Akbank Caz Festivali

Jiro Inagaki ve Japon Cazı

Bu yazı aslında Jiro Inagaki ve grubu Soul Media üzerine ama ona geçmeden önce, biraz geriye gidip cazın Japonya’daki büyüleyici tarihine bir yolculuk yapalım. Son zamanlarda Japon cazı hakkında yaptığım okumalardan biriktirdiğim notların bu müziğin nasıl kök saldığını ve bir kültür haline geldiğini daha anlaşılabilir kılacağını umuyorum.

Kısa Tarihi ile Japon Cazı

1920’lerde Japonya’da modernleşme ve Batı etkisinin yoğun olduğu bir dönemde caz, Amerikalı denizciler ve müzisyenler tarafından Japonya’ya tanıtılmaya başlanmıştı. O dönemlerde müzik kayıt endüstrisi de gelişmeye başlayınca erken dönem Japon caz sanatçıları “My Blue Heaven” ve “The Sheik of Araby” gibi popüler şarkıların Japonca versiyonunu seslendirmeye başladı ve bu uyarlamalar Japonya’daki ilk caz kayıtlarını oluşturdu. Caz kelimesinin ilk kez yaygın olarak kullanıldığı örnek, 1929 yapımı Tokyo March filmiydi. Bu dönemde caz, sanatın diğer dalları aracılığıyla gençlere daha kolay ulaşmış ve onlarla özdeşleşmiş durumdaydı.

Tokyo March (1929) filminden bir sahne ve filmin posteri

Cazın Japonya’ya girişi, Japonya ile Amerika Birleşik Devletleri ve Filipinler arasındaki kültürel etkileşimlerle destekleniyordu. Amerika, caz müziğin merkeziydi ancak Filipinler, Amerika’nın sömürge politikaları nedeniyle cazın yayıldığı bir bölge haline geldi; hem Amerikalı hem de Filipinli caz grupları, lüks gemilerde Japonya’ya seyahat ediyor ve Japon müzisyenler, bu yeni müzik türünü kendi kültürlerine uyarlayarak cazı icra etmeye başlamışlardı artık.

Ancak cazın popülerliği arttıkça, Japon hükümeti bu müzik türüne karşı daha dirençli hale geldi ve 1927’de Osaka Belediyesi tarafından caz yasaklandı çünkü caz, Amerikan değerlerinin bir temsili olarak görülüyordu. O dönemin caz müzisyenleri ise yasaklardan kaçınmak için geleneksel Japon şarkılarını caz tarzında yorumlamaya başlayarak kendi alanlarını yeniden yarattı ancak bu girişim ne kadar başarılıydı, görelim.

ABD askerleri ve Japon partnerleri yeni açılan Tokyo gece kulübü Oasis of the Ginza’da caz ezgileri eşliğinde dans ediyor, 1945 civarı.

Cazın Japonya’daki yükselişi, II. Dünya Savaşı sırasında kesintiye uğradı çünkü savaş sırasında caz, “düşman müziği” olarak görülerek tamamen yasaklanmıştı artık. Ancak caz o kadar popülerdi ki tamamen yok olmadı; Japon caz müzisyenleri, yasaklardan kaçınmak için şarkılarının sözlerini daha milliyetçi temalarla değiştirerek kendi kültürlerinin bir parçası haline getirmeye başlamışlardı ve bence bu, epey önemli bir hamleydi.

Savaş sonrası dönemde, caz Japonya’da yeniden gündeme geldi, Amerikan askerlerinin Japonya’da konuşlanması, Japon caz müzisyenleri için yeni fırsatlar yaratıyordu: Amerikalı askerler, canlı müzik dinlemek istiyordu ve bu da Japon müzisyenlere oldukça iyi bir iş imkanı sağlıyordu. Japon caz müzisyenleri uluslararası ün kazanınca bu dönem artık Japonya’da cazın altın çağı olarak anılmaya başlanmıştı, ki bunca direnişin ardından haklı bir ünvandı. Sadao Watanabe ve Masabumi Kikuchi gibi müzisyenler, hem yerel hem de uluslararası alanda tanındı ve her yerde karşılaştığımız o bebop etkisi de, Japon cazını şekillendirmede önemli bir rol oynadı. Tokyo’daki Blue Note gibi caz kulüpleri, hem yerel hem de uluslararası sanatçılar için bir buluşma noktası haline gelmişti.

