Akbank Caz Festivali

Heavy Metal Sözlüğü

48 yıllık hayatımın son 36 senesi Heavy Metal ile hep iç içe geçti. Sadece bir dinleyici değil aynı zamanda bir davulcu olarak çeşitli rock, indie, metal gruplarında da çaldım, sahne deneyimlerim, kayıtlarım oldu. Müziği keşfetmeye çalıştığım ilk yıllarda, ABD’li olmasından mütevellit oralardan henüz Türkiye’de olmayan çizgi filmleri video kasetlere kaydederek izlesinler diye İstanbul’da yaşayan kuzenlerime (çocukları) getiren vefakâr babaları sağ olsun, bu kasetleri benim de izlememe vesile oldu. Bunu niye yazdığıma birazdan geleceğim, burası önemli.

O yaşlarda benim etrafımda öyle müzik dinleyen, beni yönlendirebilecek büyüklerim falan yoktu, ben de yaşıtlarım gibi televizyonda gördüğüm Michael Jackson, Madonna vb. gibi dünya yıldızlarının kasetlerini, harçlıklarımı biriktirerek alırdım veya denk gelirsem televizyonda izlerdim. Popüler müziğin bazı öğeleri o dönemler hoşuma gitse bile bir türlü beni sound olarak tatmin etmiyordu. Geri dönecek olursak özellikle 80’li yılların benzersiz çizgi filmlerinin müziklerinin bir kısmı oldukça metal sayılabilecek özellikleri barındırıyordu. Bu çizgi filmlerden en çok sevdiklerimi, o yıllarda Türkiye’de kimsenin bilmediği Thundercats, Silver Hawks ve Defenders of the Earth olarak sayabilirim (hala Youtube’dan introlarını dinlediğimde hoşuma gider) ve bunların müziklerine onlu yaşlarda bir çocuk olarak hayrandım. Bu minvalde bu çizgi filmlerde var olan sıra dışı, hızlı, gösterişli davullar ve gitar riff’leri, gitar soloları ile ilgi çekici vokallerin yer aldığı bir müzik türünü keşfetmeye çalışıyordum ancak dediğim gibi bana bu konuda yardımcı olabilecek etrafımda kimse yoktu.

O dönemin Türkiye’sini bilenler bilir, daha tek kanallı yıllardan bahsediyoruz; öyle MTV yok, özel kanallar hiç yok, internet zaten yok, bildiğin karanlık çağlarda yaşıyor gibiydik ve bir çocuk olarak açıkçası keşfetmek için pek bir seçeneğim yoktu. O dönemler aldığım pop kasetlerini dinlesem bile hep kulaklarım başka ve daha sert tınıları arıyordu. Hatta çok net hatırlarım, Madonna’nın Like a Prayer albümünün aynı adlı parçasında şarkının rock’a evirildiği bir pasaj vardır, onu 20 defa üst üste başa sarar dinlerdim.

Accept – Restless and Wild

Beşinci sınıftayken okul servisinde, şu anda adını hatırlamadığım ama hayatta bana en büyük iyiliklerden birini yapmış bir kız arkadaşım vardı. Konu nereden açıldı, ne oldu hatırlamıyorum ancak muhtemelen hızlı bir müzik arayışımdan söz etmişim ki kızcağız bana ağabisinin metal müzik dinlediğini söyledi ve ekledi tam olarak aradığım oymuş. Ben muhtemelen “metal ne, o ney ki” falan oldum ve bana güzel bir teklifte bulundu “bana bir kaset getir sana abimin albümlerinden kayıt edeyim”. Durur muyum, ertesi gün ona hemen bir kaset götürdüm?

