Hidden Orchestra: Vizesiz, Kuş Gibi, Hayalci Bir Gezgin
Hidden Orchestra Babylon’da
Joe Acheson’un müzikal dünyalar arası vizesiz seyahat hakkı tanıyan pasaportuna, 5 Ekim Perşembe günü, 33. Akbank Caz Festivali kapsamında tekrar İstanbul damgası vurulacak. Bu özgür, hayalci ve yeni fikirleri bitmek tükenmek bilmeyen müzisyenin projesi Hidden Orchestra’da, bir caz festivali sahnesinin ihtiyaç duyabileceği renkler ve yaratıcılık hali bir arada.
Tek Başına Bir Adam
Sakallarını kaşıdı. Küçük bir stüdyonun ortasında duruyordu. Gözleri duvara takıldı, sonra etrafa yayılmış enstrümanlara. Dağınık değildi, zihnini de kolayca toparlayabiliyordu. Ama stüdyoya tek başına girdiği ve tüm bu kayıtları tek başına yaptığı için etraf bazen kolayca dağılabiliyordu. Ne yapacağını bilen ve yalnızlıkla kavga etmeyip yalnız olmayı tercih eden insanları, hareketlerinden tanırsınız. Joe’nun stüdyodaki halinden bunu sezmemek imkansızdı. “Bugünlük bu kadar” dedi sessizce. Stüdyonun kapısını açtı, ışıkları kapattı. Yavaşça çıktı. Bir şeyler içmek iyi gelecekti.
Joe Acheson’un kayıtlarını dinlerken, yukarıda yazdığım paragrafa yakın şeyler yaşadığını hissediyorum. Belki enstrümanlarını hiç dağıtmıyor, belki kabloları hemen topluyordur. Bana göre bolca kahve içiyor olmalı ama belki hiç kahveyle arası yoktur. Yine de gözümün önüne gelen görüntülerde, küçük bir stüdyoda tek başına, arada düşünme molaları verip tekrar kayda giren bir adam var. Bir adam gününü gecesini stüdyoda yalnız başına ve keyif alarak geçiriyor. Herhangi bir enstrümana her dokunuşunda yeni fikirler zihninde yankılanıyor. Bir beste, diğerinin kapısını aralıyor. Joe Acheson, müziğin içinde ve kendi zihninde sürekli geziyor. O yalnız ama yalnızlığından şikayetçi değil. Tıpkı, kendi müziğini tek başına yapan diğer meslektaşları kadar kaygılardan arınmış, tıpkı onlar kadar kaygılı, tıpkı onlar kadar şikayetçi ve tıpkı onlar kadar mutlu. Müzisyenin özgürlüğü, kalabalıktan da, yalnızlığından da, yalnızlığından da beslenmesiyle doğrudan ilintili aslında.
Hidden Orchestra, Joe Acheson’un tek başına yola çıktığı bir proje. Kayıtları, her enstrümanı ayrı ayrı kaydederek alıyor. Konserlerde ise her biri kendi alanında oldukça başarılı müzisyenleri yanına ekleyerek sahneye çıkıyor. Yaptığı müzik organik, katıksız, çeşitliliğe dayalı ve sürekli bir iyileşme halini barındırıyor.
Mutfaktan Gelen Bitmek Bilmez Tıkırtılar
Joe Acheson, kendi bestelerini yaptığı, sahadan kayıtlar aldığı, organik sesleri harmanlayarak elektronik bir müzik ortaya koyduğu Hidden Orchestra ile mutfakta çeşitli denemeler yapmaktan keyif alan bir şef gibi. İşin mutfağında tek başına, sahneye çıktığında ise güçlü bir ekiple birlikte ve fikirlerini yansıtmaktan da müthiş keyif aldığı kesin.
Hem müzikal fikirler arasında özgürce dolaşan bir gezgin, hem de lezzetli yemekler yapmayı seçen bir şef olduğu için kurduğu hayal dünyasının işitsel çıktılarını çok şık bir tabak halinde servis edebiliyor. Farklı tatların bir araya geldiği ve yepyeni bir tat oluşturduğu tabaklar, Hidden Orchestra’nın tüm çalışmaları. Yaptığı işler, bir gezginin, bir kâşifin ve yeniyi arzulayan bir şefin ürünü. Üstelik, gezgin de kâşif de şef de aynı beden ve zihinde: Joe Acheson…
“Brahms’ın dediği gibi…“
Sık müzik dinleyen ve şarkı söylemeyi ya da enstrüman çalmayı seven herkes bilir ki, duyduğunuz bir şeyi mırıldanırken, arada çeşitlemeler yapmak müthiş bir zevktir. Biraz yukardan, biraz aşağıdan, belki biraz yayarak, belki hızlıca söylemek veya çalmak, bir parçayı diğerine bağlamak veya nakaratı defalarca tekrarlamak huya dönüşür bir süre sonra.
Joe Acheson, klasik müzik tüketiminin çok yoğun olduğu, hatta çağdaş müziğin neredeyse hiç dinlenmediği bir ailede büyümüş. Bir koroist olarak yetiştirilmiş ve annesi bir piyanist olduğu için de Chopin, Debussy, Albeniz, Schubert gibi bestecilerle de çok erken yaşta tanışmış. Okul yılları, farklı müzikleri keşfetmesine yardımcı olmuş. Gruplara katılmış, farklı müzik türleriyle içli dışlı olmuş ve müzik prodüksiyon yazılımlarıyla epey çalışmış.
