Best of Pop
Albümün tanıtım metnine erişmek için görseline tıklayın.
֍
The 1975 – Being Funny in a Foreign Language
Birkaç yıl önce İstanbul konserleri son anda iptal olan İngiliz topluluk The 1975’in beşinci stüdyo albümü olan Being Funny in a Foreign Language, bu yılın sonunda 2022’ye dair hatırlanması gereken detaylardan biri. Happiness şarkısı ile çıkış yapan albüm, grubun iki yıllık aranın ardından yayınladığı ilk çalışma olma özelliği taşıyor. Pandemi döneminde kaydedilen albüm bu süreçte baz ertelemelerle de karşı karşıya kaldı. Grup şu anda albümün tanıtımı için Kuzey Amerika ve Avrupa’yı kapsayan bir turnede. Eleştirmenlerin beğenisini toplayan albüm, Los Angeles Times tarafından “Yılın En İyi Albümleri” listesinde yer almayı başardı.
֍
Angel Olsen – Big Time
Amerikalı sanatçı Angel Olsen’in altıncı albümü olan Big Time, 2022’de biraz sakin kalmak isteyenler için ideal bir albüm. “All the Good Times”, “Big Time” ve “Through the Fires” gibi şarkılarıyla dikkat çeken albüm Variety tarafından 2022’nin mutlaka dinlenilmesi gereken albümleri arasında gösterildi. Sakin yapısıyla albüm bence özellikle uzun bir karayolu yolculuğunda harika bir yol arkadaşı olabilir. Albümdeki Right Now şarkısı benim için çoktan öyle oldu bile.
֍
Beyoncé – RENAISSANCE
Albüm adının bu şekilde yazılması tamamen Beyoncé’un tercihi. Hatta albümdeki tüm şarkılar yine bu şekilde yazılmış. Son dönemde çok sık karşılaştığımız bu duruma pek anlam veremeyenlerden olsam da Beyoncé’un uzun bir aranın ardından yayınladığı yedinci albümünü göz ardı etmek mümkün değil. Amerikan kültürüne dair eleştirilerin, anlatıların yer aldığı albüm, koronavirüs pandemisi boyunca kaydedilmiş bir çalışma olma özelliği de taşıyor. 1970’lerin Afro dans müziği ögelerini de yansıtan albüm, Beyoncé’un isminin sağladığı güvenceyle günümüz rutininin dışına çıkıyor ve hatta müzikal açıdan da bir yön vermeye çalışıyor. Yayınlandığı Temmuz ayından itibaren yaz boyunca ses getirmeye devam eden albüm, bu yönüyle Beyoncé’un da yeniden bir doğuşu gibi. Dünyanın yaşadığı zor günlerden bir kaçış vesilesi olarak değerlendirdiği bu albümüyle Beyoncé, Billboard listelerinde de uzun süre üst sıralarda yer aldı. Albümü kendisinin bir çığlığı olarak nitelendiren ve kendisine özgür bir alan açtığını ifade eden Beyoncé, albümü geçmişte AIDS nedeniyle kaybettiği bir yakını ve dans müziğinin tüm öncülerine de ithaf etmiş. CUFF IT ve BREAK MY SOUL albümde öne çıkan şarkılar olurken Grace Jones gibi isimler de düetleriyle albüme katkıda bulunmuş. Bu yılki albümlerin sanat tarihi referansları belli ki oldukça güçlü. Robbie Williams’ın Rodin’in Düşünen Adam heykeline yaptığı göndermenin yanında benzeri bir tavrı Beyoncé’ta da gördük. John Collier’in ünlü tablosu Lady Godiva esintileri taşıyan albüm kapağı, popüler bir figür haline de gelmiş durumda.