Birkaç gün sonra elinde kasetimle geldi: Accept‘in Restless and Wild albümü. Hani derler ya ecnebiler, “the rest is the history” diye, aynen öyle. Kaseti teybe koyduğum ilk anlardan beri tam 36 yıldır müzik zevkimin yüzde 80’ini oluşturan heavy metal ile 1989 yılında işte böyle tanıştım. Yıllar içerisinde rock, hard rock, jazz, Blues, klasik, folk… daha birçok türe yelken açtım, birçok harika sanatçı, grup keşfettim ancak günlük rutin dinleme periyodumun en az yüzde 80’i hala heavy metal müzik ve türevleridir. Dark Blue Notes özelinde bundan sonra heavy metal hakkında yazılar yazmayı planlıyorum. Diğer türleri daha iyi bildiklerine inandığım diğer arkadaşlara bırakıyorum. Bu tür hakkındaki ilk yazımda heavy metal türünün kökenleri, nasıl ortaya çıktığı ve yıllara göre nasıl filizlenip, alt türleri oluşturduğuna örnekleri ile yer vereceğim. Umarım hoşunuza gider. İşte başlıyoruz!

Led Zeppelin (1970)

Heavy Metal’in kökenleri ve ilk yılları

Heavy metal müziğin kökleri, 1960’ların sonlarına ve 1970’lerin başlarına dayanır. Bu tür blues rock, psychedelic rock ve acid rock gibi türlerin deneysel olarak harmanlanmasından ortaya çıktı. Heavy metal, genellikle sert gitar riff’leri, güçlü davul ritimleri ve vurucu vokal çeşitliliği ile tanımlanır. Müziğin odak noktası, güçlü, hızlı, vurucu, enerjik, daha karanlık ve bazen de mistik temaları yansıtmak oldu. Bu dönemdeki rock müziğin yenilikçi tavrı ve deneysel yapısı, metal müziğin sertliğini ve karanlık temasını besledi. Blues, metal müziğin melodik ve ritmik altyapısını sağladı. Psychedelic rock, heavy metalin mistik ve karanlık yönlerine ilham verdi.

Black Sabbath (1970)

Heavy Metal öncü gruplarından örnekler ve ilk albümler

70’ler boyunca rock müziği incelediğimiz zaman, birçok grubun müziklerine ne kadar deneysel yaklaştığını görüyoruz. Heavy metal tam olarak ne zaman doğdu bunu söylemek zor ancak 70’ler boyunca rock gruplarının kendi alışılagelmiş soundlarından daha sert deneysel besteleri oldu ve bu denemelerin bazılarını erken dönem heavy metal olarak adlandırmak yanlış olmaz. Bilindik birkaç örnek vermek gerekirse:

Deep Purple (1970)

Black Sabbath: Birmingham, İngiltere’de kurulan Black Sabbath, türün en büyük öncülerinden biri olarak kabul edilir. İlk albümleri olan Black Sabbath (1970), türün mihenk taşlarından biri olarak görülür.

Led Zeppelin: Jimmy Page’in güçlü gitar riff’leri ve Robert Plant’in vokalleriyle tanınan grup, blues rock ile heavy metal arasındaki sınırı bulanıklaştırdı.

Deep Purple: Hard rock ve heavy metal türlerini birleştiren grup, özellikle Machine Head (1972) albümüyle klasikleşmiştir.

Uriah Heep: Hard rock, progresif ve psychedelic rock öncülerinden. Heavy metal’e yakın birçok sert parçası mevcuttur.

Bu dönem, türün doğduğu ve temel unsurlarının şekillendiği zamandı. Bu gruplar, müzikte daha karanlık ve daha saldırgan bir yaklaşımı benimseyerek yeni bir çağ başlattı.