Klasik müziğin katkısı, yalnız çocukluk yıllarıyla kısıtlı kalmamış. Acheson, 15 yıl boyunca korolarda bulunmuş. Keman gibi pek çok enstrüman çalmış. Kiliselerde ve şapellerde, orkestralar ve ensemble’larla çalmış. Yetmemiş, Edinburgh Üniversitesi’nde bestecilik, orkestrasyon ve müzik teknolojisi odaklı dersler almış.
Joe Acheson, verdiği bir röportajda, Hidden Orchestra’nın müziğini anlatırken şunları söylüyor:
“Brahms ve Brian Eno’nun dediği gibi, yeni bir şey üretmek için işin başına geçtiğinizde, aslında daha önce dinlediğiniz her şeyin kutusunu açıyor oluyorsunuz. Hidden Orchestra’nın formülünün bir kısmı, akustik düzlemde elektronik müzik yapmaya dayanıyor. Yalnızca akustik enstrümanlar, davullar ve organik sesler kullanıyorum. Synthesizer ve elektronik davul yerine çello ve şelale sesi örneğin…Aynı şey, müzik türleri için de geçerli. Klasik müzik bestesi yapar gibi çalışıyorum fakat veat üretimi ve şarkı yazımı kalıplarını ve yöntemlerini kullanıyorum.”
Çalışma Masası Her Yer
Turneye çıktığında elinde mikrofonla duyduğu ilginç ve dikkat çekici sesleri kaydeden, orkestrayla çalmanın kendini geliştirmesinden özellikle bahseden, ses laboratuvarında çalışırcasına ince ince çalışan Acheson, ilk Hidden Orchestra albümünü 2010 yılının Eylül ayında Tru Thoughts etiketiyle yayınladı: Night Walks. Müziğini daha önce hiç duymamış bir insana tarif ederken “orkestral enstrümanlar ve ses kayıtlarının yarattığı dokular, bolca bas, davul ve perküsyonla buluşuyor” demeyi seçiyormuş. Night Walks albümü, bu tanımın ve benzetmenin en belirgin ürünlerinden biri. Arada su sesleri duyuyor, arada artan davul ve perküsyonların arasında zihninizin çıkış yolunu kaybediyor ve dinlemekten vazgeçemiyorsunuz. Tıpkı, gece aklınızda onca düşünceyle yürürken kulağınızı etraftan gelen seslere de açma ihtiyacı hisseder gibi…
Kuş ötüşleri ve okyanus sesleriyle bezediği albümü Archipelago isimli ikinci albümü ise, ilk albümü Night Walks’tan 2 yıl sonra çıktı. Archipelago’da kullandığı seslerin bir kısmı, çıktığı bir tur sırasında kaydettiklerinden oluşuyor. “İstanbul’da ezan sesi, Kahire’de trafiğin sesi, Fransa’da kuş sesleri kaydettim. Bunları daha sonra Hidden Orchestra’nın farklı çalışmalarına yerleştirdim.” Archipelago’da, tıpkı Night Walks’ta olduğu gibi sıkça caz müzisyenleriyle çalışıyor Acheson. Bu albümde trompetçi Phil Carwell’in daha fazla iz bıraktığı da ortada. Hatta Cardwell’in, bir şarkıya neredeyse baştan sona imza attığını bile söyleyebiliriz.
Peşinden gelen Wingbeats ise şahsen benim en sevdiğim Hidden Orchestra işlerinden biri. Kesintisiz kuş sesleri, organik dokunuşların zirve yaptığı ve huzurlu bir müzik yolculuğuna yol açıyor. İki tarafı ağaçlarla çevrili bir yolda usul usul yürürken, etraftan gelen kuş seslerine, zihninizden çaldığınız minik parçalar eşlik ediyor.
Takip eden ilk albümü Dawn Chorus ise, gezilerinin çıktısı olarak kendisiyle özdeşleşen organik dokunuşların zirvesi. Artık materyal yalnızca doğa değil, şehrin ta kendisi. 2017 yılının bence en atlanmaması gereken albümlerinden biriydi Dawn Chorus. Sessiz, sakin, ancak uyutmayacak bir filmi izlemek gibi…
Takip eden süreçte Dawn Chorus’a remiksler yapan, bir canlı performans kaydı paylaşan ve Creaks isimli video oyunun müziklerini yapan Hidden Orchestra, özel bir deneyim sunmak üzere İstanbul’a geliyor. 33. Akbank Caz Festivali kapsamında Babylon sahnesine çıkacak olan Hidden Orchestra, deneyim yaşamak isteyen, etrafını güzel seslerle dolduracak bir sarılma hissine hasret dinleyicinin isteklerinden çok daha fazlasını sunacak. Konsere gitmeden önce, Live At Attenborough Centre for the Creative Arts isimli 2019 çıkışlı canlı kaydını dinlemeyi unutmayın.
■
33. Akbank Caz Festivali içeriklerimizi toplu halde BURADAN okuyabilirsiniz.
Hidden Orchestra konseri için biletinizi BURADAN edinebilirsiniz.