֍
Björk – Fossora
2022 yılında bize albüm bahşeden müzisyenlerden biri de Björk’tü. En Kuzey Avrupa’dan gelen bu büyülü ses, İzlandalı müzisyenin onuncu stüdyo albümü olma özelliği taşıyor. Sonbaharda yayınlanan albüm, tamamı pandemi döneminde kaydedilmiş bir diğer çalışma olma özelliği taşıyor. Önümüzdeki yıllar pandemi sürecinin sanat üzerindeki etkisini görmemiz açısından daha sağlıklı verileri bize sunacaktır ama yakın dönemdeki sanatsal üretimdeki değişim, dönüşüm veyahut mevcut durum elbette dikkat çekici konulardan biri. Albüm, ilhamını Björk’ün 2018 yılında kaybettiği annesinden alıyor. Sorrowful Soil ve Ancestress doğrudan bu acı kayba dair şarkılar. Fossora’ya katkı sunan isimler dikkat çekici. Björk’ün iki çocuğu Sindir ve İsadora, Endonezyalı dans topluluğu Gabber Modus Operandi ve klarnet topluluğu Murmuri. Albümün genelinde klarnet ve üflemeli çalgıların cömertçe kullanıldığı zaten dikkatlerden kaçmıyor. Fossora hakkında konuşan Björk, albümün konsept bir çalışma olduğunu ve bunu bir “klarnet albümü” olarak nitelendirdiğini vurguluyor.
֍
Cate Le Bon – Pompeii
Galli şarkıcı Cate Le Bon, Pink Floyd’tan yıllar sonra yolu Pompeii’den geçen bir diğer adalı oldu. Sanatçının altıncı albümü olma özelliği taşıyan Pompeii, Şubat ayında dinleyiciyle buluştu. Listedeki pek çok albüm gibi pandemi dönemindeki eve kapanma günlerinde Cardiff’te kaydedilen albüm, art pop unsurular barındırması itibarıyla listedeki en farklı seçimlerden biri olma özelliği de taşıyor. Cate Le Bon’un, Gruff Ryhs ile birlikte kaydettiği albüm synth-pop melodiler de barındırıyor. Albümdeki gitar, bas gitar, piyano ve perküsyon performanslarının altında Cate Le Bon imzası var. Bir ekiple birlikte kaydedilmiş olsa da albüm, bu yönüyle Cate Le Bon’un büyük bir emek sarf ettiği çalışması olarak da dikkat çekiyor.
֍
Harry Styles – Harry’s House
Rotamızı Kuzey Atlantik’in diğer yakasına, Britanya adasına çeviriyoruz. Geçtiğimiz haftalarda da bir yazımda anlatmaya çalıştığım isim olan Harry Styles, “2022’ye damga vurdu” desek belki klişelerde boğulacağız ama asla abartmış olmayacağız. Albüm satışlarının belirleyicilik taşıdığı yıllar geride kalsa da 13 şarkıdan oluşan Harry’s House bu yeni kaydın Spotify ve Youtube rakamları fikir vermesi açısından önemli. Albümdeki her şarkı yüzlerce milyon kez dinlenirken As it Was ve Late Night Talking ön plana çıkıyor. Hatta As it Was bu konuda o kadar iddialı ki 2022’nin şarkısı desek yeridir. 6 Şubat 2022 gerçekleşecek Grammy törenlerinde de en güçlü adaylardan biri olan şarkı, sosyal paylaşım mecralarında da yıl boyunca popülaritesini korumayı başardı. Her şeyin çok hızlı tüketildiği bu çağda böylesi bir performans takdire şayan doğrusu. Artık kendisini rahatlıkla bir pop ikonu olarak tanımlayabileceğimiz Harry Styles’ın üçüncü stüdyo albümünde pop-rock melodilerin yanı sıra funk ve synth-pop unsurlar da etkisini başarılı bir biçimde gösteriyor. Roald Dahl gibi İngiliz yazarlardan da ilhamlar taşıyan Harry’s House albümü dışında sinema projeleriyle dikkat çeken Harry Styles’ın 2023’te de benzeri bir performans sergilemesi otoritelerin ortak beklentisi.