Uriah Heep (1970)

1970’lerin ortası heavy metalin hem müzikal hem de kültürel bir hareket olarak geliştiği bir dönemdir. Özellikle İngiltere’deki Yeni Dalga İngiliz Heavy Metal (NWOBHM New Wave of British Heavy Metal) hareketi, türün gelişiminde önemli bir rol oynamıştır. Heavy Metal’in ana vatanı olarak kabul edilen İngiltere’nin Birmingham şehri, sanayi devriminin merkezlerinden biriydi. Özellikle Black Sabbath gibi öncü gruplar, işçi sınıfının sert ve zorlu yaşam koşullarından ilham aldılar. Çelik fabrikalarının ve endüstriyel ortamın gürültüsü, bu müzik türünün sert ve ağır tonlarına yansıdı.

Sanayi bölgelerinde büyüyen gençler, yaşadıkları kasvetli hayatı müzikle ifade etmeye çalıştılar. Heavy metal, işçi sınıfının sesi haline geldi ve sık sık isyan, hayatta kalma ve zorluklarla mücadele temalarını işledi. Heavy metali yaratan grupların en başında kabul edilen Judas Priest’dir. JP’in vokalisti Rob Halford otobiyografisi Confess‘de, o dönemlerini şöyle anlatır: “müziğimizi yazarken sürekli olarak daha sert daha vurucu hale getirmek için uğraştık, ancak bu uğraşı her seferinde doğal ve kendi kendine ortaya çıktı.” çünkü JP’e ilham veren gruplar erken dönem Rock gruplarıydı ancak onlar daha hızlı, daha farklı bir sound peşindelerdi ve bunu da elde ettiler.

Judas Priest (1974)

1960’lar ve 70’ler, toplumsal hareketlerin ve isyan ruhunun yükseldiği bir dönemdir. Vietnam Savaşı’na karşı protestolar, sivil haklar hareketi ve bireysel özgürlük arayışları, gençler arasında büyük bir değişim yarattı ve bu müzik kültürüne de çokça yansıdı. Heavy metal, özellikle gençlerin otoriteye ve normlara karşı olan isyanını ifade etmenin bir yolu olarak hayat buldu. Sözlerinde ve müzik yapısında toplumsal sorunlara meydan okuyan bir duruş sergilendi.

Heavy metalin ortaya çıkışında, insanların o dönemdeki mistik ve karanlık temalara olan ilgisi de önemli bir rol oynadı. Özellikle Black Sabbath, okült temalar ve gotik unsurlarla bu ilgiyi müziklerine yansıttı. Gotik edebiyat ve filmler, heavy metalin tematik yapısına ilham verdi. Korku edebiyatı ve karanlık hikâyeler, erken metal müziğin bile imgelerinin bir parçası haline geldi.

1960’ların sonları ve 1970’lerin başlarında, elektrikli gitarların ve amfilerin gelişimi, heavy metalin karakteristik sesini oluşturmasına teknik olarak olanak sağladı. Distortion (ses bozulması) efektleri, sert riff’lerin ve yoğun tınıların doğmasını sağladı. Dönemin rock grupları da bu yenilikleri müziklerine katarak bol bol deneysel çalışmalar ürettiler. Daha güçlü amplifikatörler, metalin ağır ve agresif tonunu mümkün kıldı.

Kiss (1974)

70’li yıllar, sanatçıların müziklerini ifade edebilmeleri anlamında daha özgür ve deneysel olmasına izin veren bir dönemdi. Plak şirketlerinin yöneticileri bu yeni akımları anlamıyordu ancak satışlar yükseldiği sürece ne yapıldığı ile pek ilgilenmiyorlardı. Heavy metal, bu özgürlükten yararlanarak geleneksel rock müziğin sınırlarını zorladı ve daha sert, daha dramatik bir ifade biçimi geliştirdi. Grup üyeleri, kendi kimliklerini müzik ve görsel sunumlarıyla birlikte ifade ettiler. Sahne performanslarında teatral bir yaklaşım benimsenerek türün görsel boyutu da gruplar tarafından zenginleştirildi. Sıra dışı deri kıyafetler, çelik dikenlere sahip bileklikler, aksesuarlar vb. gibi sert ve agresif görünüşe sahip kostümler benimsendi. ABD’li Kiss grubu da 1974’de ilk albümleri olan Kiss’i yayınladıklarında albüm kapaklarında sonradan bir ikon haline gelecekleri beyaz ve çarpıcı makyajları ile yer aldılar.

