarak bluesdan ve blues gitardan çok ilham almış. Gençken dinlediği isimlerden bazıları Santana, Rolling Stones, Allman Brothers gibi isimlerdir. Müziğindeki etkilenimleri, popülerliğe uyumluluk gibi kriterlerle ilişkisini algılayabilmemiz için bu referansları kıymetli buluyorum.
Danielsson, müziğini yüzde 80 oranında piyano başında yada gitarla besteler yaparak oluşturan bir müzisyen. Doğaçlamalarla piyano için eserler üretir ve bu eserlerde ana hedefi ise güzel bir melodi yakalamak olmuştur. Klasik müzik temelli bir müzik ürettiği için dinleyicinin aşina olduğu müzik formalarını sıklıkla müziğine misafir eder. Ama cazın doğasında yer alan doğaçlamalara da yer vermektedir. Bestenin özüne sadık kalınarak üretilen doğaçlamalar dinleyiciyi güvenli alanda kalarak yolculuğa çıkma deneyimi yaşatmaktadır.
Daha önce bahsettiğim gibi gençlik dönemlerinde bol bol rock dinlediği için müziğinde rock öğelerine rastlama şansınız da oluyor. Rock müzik gibi Ravel ve Stravinsky gibi klasik bestecilerin eserlerine de zaman ayırıyor. Bu sayede müziğinde yalnızca “caz” diye ifade edemeyeceğiniz türler arası kaçış alanları da bulabiliyorsunuz.
Tüm iyi müzisyenler gibi başarının çalışkanlık ve özveri ile geldiğine inanıyor. Gününü disiplinli bir çalışma temposuyla tam zamanlı üretme ve besteleme üzerine çalışarak geçiriyor. Profesyonel bir müzisyen olmaktan dolayı üzerine hissettiği baskı ile sürekli yeni işler üretmek çalışıyor. Hal böyle olunca ürettiği müzikler, titizlikle hazırlanmış ve tecrübeyi her saniye hissettiğiniz muhteviyatta oluyor. İlham perilerinin yolunu gözlemektense müziği ile dinleyicilerine ilham perisi olmayı bir şekilde başarıyor.
Uzun süredir müziğini takip eden tutkulu bir dinleyici olarak izlediğim her konserinden beklentilerimin karşılığını alarak ayrıldığımı hatırlıyorum. Danielsson bu hususta her canlı performansının bıçak sırtı olduğunu ve dinleyiciyi mutlu edebilmek için ürettiği çözümlerle zihinsel bir süreç yaşadığını ve başarıyı hiç bir zaman çantada keklik olarak görmediğini ifade ediyor.
Danielsson’un benim görüşüme göre en güçlü ve eğlenceli projesinin Liberetto olduğunu düşünüyorum. Bu albümün canlı performanslarında kendisine davulda Magnus Öström, gitarda John Parricelli ve piyanoda Grégory Privat eşlik ediyor. 2012 tarihli albümün kaydından bir hafta önce Danielsson’un piyanist Tigran ile beraber çaldıkları ilk konser bu efsanevi albümün oluşmasına vesile olmuş. Danielsson daha sonra menajeri René Hess‘in önerisiyle Martinik kökenli piyanist Grégory Privat ile tanışmış ve müzikal dilleri birbirleriyle çok iyi uyum sağlamış. Danielsson’un müziklerini çoğunlukla piyanistler ekseninde hazırladığını da belirterek canlı performanslarındaki Privat ile iletişimlerine özellikle dikkatinizi çekerim.
*
Lars Danielsson Zorlu PSM Konseri 8 Mayıs 2019 * Fotoğraflar: Cem Gültepe