Akbank Caz Festivali

Ağa Takılanlar

2024 benim için yoğun ve karmaşık bir yıldı. İki yeni şiir kitabı, toplu şiirlerimin genişletilmiş yeni baskısı, önümüzdeki yıl içinde çıkacak yeni öykülerimi içeren bir başka kitap, Selim İleri ve Deniz Durukan’la yakında çıkacak Sait Faik üzerine söyleşi kitaplarının hazırlıkları çokça zamanımı aldı. Yayınlanan yeni kitaplar nedeniyle birçok imza ve etkinliğe katılmak için şehir dışı pek çok yolculuğa çıktım. Bu nedenle hiç konser izlemedim, ekranda rastlantısal olarak yakaladığım birkaç konser dışında. DBN’de de tasarladığımdan az yazabildim. Yazdığım birkaç yazı da yeni albümlerle ilgiliydi. Anlayacağınız iyi bir dinleyici olma gayretimde bir eksilme olmadı ama dinlediğim yeni albümleri paylaşamadım pek. Ama sevgili editörümüz, adaşım Turgay Yalçın hepimizin olduğu gibi benim de açığımı kapattı; sağ olsun. Konser ve etkinlik açığımı da Burak Sülünbaz kapattı diyebiliriz. İstanbul’da ve kolunun uzandığı her yerde gerçekleşen konserlerin hemen hemen hepsine yetişerek, gözlemlerini ve izlenimlerini paylaştı. Bize sadece biraz hayal etmek kaldı; nerdeyse konserlere katılmış kadar olduk. Kocaman bir teşekkür de ona!

Gelelim benim ağıma takılanlara; yeniden basım kayıtlar ve geçmişin gri alanlarından çekip çıkarılarak, kulaklarımızın pasını silmeye aday kimi buluntu kayıtların temizlenerek yayınlanmaları dışında pek parlak bir caz yılı geçirdiğimiz söylenemez. Pandemi sonrası, ‘ev ödevlerini’ ard arda yayınlayan caz müzisyenlerinin heybeleri boşaldı sanki ve bir durulma dönemi yaşıyorlar ya da ben öyle yorumluyorum bu durumu.

Ama yine de kullandığım müzik çalarlarda sıklıkla dönen, sevdiğim albümler de olduğunu itiraf etmeliyim. Bunlar ‘benim’ dinlemekten hoşlandığım albümler oldu. Bu beğenilerimizi ‘ifşa’ etmenin riskler barındırdığı da söylenebilir ama insanoğlu böyle işte; güzelliklerin paylaşarak çoğalacağını umuyor. En azından bu umutla yaşıyoruz. Herkes istediğini dinlemekte ve beğenisini paylaşmakta özgür. Dileyen bir kulak kabartır ya da görmezden gelir. İşte 2024’ten bana kalanlardan kimileri:

Kenny Barron – Beyond This Place (Artwork Records)
Geçtiğimiz yıl CRR’de izlediğimiz ‘biraz yorgun’ ama ‘hâlâ büyük’ piyanist yepyeni bir albümle çıkageldi. Albüm yükselen yıldız saksafoncu Immanuel Wilkins, deneyimli vibrafoncu Steve Nelson, her zamanki eşlikçileri basçı Kiyoshi Kitagawa ve davulcu Johnathan Blake‘ten oluşan kadroyla kaydedilmiş. Rafine olduğu kadar taze bir albüm bu ve her zamanki gibi incelikli ve duyarlı yaklaşımı dorukta. Ustanın son albümü olmamasını dilediğimiz bir albüm aynı zamanda.

McCoy Tyner & Joe Henderson – Forces Of Nature Live At Slugs’ (Blue Note)
1966’da New York’un efsanevi caz kulübünde, Manhattan’ın East Village’ındaki Slugs Saloon’da ateşli bir akşam, hararetli bir canlı performansta bir araya gelen piyanoda McCoy Tyner ve saksafonda Joe Henderson‘a, davulda Jack Dejohnette ve basta Henry Grimes eşlik etmiş. Kötü bir kasette yıllarca hapsolan bu kayıt Jack Dejohnette’ın eşi tarafından bulununca, temizlenip bize kadar ulaşmış. Güçlü bir enerjiyle çalınmış, uzun ve etkili sololarla önem kazanan, ‘iyi ki’ dedirten bir albüm.

■ Bill Frisell – Orchestras (Blue Note)
Gitardaki ustalığı ve kompozisyon dehasıyla, caz sahnesinde kırk yılı aşkın süredir derin bir iz bırakan eşsiz Bill Frisell, Avrupalı iki orkestra eşliğinde üçlüsüyle karşınızda. Çiftli olan albümün ilkinde Brüksel Filarmoni Orkestrası’nın yanı sıra basta Thomas Morgan ve davulda Rudy Royston yer alırken, ikincide Umbria Jazz Orkestrası üçlüye eşlik ediyor. Kusursuz denilebilecek düzenlemelerle donanmış bir albüm bu.

Christian McBride & Edgar Meyer – But Who’s Gonna Play the Melody? (Mack Avenue)
Aynı kuşaktan sayılabilecek iki basçının karşılıklı diyaloglarından oluşan, deyim yerindeyse bizim halk ozanları gibi ‘atıştıkları’ çok keyifli ama gözden kaçmış bir albüm. Ortak yanları efsanevi basçı Ray Brown’dan akıl hocalığı almış olmaları olan ikili, 2007’de Colorado’da verdikleri bir konserde ilk kez aynı sahneyi paylaşmışlar. Albümün her notası güçlü teknikleriyle bezenmiş icralarla dolu.