1970’ler: Türün evrimi ve popülerleşmesi

1970’lerin sonunda Judas Priest, Motörhead heavy metalin blues etkilerinden sıyrılmasına öncülük ederek türü daha keskin, sert ve rafine bir hale getirdi. Bu, sertliği ve agresifliğiyle metal müziğin daha geniş bir kitleye hitap etmesine yol açtı. Özellikle Judas Priest, heavy metali blues-Rock etkilerinden uzaklaştırarak daha sert ve rafine bir tarza taşıdı. Deri giysileri ve metal aksesuarlı kostümleriyle, heavy metal estetiğini popüler hale getiren gruplardan biri oldu. Motörhead, punk rock’tan etkilenerek saldırgan ve hızlı bir tarz yarattı. Ace of Spades gibi parçalar, bu dönemden öne çıkan eserlerdendir.

Motörhead

1970’lerin sonlarında Scorpions, UFO ve Rainbow gibi gruplar da ortaya çıkmıştır. Bu gruplar, melodik yapı ve sert riff’leri birleştirerek türün daha geniş kitlelere ulaşmasına katkıda bulundu. Bu dönemde heavy metal grupları, sadece müzikleriyle değil, aynı zamanda görsel sunumlarıyla da dikkat çekti. Deri ceketler, zincirler, metal aksesuarlar ve makyaj gibi ögeler, heavy metalin sembolleri haline geldi ve bu müziğin hayranları da benzer giyinerek müzik türüne has bir moda akımı yarattılar. Grup logoları ve çarpıcı albüm kapakları, türün kimliğini yansıtan önemli unsurlar oldular.

1980’ler: Heavy metal’in yükselişi ve alt türlerin doğuşu

1980’ler, heavy metalin alt türlere ayrıldığı ve büyük bir küresel fenomen haline geldiği, benim için altın dönemdir. Bu yıllarda, her alt tür, kendi estetik ve müzikal özelliklerini oluşturdu. 80’lerin başından başlayarak Twisted Sister, W.A.S.P., Manowar, Accept gibi klasik heavy metal ve Iron Maiden, Saxon gibi NWOBHM gruplarının ardı ardına kurulmasının yanında bu grupların albümleri ile haşır neşir olan yeni müzisyenler kendi deneysel yaklaşımları ile birçok alt türün doğumuna neden oldu.

Twisted Sisters

80’ler özellikle ABD’de tutucu kesimlerin Heavy Metal’in MTV ile başlayan popüleritesi ile birlikte çocuklar üzerinde negatif etkiler yarattığını, seks, uyuşturucu ve Rock’n’Roll söylemlerinin gençleri kötü etkilediği, intihara sürüklediği vb. yönünde negatif bir kampanyanın başlamasına neden oldu. Hatta ve hatta ABD kongresinde bir yasa tasarısı hazırlandı. Bu yasaya göre grupların şarkı sözlerinin sıkı bir denetimden geçirilip uygunsuz olarak yaftalanan albümlerin kapaklarına aileleri uyaran bir etiket koyulmasını kararlaştırdılar. Bu etiket “Parental Advisory, Explicit Content” (Ebeveryn Tavsiyesi, Müstehcen İçerik) kelimelerini içeren bir uyarı olacaktı.

