Bir Hayaletle Söyleşi: Marc Mommaas – The Empresyonist (Sunnyside 2022)
Uzun zamandır New York’ta yaşayan Hollandalı saksafoncu Marc Mommaas yaşadığı kentin salgın sırasındaki ürkütücü sessizliğinden birçok sanatçı gibi etkilenmiş ve bu etki onun içsel bir yolculuğa çıkmasına neden olmuş. Kendini o zamana kadar dışavurumcu olarak tanımlayan Mommaas kendini empresyonistlerin (izlenimcilerin) izinden giderken bulmakta gecikmemiş ve köklerindeki klasik müzikle bağlantı kurarak yeni yollar aramaya girişmiş.
Mommaas çok az kayıt yapan müzisyenlerden. Çünkü her yaptığı albüm bir önceki için zirveymiş gibi duruyor ya da o yıl içinde cazın zirvesinde kendine bir yer edinmekte zorlanmıyor. Son albümü The Impressionist, şimdiye kadarki en güzel albümü kuşkusuz.
Bir Hayaletle Söyleşi
Bu sıra dışı albüm, 1845-1924 yılları arasında yaşamış Fransız besteci Gabriel Fauré‘nin tüm müzikal mirasından yararlanarak, klasik müziğin son iyi bestecilerinden birinin tüm verimlerini harmanlayarak ve ondan ilhamla yola çıkarak yazılmış bestelerden oluşuyor. The Empressionist’te yer alan parçaların tamamını yazması toplam üç ay kadar kısa bir süreyi kapsıyor ama müzisyenin geniş zamanlara yayılan bir dinleyici kitlesi oluşturmasında öncelik alacak gibi duruyor.
Albümde gitarda Nate Radley, piyanoda Gary Versace, kontrbasta Jay Anderson, Marc Mommaas’a eşlik ediyorlar ve besteleriyle yeteneklerinin zirvesine çıkan bir kompozitör olmasına eşlikleriyle büyük katkı sağlıyorlar. Jay Anderson’ın bas soloları yürek yakıcı cinsten desek abartmış olmayız. Marc Mommaas’ın tenor ve soprano saksafondaki performansı güncel caz standartlarının hayli üstünde ve davula gereksinim duymayan bir müzikal yapıya sahip The Empressionist.
Tek bir provanın ardından topluluk, Haziran 2021’de bir araya gelip stüdyoya girmiş. Pandemi başladığından bu yana ilk kez bir stüdyoya bulunuyorlar ve yüz yüze yeniden bağlantı kurabilmenin, birlikte yaratıp kaydedebilmenin sevincini ve minnettarlığını yaşıyorlardı; böyle duyumsadıklarını tahmin etmek hiç de güç değil. Mommaas’ın büyüleyici ve zamansız sekiz besteyle oluşturduğu albümde zengin melodiler, zarif icralar ve ustaca yapılmış düzenlemeler öne çıkıyor.
Gabriel Fauré’nin kendine özgü beste yapma tarzı üzerine yapılan bu çalışma, Marc Mommaas’ı kendini yeni yollara vurma ve kendindekileri yeniden keşfetmeye kadar götürmüş. Vardığı sonuçlar sanırım kendi için olduğu gibi dinleyiciler için de hayli tatmin edici…
*
PS. Marc Mommaas’ın yaptığı bu (nerdeyse) Gabriel Fauré’nin hayaleti ile söyleşiyi sizler de benim gibi bir adım daha ileri götürmek isterseniz, önerim The Empresyonist’i dinledikten sonra 2017 tarihli piyanist Michel Dalberto imzalı Gabriel Fauré Piano Works’e kulak misafiri olmanız. Pişman olmayacaksınız; eminim…