֍
Laurel Hell – Mitski
Listede yer alması gerektiğini düşündüğüm bir diğer dikkat çekici albüm Laurel Hell. Zorlu PSM’de geçtiğimiz aylarda verdiği konserlerde büyük ilgi gören Mitski, Şubat ayında yayınladığı albümü Working for the Knife teklisi ile daha önceden de duyurmuştu aslında. Japonya-ABD kültürlerini bünyesinde barındıran Mitski, indie-pop ve rock ezgilerinin yanı sıra elektronik altyapılarıyla da müzikal yolculuğuna devam eden bir isim. Altıncı albümü olma özelliği taşıyan Laurel Hell adını, Mitski’nin aktardığına göre ABD’deki Appalaş Dağları’nda yetişen defne çalılıklarına hapsolmak için kullanılan bir halk deyiminden alıyormuş. Yayınlandığı hafta ABD’de en çok satılan albüm olma başarısı gösteren Laurel Hell, Pandemi döneminde ortay acıkan bir diğer albüm olan bu çalışmasını Mitski, “kırılganlığın ve dayanıklılığın, kederin ve zevkin, hatanın ve aşkınlığın tümünün insanlığımızın içinde oturabileceği, hepsinin kabul edilmeye değer görülebileceği ve nihayetinde sevginin görülebileceği yerin haritası” olarak nitelendiriyor. Kişisel olarak albümde Love me More’un en sevdiğim şarkı olduğunu söyleyebilirim. Bununla birlikte Valentine, Texas ve Should’ve Been me de es geçilmemesi gereken parçalar olarak sıralanabilir.
֍
Muse – Will of the People
Dört yıllık bir aranın ardından dokuzuncu stüdyo albümünü yayınlayan Muse, tam da yaz biterken sevenlerine güzel bir hediye vermiş oldu. Muse tavrı olarak da adlandırabileceğimiz hem sözel hem de melodik yapının sadık bir sürdürücüsü olan albüm politik söylemleriyle dikkat çekiyor elbette. Albümle aynı adı taşıyan Will of the People (Halkın İradesi) fazla söze gerek bırakmayan türden. Alışıldık glam rock unsurların ön planda olduğu albümde bazı endüstriyel sesler de duymak mümkün. Albüm hakkında bilgi veren grubun solisti Matthew Bellamy, Londra ve Los Angeles’ta geçen kayıt sürecinin biraz sancılı olduğunu itiraf etti. Plak şirketi ile single yayınlama konusundaki anlaşmazlığa değinen Bellamy, sürtüşmelere rağmen ortaya çıkan albümden çok memnun olduklarını ifade etti. Ocak ayından beri tekli yayınlamaya başlayıp albümün müjdesini veren Muse, 2023’te belli başlı festivallerde boy göstermeye hazırlanıyor. Herkesin aklındaki soru elbette “buraya da gelirler mi?” Keşke şu an bu sorunun cevabı olsa. Son olarak Won’t Stand Down şarkısındaki brutal vokali de kendi adıma çok beğendiğimi belirtmeden geçemeyeceğim.
֍
Robbie Williams – XXV
Dark Blue Notes’ta birkaç hafta önce tıpkı Harry Styles gibi hakkında yazdığım isimlerden biri de Robbie Williams’tı. Üstelik yazma nedenim doğrudan bu albümüydü. Roma rakamlarıyla 25’e tekabül eden çalışma, 1997 tarihli Life Thru a Lens isimli ilk solo albümüne istinaden bu şekilde adlandırıldı. Fransız heykeltıraş Rodin’in Düşünen Adam heykelinden izler taşıyan albüm kapağıyla Robbie Williams, fırtınalı geçen yılların ardından epeydir çizdiği “delidolu” olgun imajını sürdürüyor. Daha önce Frank Sinatra ve Dean Martin gibi isimlerin parçalarını seslendirdiği Swing When You’re Winning ve bir önceki albüm kaydı olma özelliği taşıyan The Christmas Present ile bir dönem çizdiği “Britanya’nın yaramaz çocuğu” imajının dışına çıkan Robbie Williams XXV ile de adeta kendi olgunlaşmasına bir selam gönderiyor. Angel, She’s the One, Feel, Millenium, Bodies, Road to Mandalay, Come Undone gibi sevilen şarkılarını orkestral bir uyarlamayla yeniden yorumlayan Robbie Willams’ın bu albümü kimileri için bir yenilik ifade etmese de ilk gençlik yılları 2000’lerin başında geçenler için şüphesiz oldukça anlamlı.
֍
Stromae – Multitude
Spotify verilerine göre bu yıl en çok dinlediğim şarkı bu albüme ait. Muhtemelen ilk defa bir yılda o sene çıkan albümden bir parça en çok dinlediğim şarkılar listesinde zirvede yer aldı. Stromae’ın Mart ayında yayınladığı Multitude isimli albümü yılın dikkat çeken çalışmalarından biriydi. Albümdeki L’enfer (Cehennem) isimli şarkı ise Spotify’daki kişisel listemin zirvesinde yer aldı. Bugüne kadar Türkiye’de dinleme şerefine nail olamadığımız Stromae’ın albümü Brüksel’de büyüdüğü Türk mahallesinden izler taşıyor. Albümde yer alan iki şarkıda Anadolu motifleri belirgin biçimde. Pas vraiment ve Déclaration parçaları bu yönleriyle öne çıkıyor. Bunun dışında Santé ve Fils de joie melodileriyle artık benimsediğimiz o Stromae tarzının en iyi örnekleri olarak karşımızda. 9 yıllık bekleyişin ardından gelen albümün Spotify ve Youtube dinlenmeleri de Stromae’yı mutlu edecek seviyede. Bu albüm sonrasında bir İstanbul konserine de denk gelsek hiç fena olmazdı sanki…
֍
Taylor Swift – Midnights
En sansasyonel olanı en sona bıraktık gibi oldu. Umarım mazur görürsünüz. Müzikal yolculuğuna bir country müzisyeni olarak başlayan Taylor Swift, zaman içerisinde yaşadığı müzikal dönüşümle bugün artık popüler müziğin en önemli yıldızlarından biri olmayı başardı. 1989 doğumlu Amerikalı müzisyen bugüne kadar kazandığı 11 Grammy daha nice ödülle, kariyerinin altın çağını yaşıyor. 2022 yılında yayınladığı Midnights albümü de bu altın çağın en özel bölümlerinden biri. Spotify’ın açıkladığı verilere göre Midnights, yayınlandığı 22 Ekim tarihinde, bir günde en çok dinlenen albüm rekorunu kırarak tarihe geçti. Aynı dönemde Billboard Top 10 listesinin tamamı yine bu albümdeki şarkılardan oluştu. Şu sıralar ilk yönetmenlik deneyimini yaşamaya hazırlanan Taylor Swift’in albümü, müzisyenin son dönem çalışmalarından izler taşıyor. 13 şarkıdan oluşan albüm, Taylor Swift’in hayatının 13 uykusuz gecesini anlatıyor. Taylor Swift’İn onuncu stüdyo albümü olan Midnights’taki Snow on the Beach şarkısında Lana del Rey ile de bir düet bulunuyor. Albümdeki şarkıların tamamında imzası bulunan Taylor Swift, bir süre daha özellikle Amerikan gençliğinin en önemli yıldızı olmayı sürdüreceğe benziyor.
֍
The Weeknd – Dawn FM
2022’nin hemen başında yayınlanan Dawn FM, The Weeknd’in beşinci stüdyo albümü. Kanadalı müzisyen albümü bütünlüklü bir yapıya sahip. Şarkı aralarında Jim Carey’in anlatımında geçişleri de dinlemek mümkün. Bu özelliği albümü günümüz şartlarındaki üretimlerinden bir adım öne çıkarıyor. Tyler, Quincy Jones ve Lil Wayne gibi isimlerinde düetleriyle konuk olduğu albümün yapımcıları arasında ise Calvin Harris gibi başarılı isimler yer alıyor. Albümdeki Take my Breath şarkısı Billboard 100 listesinde altıncı sıraya kadar yükselirken bunun dışında yayınlanan dört single da dikkat çekmeyi başardı. Elektronik, pop ve new wave unsurları barındıran albümün kapağında önceki The Weeknd çalışmalarında da olduğu gibi sanatçının kendisi yer alıyor. Ancak bu sefer pek bir yaş almış bir halde. 1990 doğumlu sanatçı kendisine iyi bakar ve her şey yolunda giderse uzak bir gelecekte nasıl bir hâlde olacağını albüm kapağı sayesinde görmüş olduk. Kuzey Amerika ve Avrupa’da başarılı bir turne gerçekleştiren The Weeknd, pandemi sonrası koşullarda stadyumları doldurabilen az sayıdaki isimden biri. Yolu Türkiye’ye düşer mi? Kim bilir…
֍