Allen Lowe ve Louis Armstrong Destanı
Her Allen Lowe albümü destansı karakterdedir, yaşadığı ülkenin, Amerika’nın kültürel ve müzikal köklerini kendine hareket noktası alır, tozlarından arındırıp ihtiva ettiği primitif özelliklerini koruyarak yapıbozumcu bir teknikle zamanımıza taşır. Geçmiş, Allen müziğinde en diri ve belirgin haliyle yaşamaya devam ederken ortaya çıkan müzik, paradoksal olarak bugünün müziğidir. Yetmezmiş gibi, bu yeniden okuma ve yazma işini destanlara yakışan hacimde sunar.
Dahi müzisyen Allen Lowe, yeni albümü Louis Armstrong’s America, Vol. 1 için ilham kaynağı olarak cazın kurucu babası Louis Armstrong‘u seçmiş ve asıl enstrumanı sayılan ‘her daim üzgün’ orkestrasına, çoğunluğunu yakından tanıdığı isyankarları davet ederek, bitimsiz müzikal fikirlerini -yine- ustalıkla ortaya koymuş, alışılageldiğin tersine bir yaklaşımla Satchmo‘nun bestelerinin ya da onunla ilişkilendirilenlerin yer almadığı bir saygı albümü yapmış.
Allen Lowe, genelgeçere kıymet vermeyen bir besteci olarak, sanatçının beslendiği ve neticede yaptığı müzikten ve müzik yaşamını sürdürdüğü 50 yıllık dönemde Louis Armstrong müziğiyle dönemdaşlık yapan tüm müzikal stillerden hareket ediyor, hal böyle olunca cazın Armstrong’un aktif olduğu zaman dilimi içindeki evrimini ele alıyor. Anlatılan Louis Armstrong’tansa onun yaşadığı dönemin Amerika’sı.
Gitarda Marc Ribot, banjoda Ray Suhy, alto saksofon ve klarnette Aaron Johnson, alto saksofonda Elijah Shiffer, tenor saksofonda Nicole Glover, trompette Frank Lacy, trombonda Ray Anderson ve Brian Simontacchi, piyanoda Ursula Oppens, Lewis Porter, Loren Schoenberg, Matthew Shipp, Jeppe Zeeberg, basta Will Goble, Colson Jimenez, Nick Jozwiak, davulda Ethan Kogan, Rob Landis, James Paul Nadien, Kresten Osgood, vokalde Huntley McSwain, kemanda Andy Stein, Allen Lowe’un bestelerini seslendirmek üzere düetten nonete kadar uzanan farklı tertiplerdeki the Constant Sorrow Orchestra‘ya katılıyorlar.
Cazın evrimi sürecindeki uğrakların tamamı, Allen Lowe’un arsız ve cüretkar müzikal vitrininde kendine yer buluyor, stilleri ve dönemleri bulanıklaştırıyor, besteleri, swing, ragtime, gospel, bop, punk (evet Marc Ribot!) ve serbest cazı kucaklıyor, tüm bunları blues ile kıvamlandırıyor, birbirine karıştırıyor. Bu tekinsiz sunumda, mesela, yüzyıl öncesine götürdüğü bir icra ilerlerken, dinleyicisini bir anda serbest cazın soğuk sularına atması ya da Ellington-vari bir atmosfere bozunuma uğramış bir gitar riff’leri katması dahi sakil durmuyor. İçine koyduğu ya da koymadığı her şey, kesintisizce ilerliyor, bütünün doğal parçası olarak algılanıyor.
Louis Armstrong’s America, Vol. 1, dinleyici açısından bir çeşit dayanıklılık testi; 152 dakikalık gösterişli bir müzikal şölen vaad ediyor. Üstelik bunun sadece birinci bölüm olduğunu, yakında benzer hacimde müzik içeren ikinci bölümün müzik platformlarına verileceğini de not edelim.
Eksantrik, tuhaf, cesur, ödünsüz, görkemli bir albüm, güzel müzik. Louis Armstrong sınırsız derecede iştahlı ve meraklıydı; işitebilse eminim severdi.
■
Meraklısına Notlar:
- Turgay Yalçın’ın Dark Blue Notes’daki yazıları
- Dark Blue Notes’da Vitrin
- Allen Lowe’un albüm ve albümde yar alan besteler hakkında detaylı açıklamalarını içeren notları şuradan okuyabilirsiniz.
- Louis Armstrong’s America, Vol. 1 albümünü buradan dinleyebilir, şuradan satın alabilirsiniz.