Masabumi Kikuchi Sextet ve Sadao Watanabe Quartet ortak albümleri Collaboration

1970’lerde “city pop” adı verilen bir tür ortaya çıktı ve bu tür, caz, pop ve rock unsurlarını sentezleyerek Japonya’nın ekonomik refahını yansıtıyordu. Haruki Murakami gibi yazarlar, edebi eserlerinde caza atıfta bulunarak bu müzik türünün Japonya’daki kültürel önemini de ayrıca pekiştirmiş bulunuyordu. Sinema ve edebiyat Japon kültüründe caz’ın tanınmasında iyi bir destekçiydi.

1990’lara gelindiğinde, cazın geleneksel yapısına artık elektronik müziğin dokunuşları da eklenince bu türün sınırları daha da genişlemişti; artık herkese özgürce bir oyun alanı yaratmıştı aslında.

Jiro Inagaki ve Soul Media

Cazın Japonya’daki bu çalkantılı tarihi sırasında ise Jiro Inagaki, oldukça sezgisel olarak adlandırabileceğim bir isim olarak aramıza katıldı. Kendisi tenor saksafon, soprano saksafon, flüt ve zaman zaman da alto saksafon gibi birçok enstrüman çalarak büyüyen, Japon cazının ikonik seslerinden biri.

Jiro Inagaki

Jiro Inagaki, Japonya’nın kültürel dokusunun tam ortasında, sanat ve gelenekle iç içe büyümüştü. Müzik, onun için sadece bir melodiden ibaret değil, çocukluğundan beri içinde yankılanan bir hayaldi aslında. Ailesi sayesinde evde her daim bir melodi dolaşıyordu ve bu, onun en şanslı olduğu noktalardan biriydi de. Farklı türleri keşfederek büyüdü ama en çok eski plaklarda saklı hikâyelere sığındı.

Gençken soluğu yerel caz kulüplerinde alan Inagaki; o karanlık, dumanlı sahnelerde yankılanan notalar, ritimlerin içine gizlenmiş duygular… her şey ona bambaşka bir dünyanın kapılarını açmıştı. O anlar, sadece anı değildi, onun kim olduğunu, neye dönüşeceğini şekillendiren kesitlerdi. Zamanla müzik, onun için bir dinleyici olmaktan çıkarak kendi hikâyesini anlatmanın, ruhunu dökmenin en saf yolu haline geldi. Ve o hikâyeyi, en çok sevdiği şekilde, vinyl’lerin o kendine has, nostaljik tınısıyla anlatmaya karar verdi.

Jiro Inagaki & Soul Media

Jiro Inagaki’nin müziği, adeta bir zaman yolculuğu gibi… Cazın o derin köklerinden beslenen tarzı, geleneksel Japon melodilerinin büyüsüyle sentezleniyordu. Onun müzikal dünyasında John Coltrane ve Miles Davis’in ruhu hep var, ama Inagaki’yi gerçekten farklı kılan şey, cazın bir ruh hali, bir hikâye anlatma biçimi olduğuna inanması. Vinyl kayıtlar ise onun ilham aldığı ve müziğini şekillendirdiği bir zaman kapsülüydü; sanki yaratıcılığını besleyen bir ritüeldi.

1969 yılında caz-rock grubu olan Jiro Inagaki & Soul Media’yı kurmasıyla kendi dünyasını yaratmıştı adeta. Saksofoncu ve grup lideri olan Inagaki, 1970’lerden bu yana caz füzyon dünyasını şekillendirerek, Japonya’nın eşsiz ritimlerini küresel çapta dinleyicilere taşıyarak bu çalkantılı caz tarihine önemli katkılar sağlıyordu. Inagaki, sadece bir müzisyen değil; cazın en canlı halini deneyimleten bir müzik küratörü ayrıca.

