Akbank Caz Festivali

Alan Parsons – From The New World

Alan Parsons’ın 2022 albümü From the New World tanıtımını Gökçen Sena Duman’ın kaleminden okuyabilir ya da kendi sesinden dinleyebilirsiniz.

Multi-enstrümantalist, söz yazarı, ses mühendisi ve prodüktör kimliğiyle tanıdığımız Alan Parsons, özgün ve yenilikçi ritmik örgüler ekseninde kurduğu müzikal çatısıyla solo kariyerine ivme kazandırmaya devam ediyor. On üç kez Grammy’ye aday gösterilen müzisyen, en son 2019 yılında yayımladığı The Secret albümünün ardından altıncı solo çalışması From The New World ile yeniden karşımızda.

Müzikal kariyerine henüz 19 yaşındayken efsanevi Abbey Road stüdyolarında The Beatles‘ın Let It Be ve Abbey Road albümlerinin mühendisi olarak başlayan Alan Parsons, kendini albüm kaydetme sanatına adayarak yıllar boyunca ilham kaynağı olmaya devam etti. Parsons, ustalıklı ses mühendislik tarzını Pink Floyd başyapıtı The Dark Side of the Moon dahil olmak üzere kült albümlere aktararak yeteneğini fazlasıyla kanıtladı ve dinleyici kitlesini yıllar içerisinde kendi müzikal diliyle buluşturdu. Nitekim onu 70’lerin soundunu ve soft rock janrını şekillendiren müzisyen olarak tanımlamak hiç de yanlış olmayacaktır.

Parsons, From the New World ile dinleyicileri progresif, senfonik ve klasik rock etkileşimli bir sounda davet ediyor. Albümün tüm şarkılarında Parsons’ın alametifarikası olan soft rock tınıları hâkim. Joe Bonamassa, Tommy Shaw, David Pack ve James Durbin gibi konuk sanatçılar ise albümün dinamiğini zenginleştiriyor.

Albümün özellikle ilk yarısı The Alan Parsons Project külliyatına göz kırpıyor. Açılış parçası Fare Thee Well, 1982 çıkışlı Eye in the Sky‘ın hissiyatı ve soundunu taşımakta. İkinci sırada dinlediğimiz The Secret da benzer bir kompozisyona sahip. Parsons’ın bu formülasyonu, bir tekrardan ziyade bilindik Alan Parsons müziğine modern bir dokunuş gibi akarak ilerliyor. Geçmiş ve geleceğin kesiştiği nostaljik bir alandayız. Zaman zaman grunge kokan gitar riffleri merkeze yerleşiyor, zaman zaman Pink Floyd’un The Division Bell dönemine ışınlanıyoruz. Farklı lirik ve müzikal dokularla örülü albümde ses veren parçalar eşsiz bir ruh yakalıyor. Konuk müzisyenlerin icraları, şarkıları son derece iyi bir şekilde parlatıyor ve atmosfere olabilecek en iyi şekilde eklemleniyor. Parçaların miks ve kayıtlarda kolaylıkla yakalayabileceğiniz ince işçilikleri saygı duruşunu hak ediyor. Aynı zamanda Parsons’ın müzikal vizyonu bağlamında da onlarca yıllık birikimini sindirdiğini görebiliyoruz.

Joe Bonamassa’nın icrasıyla pekiştirdiği I Won’t Be Led Astray ile birlikte öne çıkan bir diğer şarkı Halos, synth soslu fütüristik tonlara sahip. Bununla birlikte, atmosferik derinliği ve sinematik yapısıyla klasik olana yeni bir soluk getiriyor. Albümde yer alan parçaları iki kutuplu olarak ele almak mümkün. Bir tarafta daha kompleks ve progresif rock tabanlı melodiler, diğer tarafta ise soft rock tavrındaki seslere kulak veriyoruz. Parsons her iki kolda da kendi tarzını maharetle sunmayı başarıyor. Bir bütün olarak değerlendirildiğinde, kompozisyonların akustik gitar ve piyano merkezli klasik ve soft rock baladları ile yapılandırıldığı söylenebilir. Obstacles, The Secret ve Goin’ Home bu kimliği en belirgin biçimde taşıyan parçalardan. Albümü kapanışa götüren Be My Baby ise damakta beklenmedik ve keyifli bir tat bırakıyor.

Parsons için müzikte esas olan zamansızlık arayışı. Kurduğu bu yeni gezegenden zamanın ötesinde şarkılar icra ederek bizlere selam gönderen Parsons, kariyerinin bu aşamasında da yeni rotalara sapmaktan çekinmediğini kanıtlıyor. Yıllar içerisinde itibarını koruyacak bütünlüklü bir çalışmaya imza atıyor Alan Parsons. Dinleyiciyi evinde hissettiren, titizlikle işlenmiş ve duygu yoğunluklu bir albüm From The New World.

Gökçen Sena Duman

Hacettepe Üniversitesi İletişim Bilimleri Doktora öğrencisi. Konferans tercümanı. Müzik yazarı.

Gökçen Sena Duman 'in 21 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. Gökçen Sena Duman ait tüm yazıları gör

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir