Akbank Caz Festivali

DJ Barthez

Kendinizi kısaca tanıtır mısınız? Cazla ilintinizi belirtebilir misiniz?

30 yıldır müzik hayatımın içinde var. Çocukken sadece sevdiğim bir olguyken, ilerleyen yaşlarımda uğrunda eğitimimi feda ettiğim ve meslek olarak seçtiğim şeydir müzik.

Bir müzisyen gibi konuştum farkındayım; ancak değilim. Genel tanımıyla radyo yapımcılığı, dj’lik, küratörlük ve müzik yazarlığı yaparak doldurdum bu 30 yılı.

Her şey yolunda giderse de 50. yılı görmek istiyorum.

10 yıldır hayatını sürdürmeyi başaran JoyJazz’ı kurdum ve halihazırda da küratörlüğünü yapmaya devam ediyorum. Ben çocukken hayatıma bilinçsizce aldığım caz müziği bu yaşıma geldiğimde, kendi kendime kaldığımda sığındığım en güvenli liman oluyor her zaman.

Dinlediğiniz ya da sizde iz bırakan ilk caz albümünü hatırlıyor musunuz?

Belirttiğim gibi, çocukken evin tavan arasında bulduğum birkaç plakla başladığım tanışıklığımda, bu pikaba yerleştirdiğim ilk plak, Art Blakey & The Jazz Messengers’ın Moanin’ albümü olmuştur. Taş bir plaktı, dinlenmekten harap oldu ve kırılıp gitti. Bugünkü bilincimle tekrar ona sahip olabilmeyi çok isterdim.

Cazın yaşamınızdaki anlamı nedir?

Cazı dinlemekle yaşamak bambaşka şeyler. Hayatınızın içine aldığınız bir müziğin, hayatınızı komple dönüştürdüğünü gördüğünüz anda, cazın bir müzik türünden daha öte bir kültür olduğunu algılıyorsunuz. Bu noktada da cazı yaşamaya başlıyorsunuz. Cazı yaşamak nasıl olur diye merak edenlere;

  • Duyduğunuz her müziğin içinde kulağınız başka şeyler arar.
  • Hayatınızı çevrenizde olup biten etkinliklere göre planlarsınız.
  • Canlı performansları kaçırmamaya çalışırsınız.
  • Kulağınız yeniye her zaman daha açık olur.
  • “Müzikle ilgilenen insandan kimseye kötülük gelmez” mottosunu zihninize yerleştirir ve ona göre bir insan olursunuz.
  • Kulağınızı kirleteceğiniz düşündüğünüz seslerden kendinizi uzak tutmaya çalışırsınız.

Sizce caz diğer diğer müzik türlerinden hangi yönleriyle farklıdır? Farklı mıdır?

Sizce caz diğer diğer müzik türlerinden üstün müdür? Neden?

Klasik müzik saray müziği olarak bilinir aslında. Bu da dışarıdaki algısını, müzik türleri içinde en üste taşır belki de. Klasik dönem kompozitörlerinin yarattığı eserleri her zaman şaşkınlıkla dinlemişimdir. Besteci tarafında insan zihnini zorlayan eserler bunlar. Ancak yorumculuk tarafına baktığımızda, enstrümanistlerin notaya bağlı olarak çaldığını görürüz. Cazcılar ise, cazın doğası gereği uçar kaçarlar. Özgür ruhla çalarlar. Onların kıvraklıklarına, geniş interval derinliklerine ulaşılması zordur. Her iki müzik türü de birbirinden beslenir sıkça. Ancak bir caz müzisyenini en yüksek mertebede görmemizdir doğru olan.

Artık faal olmayan ya da ölmüş hangi müzisyeni ya da grubu canlı dinlemek isterdiniz?

Kendi kuşağında Miles Davis’i sahnede izleme şansına sahip olmuş sayılı insanlardan biri olabilirim. 14 yaşımdayken son derece bilinçsizce izledim Miles’ı Açıkhava’da. Yine de çok etkilendiğimi hatırlıyorum. Özellikle trompetiyle yere doğru çalması ve çevresini pek umursamayan tavrı bana çok değişik gelmişti. Eğer bu başıma gelmemiş olsaydı, tek cevap olarak Miles Davis diyebilirdim.

Bugüne kadar izlediğim konser sayısını hatırlamıyorum. En büyük efsaneleri canlı canlı gördüm. Ray Charles, Oscar Peterson, B.B.King ve şu an aklıma getiremediğim onlarcası.

Bill Evans’ı ufak bir kulüpte izlemeyi çok isterdim mesela.

Veya Mingus. O heybeti ve bass’ına hükmedişi; sahnede yarattığı gerilim falan görülmeye değerdi.

Prince’e özel bir hayranlığım vardır. Tek bir türe sıkışıp kalanlardan değil, her dönemin ve her müziğin adamlarındadır çünkü. O da sahnede göremeden gidenlerden.

Faal olan hangi müzisyeni ya da grubu canlı dinlemek istersiniz?

Artık durum eskisi gibi değil. Eskiden büyük müzisyenlere ulaşmak daha hayal katında bir şeydi. Şimdi bir sürü festivalimiz var ve o dönem hangi müzisyen veya proje gündemdeyse bir şekilde yolu buralardan geçiyor. Geçmese de siz atlayıp gidip izleyebiliyorsunuz. (İzleyebiliyordunuz $ £ €)

Bu yüzden de canlı izleyip çok fazla heyecanlanacağım birini getiremedim şimdi aklıma.

Cazı bir enstrumanla özdeşleştirecek olsanız, bu, hangisi olurdu? Neden?

Sanırım trompet. Miles’ın yüzündendir bu kesinlikle. Beni o konsere götüren büyüklerim, “tarihin en büyük müzisyenlerinden biri o” demişlerdi. E öyleymiş de gerçekten. Aklıma caz = trompet şeklinde yerleşti o günden sonra.

Yapılması kolay değil, biliyoruz; ama tarifinin yapılması gerekirse, caz nedir?

Caz anlatılmaz, yazılmaz, konuşulmaz, dinlenir. Dinlediğiniz şey kendi kendini size anlatır. Sizin onu, kafanızda kelimelere döküp ifade etmek gibi bir zorunluluğunuz yoktur. Çokça görüyorum çevremde cazın veya başka müziklerin anlatıldığını ve yazıldığını.

Mingus’a sormuşlar “caz nedir” diye; “Bilmiyorum, umurumda da değil” demiş. 🙂

Sınırsız bütçeniz olsa cazla ilintili ne yapmak isterdiniz?

Hayal etmenin sınırı olmaz derler aslında. Ama size desem ki efsane müzisyenleri tekrar mezarlarından kaldırıp getirelim, bu aşırı saçma olur. O yüzden hayal etmenin de bir mantığı olmalı.

Hologram teknolojisi artık çok ileri seviyelere vardı eğlence dünyasında. Tüm efsaneleri, hiç değilse hologram olarak bir araya getiren bir dünya caz festivali, tüm dünyayı turlasa hiç fena olmayabilirdi.

Bir de; ben hayata veda eden her müzisyenin kendi kendine yaptığı ve kimsenin bilmediği bir sürü kaydının olduğunu düşünürüm hep. İşte bu kayıtları herkesten önce dinleyebilecek bir imkanım olsun çok isterdim.

Dark Blue Notes

Editor

Dark Blue Notes 'in 60 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. Dark Blue Notes ait tüm yazıları gör