1980’lerin ortasındaki bu uyarı etiketi, o dönem MTV’de video klipleri en çok ilgi çeken aşzı bozuk söylemleri ve sahnede aşırı abartılı makyajlar yaparak “Drag Queen” kadın kılığında sahne alan ve dönemin en popüler gruplarından biri Twisted Sister’ı hedef almıştı. Grubun solisti Dee Snider, 1985 yılında ebeveryn kontrolünü artırmak amacıyla kurulması planlanan komiteye karşı ABD Kongresinde kendi grubunu ve heavy metal müziği savundu. Hatta bunu o kadar güzel yaptı ki konservatif senatörleri resmen beklenmeyen açıklamaları ile mat etti. PMRC olarak bilinen bu komite gerçi bu savunmaya rağmen kuruldu ancak Dee Snider’ın ABD’li konservatif senatörleri madara etmesi tarihte yerini aldı isteyen youtube üzerinden aratarak izleyebilir.

Thrash Metal

Metallica, Slayer, Megadeth ve Anthrax gibi gruplar tarafından 80’lerin ortalarında geliştirilen thrash metal, hızlı tempoları, karmaşık riff’leri ve sosyal içerikli sözleriyle dikkat çekmiştir, ABD’de doğmuş bir türdür ve türün en önemli dört grubu ABD’lidir ancak dünyada da ses getiren Alman Kreator gibi gruplar çıkmıştır.

Glam Metal (Hair Metal)

Guns’n’ Roses, Bon Jovi, Mötley Crüe, Europe ve Def Leppard gibi gruplar, heavy metali daha görsel ve ticari bir yaklaşımla sundu. Bu alt tür, genellikle abartılı saç stilleri, gösterişli kıyafetler, renkli taytlar, takılar, makyaj ve romantik şarkı sözleriyle tanındı ve daha ticari havası ile ana akımın 80’lerin ikinci yarısında gözdesiydi çünkü resmen para basıyordu.

Guns’n’ Roses (1987)

Extreme MetalDeath Metal, Black metal

1980’lerin ortalarına doğru Heavy Metal’in hızının tatmin etmemesi sonucu daha hızlı ve daha ölümcül temalar işleyen death metal ve black metal gibi daha uç ve çok hızlı çalınan alt türler ortaya çıktı. Bu türler, Death, Cannibal Corpse, Mayhem ve Bathory gibi grupların liderliğinde gelişti. Bu grupların bir kısmı satanist öğeleri bol bol işledi ve özendirmeleri ile eleştiri aldı. Özellikle Black Metal grupları Satanist kimlikleri ile ön planda yer aldılar. Vokallerin “brutal” böğürtü vokal olarak adlandırıldığı gırtlaktan böğürerek şarkı sözlerini söyledikleri, aşırı hızlı davul ve gitar riff’lerinin harmanlandığ, şiddet ve ölüm gibi konuların karakteristik özelliklerini oluşturduğu bir alt türdür. Birçok albüm kapağı da özellikle aileleri şoke etmiştir, Cannibal Corpse gibi grupların albümleri bir çok ülkede yasaklanmış veya sansürlenmiştir.

Power Metal, Epic Metal, Viking Metal

1980’lerde şekillenmeye başlamıştır. Bu tür, hem melodik yapısı hem de genellikle epik ve fantastik temalarıyla dikkat çeker. Epik savaşlar, kahramanlar, ejderhalar, kılıçlar gibi öğeleri barındırır. Power metalin doğuşunda etkili olan gruplardan bazıları: Manowar (her ne kadar kendi müziklerine Heavy metal deseler de bana göre ana yüklenicidir), Halloween, Blind Guardian, Warlord, Gamma Ray ise sonra bu alt türün yaratıcılarından biri olarak kabul görürler. Bu tür temiz ve melodik vokaller ile öne çıkar. Genel olarak hızlı olmasına rağmen melodik bir yapısı vardır.

Manowar (1986)

Grindcore

1980’lerin ortalarında İngiltere’de doğmuştur. Bu tür, hardcore punk, crust punk ve thrash metal gibi türlerden etkilenmişti. Aşırı hızlı tempolar, blast beat davul teknikleri ve genellikle kısa şarkılar ile bilinir. Napalm Death gibi gruplar öncülerindendir.