Jiro Inagaki: 90’ncı yaş günü şerefine basılmış “WaJazz Legends: Jiro Inagaki” plağıyla

İlk kayıtlarını yaptığında, duyduğunuz şeyler onun hissettiklerinin, yaşanmışlıklarının, ilham aldığı sokakların bir yankısı gibi. Bazı şarkılar, yalnızca müzik değildir; insanın ruhuna dokunan bir anıya, bir hikâyeye dönüşür; sıcak rüzgarların estiği bir akşam yolculuğu veya sabahın en erken saatlerinde kendinizle baş başa kaldığınız bir sahil kenarı, Inagaki’nin müziğiyle büyüleyici bir ayna görevi görebiliyor ve bu ayna, bakmaktan en hoşlandığınız, baktıkça dinginleştiğiniz bir hal alıyor. Jiro Inagaki’nin 1970’lerin ortalarında yayınladığı ファンキー・スタッフ (Funky Staff) işte tam da böyle bir şarkıydı. Bu parça, hissedilen, yaşanan bir melodiydi adeta. O yıllarda vinyl formatında çıkan bu eser, kısa sürede koleksiyoncuların ve müzik tutkunlarının gözdesi haline geldi. Inagaki’nin adı artık yalnızca yerel sahnelerde değil, dünya çapında yankılanıyordu. Eleştirmenler onun müziğini överken, dinleyicileri de şarkılarında kendi hikâyelerini buluyor veya onları daha iyi bir forma dönüştürüyordu.

Onun müziği, Doğu’nun geleneksel tınılarıyla Batı’nın özgür caz ruhunu bir araya getirerek, dinleyicilerine adeta evrensel bir deneyim sunuyor. Ve bu deneyimi, en saf haliyle saklayan şey de vinyl plaklar. Çünkü müzik, zamanın içinde kaybolarak hissedilir ve ayrıca insanın iç dünyasını anlatmasının en güzel yoludur. Jiro Inagaki de bunu en iyi şekilde yapanlardan biri; bu yüzden Inagaki’nin müzikteki yansıması benim de epey sevdiğim bir perspektif çünkü Inagaki’yi dinlediğinizde kendi ruhunuzla beraber onun da ruhunun iniş çıkışlarını seziyorsunuz; dinlerken belki karmakarışıksınız, belki de her şey yolunda ama hissettikleriniz her ne olursa olsun hepimiz biraz kaybolmuşuzdur onlarda; tam da bu noktada füzyon size her zaman bir kapı açıyor fikrimce.

Bu perspektifin ayrıca en önemli detayı ise, sezgi. Müzik, sezgi yoluyla yapılır bana kalırsa. Sezgi konusunda önemli fikirleri olan Bergson sezgiyi, her şeyden arınmış saf bir bilgi olarak tanımlar. Bir şeyin özüne, safi bir sezgiyle ulaşabiliyoruz ve buna da müzikte iyi bir yer bulabiliyoruz; özellikle Inagaka’nin müziğinde, zaten bu yüzden Inagaki’nin eserleri zamansız.

Kendinizle baş başa kalmak isterseniz, Jiro Inagaki’nin bu özel evreninde herkese bir yer var. Kim bilir, belki de onun müziği sizin için yeni bir başlangıcın melodisi olur.

Tuba İldeş’in Dark Blue Notes’daki ilk yazısı: Weather Report – The Fusion Decade
Dark Blue Notes’da Portreler
Tuba İldeş Instagram

Tuba İldeş

Caz müziğine ve bas gitarına tutkulu bir yazar. Fransızca ve İngilizce dillerinde mütevazı bir çevirmen ve aynı zamanda öğretmen. Sanatında psikanaliz, antropoloji, felsefe, nörobilim gibi çeşitli disiplinlerden beslenen bir sanat anlayışını benimsiyor. Bu süreçte, sinema ve müzik üzerine yazarak tutkularını paylaşılabilir hale getiriyor.

Tuba İldeş 'in 4 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. Tuba İldeş ait tüm yazıları gör

Avatar photo