Hardcore metal (Metalcore)

Hardcore, punk ve heavy metalin bir birleşimi olarak 1980’lerde Amerika Birleşik Devletleri’nde ortaya çıkmıştır. Agnostic Front ve Cro-Mags gibi gruplar, hardcore punk ile metal unsurlarını birleştirerek bu türün temelini atmıştır.

1990’lar: Yeni deneyimler grunge, groove metal, nu-metal ve Heavy Metal öldü iddiası!

1990’larda heavy metal’in birçok yerden yara aldığı yıllardır. 90’lı yıllar boyunca Heavy Metal, bazı gelenekselci kesimlerde popülerliğini korurken, 1990’ların başında ABD, Seattle kökenli Nirvana öncülüğünde başlayan Grunge, 80’lerde ana akımın gözdesi olan heavy metal’i ve en ticari alt türü olan Glam Metal’i tahtından indirdi. Klasik heavy metal grupları kan kaybetse de sadık hayranları sağolsun (benim gibi) yollarına devam etti. Thrash gruplarının da ticari başarıları bu dönemde sürdü. Asıl şaşırtıcı olan 80’lerde daha underground bir tür olan death ve black metal türleri 90’larda altın çağını yaşadı ve Grunge ile birlikte ana akıma yükselmeyi başardı. Özellikle Kuzey Avrupa ülkelerinden çıkan black metal brupları bu dönemde ciddi yükseliş gösterdiler.

Nirvana

Grunge

Heavy metalin agresif riff’lerini alıp melodik ve ham duygusallıkla bir araya getirir. Vokaller, duygusal yoğunlukta ve bazen isyankâr bir tonda söylenen sözlerle ön plana çıkar. Nirvana, Pearl Jam, Alice in Chains ve Soundgarden gibi gruplar, 1990’ların gençlik kültüründe büyük bir etki yarattı özellikle 90’lı yılların başlarında müzik ile tanışan o dönem yeni nesiller sayesinde çok popüler oldu. 90’lı yıllar boyunca çok popüler olan ve Heavy Metal için “öldü” dedirttiren Grunge bugün neredeyse ölü bir türdür. Oysa Heavy metal hala bütün ihtişamı ie milyonlara keyif vermeye devam ediyor. İronik değil mi?

Groove Metal

Groove metal 1990’larda, thrash metalin daha ritmik ve ağır bir versiyonu olarak ortaya çıktı. Bu alt türün öncüsü olan Pantera, Cowboys from Hell (1990) ve Vulgar Display of Power (1992) gibi albümleriyle büyük bir başarı elde etti. Pantera’nın sert riff’leri ve agresif vokalleri, heavy metalin o dönem yeni bir yön kazanmasını sağladı.

Nu-Metal

Korn, Limp Bizkit, Rage Against the Machine ve Linkin Park gibi gruplar, hip-hop ve elektronik unsurları heavy metale entegre ederek yenilikçi bir tarz yarattı ve ticari olarak oldukça başarılı bir tür ortaya çıkmış oldu.

Limp Bizkit

Progresif metal ve teknik gelişim

1990’larda progresif metal, karmaşık yapılar ve teknik becerilerle öne çıktı. Dream Theater, Images and Words (1992) albümüyle bu türün en önemli temsilcilerinden biri haline geldi. Ayrıca Tool, atmosferik ve deneysel bir yaklaşımla progresif metale yeni bir soluk getirdi.

Alternatif Metal

1990’larda ortaya çıkan, metal müziğin geleneksel unsurlarını alternatif rock, grunge, hip-hop, funk ve diğer türlerle harmanlayan bir heavy metal alt türüdür. Faith No More, System of a Down, Deftones gibi gruplar bu türde sayılabilir.

System of a Down

2000’ler: Evrim ve çeşitlilik

2000’lerin başında heavy metal yeniden popülerliğini kazandı. Hem ana akımda hem de underground sahnelerinde güçlü bir varlık göstermeye devam etti. 80’li yıllarda başarılı satışlar yapmış ancak 90’lı yıllarda yok olma seviyesine gelen heavy Metal gruplarının bazıları yine popüler olmayı başardılar. Bu on yıl, hem geleneksel metal unsurlarını koruyan hem de yenilikçi yaklaşımlar sunan grupların yükselişine tanıklık etti.

Djent Metal

Progresif metalin bir alt türü olarak ortaya çıkmıştır. Adını, gitarların “djent” benzeri bir ses çıkarmasından alır. Meshuggah, Periphery, Tesseract gibi gruplar öncülerindendir.

Symphonic Metal

Klasik müzik unsurlarını heavy metalle birleştirir. Orkestral düzenlemeler ve güçlü vokaller bu türün temel özelliklerindendir. Opera tarzı vokaller, epik ve dramatik bir atmosfer, genellikle kadın vokalistler türün özelliklerindendir. Nightwish, Theiron ve Epica gibi grupları bu gruplar içerisinde sayabiliriz.

Korpiklaani

Folk metal

Geleneksel halk müziği unsurlarını heavy metalle harmanlar. Çeşitli kültürlerin müzikal mirasını yansıtır. Genellikle Kuzey Avrupalı gruplardan oluşur. Finntroll, Eluveitie, Korpiklaani gibi öncüleri vardır. Post-metal atmosferik ve deneysel bir yaklaşım sunar. Genellikle uzun, katmanlı şarkılar ve yoğun bir atmosfer yaratır. Minimalist yapılar ve duygusal yoğunluklar içerir.

Blackgaze

Black metal ve Shoegaze’in bir karışımıdır. Sert ve atmosferik unsurları bir araya getirir. Melodik ve duygusal bir yaklaşımı sert ve brutal vokaller ile süsler. Alcest, Deafheaven gibi gruplar öncüleridir.

X-Japan

2010’lar ve günümüze kadar olan dönem

2010’lardan sonra heavy metal müzik, hem geleneksel unsurlarını koruyarak hem de yenilikçi yaklaşımlar sunarak gelişmeye devam etti. 2010’lar ile birlikte Iron Maiden, Judas Priest gibi klasik heavy metal gruplarının popülerliğini daha da arttırdığını görüyoruz. Senfonik ve progresif metal de popülaritesini arttıran bir diğer tür oldu. Metalcore ve deathcore, 2010’larda daha melodik ve teknik bir yapıya büründü. Kadın vokalistlerin öncülüğünde senfonik metal ve diğer alt türler daha fazla dikkat çekti. Bu dönemde dünyanın başka yerlerinde 80, 90 ve 2000’lerde pek bilinmeyen türler de ana akımın ilgi alanına girdi. Japonya’da 1980’lerin sonlarında ortaya çıkan bir müzik ve moda hareketi olan Visual Kei “görsel stil” anlamına gelir ve genellikle görsel estetik ile müzik arasındaki güçlü bağlantıyı ifade eder. Visual Kei, sadece bir müzik türü değil, aynı zamanda bir kültürel ifade biçimidir. Bu türün grupları çeşitli heavy metal türlerini harmanlayarak kendilerine özgü bir biçimde sunmaktadır. X-Japan, Mallice Mizer gibi gruplardır. Yine Japonya’dan J-Pop ile heavy metal’i birleştiren Babymetal gibi gruplar da popülerlik kazanmıştır. Heavy Metal’in 40 yılı aşkın gelişim süresinde ortaya çıkardığı alt türlerin bir çoğu artık kendi sadık hayran kitlesine sahip olarak varlığını sürdürmeye devam etmiştir. 2010’lardan sonra bazı metal türlerinin sentezinden veya yeni alt türler olarak karşımıza çıkan birkaç tür şöyledir:

Lorna Shore

Progressive Deathcore

Progresif metal’in deathcore ile birleşimidir. Shadow of Intent, Lorna Shore gibi gruplar öncülerindendir. Melodik yapılar, teknik solo bölümleri ve orkestra dokunuşları barındırır.

Synthwave Metal (Cyber Metal)

Metal müziği 1980’lerin synthwave akımıyla birleştirir. Master Boot Record, The Algorithm gibi gruplar öncülerindendir. Elektronik altyapılar, retro-fütüristik bir atmosfere sahiptir.

Avant-Garde Metal

Metal müzikte daha sanatsal ve deneysel yaklaşımları yansıtan bir türdür. Igorrr, Ne Obliviscaris gibi gruplar öncülerindendir. Alışılmışın dışında enstrümanlar, farklı müzik tarzlarının karışımını barındırır.

Atmospheric Sludge Metal

Sludge metalin daha yavaş, ağır ve atmosferik bir versiyonudur. Cult of Luna, Amenra gibi gruplar öncülerindendir. Yoğun gitar tonları ve melankolik temalar özellikleri arasındandır.

Trap Metal

Trap müzik (hip-hop alt türü) ile metalin birleşimi. Sert gitar riff’leri ile rap vokalleri bir araya getirir. Scarlxrd, Ghostemane gibi gruplar öncülerindendir. Enerjik ve kaotik bir yapısı vardır.

Dark Blue Notes’da Heavy Metal!

1970’lerin ikinci yarsında doğan heavy metal, sadece bir müzik türü değil, aynı zamanda toplumsal ve bireysel ifade biçimi olarak da önemlidir. Bu tür, kendinden doğan birçok alt türüyle birlikte isyan, özgürlük, bireysellik ve dayanışma temalarını güçlü bir şekilde yansıtır. Şiirsel sözler ve kompleks yapılar, dinleyicilerin duygusal bir bağ kurmasına olanak tanır. Dünyanın en sadık hayran kitlesine sahip müzik türlerinden biridir. Dinleyici kitlesi arasında kendisine moda stili olarakta yer bulmuştur. Özellikle pandemi sonrası ülkemizde de çok sık birçok yabancı grubu görme şansına sahip olduk. Türü uzaktan izleyenlerin bir kere olsun bir Heavy metal konserine gitmelerini öneririm.

Yazının başında da belirttiğim üzere heavy metal hakkında yazmaya devam edeceğim.

Kendinize iyi bakın. Bol müzikli günler!

Erim Erdi’nin Dark Blue Notes’daki diğer yazıları
Heavy Metal: Spotify

Erim Erdi

Erim Erdi, 1977 Ankara da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Ankara da tamamladı. Daha sonra üniversite eğitimini Ankara Bilkent Üniversitesin de İşletme alanında tamamladı. Bilişim alanına merak duyduğu ve bu alanda çalışma arzusu nedeniyle San Diego da University of San Diego California da Microsoft Sistem Mühendisliği ve İş Geliştirme üzerine eğitim aldı ve University of Phoenix de Information Systems okudu. Yaklaşık 10 sene kadar ABD de San Diego şehrinde yaşadı ve bilişim üzerine çalıştı. Türkiye’ye döndükten sonra bilişim alanında çalışmalarına devam etti. Çeşitli alanlarda kendi ticari iştiraklerini kurdu ve yönetti. Bu iştiraklerden biri de Fil Audio adı altında dijital müzik çalarlar başta olmak üzere çeşitli hifi ekipmanları tasarlayan ve üreten bir girişimdir. Müzikle daima iç içe olmuştur, lise yıllarından beridir de bateri çalar, ABD ve Türkiye de çeşitli gruplar kurmuş ve sahne almıştır. Evli ve bir kız babasıdır.

Erim Erdi 'in 4 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. Erim Erdi ait tüm yazıları gör

Avatar photo