Keith Jarrett – The Old Country (ECM)
Keith Jarrett’ın basta Gary Peacock ve davulda Paul Motian ile birlikte Deer Head Inn‘de 1992’de gerçekleştirdiği performansın kaydı. Daha önce, 1994’te konserin bir kısmı, At The Deer head Inn adıyla yayınlanmıştı. Konserden kalan kimi parçaları barındıran bu yeni albümdeki parçalar gün ışığına çıkmak için 2024’e kadar beklemişler. Keith Jarrett’ın müzikte 20. yüzyıl sonrasındaki yerini yeniden anımsatması açısından da çok önemli bir kayıt. Çoğunlukla şarkı tabanlı bir albüm olma niteliğini taşıyan The Old Country, daha önce yayınlanmamış sekiz parçalık bir performans. Konser için ilk kez bir araya gelen bu üçlü, derin ve büyülü bir atmosfer yaratmakta oldukça mahir olduklarını da kanıtlıyorlar. 

Pat Metheny – MoonDial (BMG)
Gitar ikonu sayılabilecek usta bu yılı da boş geçmiyor ve neredeyse kusursuz tekniğiyle yine, yeni, yeniden göz kamaştırıyor. Albüm boyunca aynı ciddiyet, aynı tutarlılık ve aynı duyarlıkta çalmayı hedeflediği çok belli olan ustanın belki de eleştirilebilecek tek yanı burda yatıyor; bir klasik yorumlarmış gibi hissettiren tını ve zaman zaman hissettiğimiz bir tekdüzelik. Çoğu kendi bestelerinden oluşan albümde bir de John Lennon şarkısı var.

Jon Batiste – Beethoven Blues (Naht Jona, Verve)
Kesinlikle yılın piyano albümlerinden biri. Beethoven’in en bilindik ezgilerini belki de klişeleşmiş diyebileceğimiz melodilerini, son derece özgün ve oyunsu bir edayla yeniden yorumlayan, bu ezgileri zaman zaman tanınmadık hallere ve olmadık durumlara sokan, ama yine de kabul edilebilir bir biçimde yapıbozuma uğratarak sizi alabildiğine şaşırtan, sevimli olduğu kadar da önemli müzikal dokunuşlarla yol alan, ‘zıpır’ nitelemesini hakkeden bir albüm. Pekçok klasik yorumundan güç alsa da yenilik peşinde koşmaktan çok, dönüştüren ve numara yapmayan, piyano sonatından boogie-woogie’ye kadar uzanan bir yelpazede ustalıklı bir çaba.

Alan Bartuš & Robert Unterköfler – Synergy (Quinton Records)
Bu albüm, Avusturya’dan bir radyo kanalı ve Quinton Records plak şirketinin işbirliğiyle sağlanan bir bağışın ürünü. Saksafoncu Robert Unterköfler ve Slovakyalı piyanist Alan Bartuš tamamı kendilerine ait özgün bestelerini yorumladıkları albümde modern cazın yetkin örneklerini veriyorlar. İki genç enstrümantalist içten diyalogları, renkli ve duygusal açıdan katmanlı, anlatım olarak güçlü ve yer yer şakacı, yer yer keskin üsluplarıyla, müzikal kaygıların öne çıktığı sıkı bir albüme imza atıyorlar. Bir şans verilebilir.

Mike Stern – Echoes and Other Songs (Mack Avenue Records)
Stern’e albüm boyunca muhteşem denilebilecek bir kadro eşlik ediyor; saksafoncular Chris Potter ve Bob Franceschini, basçılar Christian McBride ve Richard Bona, davulcular Antonio Sanchez ve Dennis Chambers ve perküsyoncu Arto Tunçboyacian gibi cazın önde gelen isimleri, Stern müziğinin yeniden biçimlenmesine büyük katkıda bulunuyorlar. Stern’in besteleri, birçok türün harmanlanmasından oluşmuş. Güzel bir geri dönüş albümü…

Wayne Escoffery – Alone (Smoke Sessions)
Piyanoda Gerald Clayton, basta Ron Carter ve davulda Carl Allen eşliğiyle kaydedilen albüm adına yakışır bir yalnızlık anıtına dönüşüyor, parça seçimleri ve alabildiğine huzurlu yorumlarıyla. Sıradanmış gibi görünen ama aleladeliğe bir tokat gibi zarif icraların yer aldığı ve dörtlünün, deyim yerindeyse ‘döktürdüğü’ bu baladlar zirverine bir kulak verin derim. Ama benim favorim, albüme adını veren ve Escoffery’nin özgün bir bestesi olan Alone. Tenor saksafonun cazda geçtiği duraklara bir saygı duruşu ifadesi de taşıyor Escoffery’nin nefesi.

Immanuel Wilkins – Blues Blood (UMG)
Yenilikçi, cesur ve vokalistleri bir hayli öne çıkardığı, belki de en sıkı albümüyle geldi bu yıl Wilkins. Coltrane’den çokça ilham alan, ama Kenny Garrett’a olan hayranlığını çalış stiliyle hiç gizlemediği, Cécile McLorin Salvant‘ın sesiyle çok şey kattığı bir albüm olmuş Blues Blood. Yeni şeyler keşfetmek için yola çıkıldığı o kadar açık ki, sizi de alıp götürüyor yeni bir yolculuğa. Klasik bir alto albümünden daha fazlasına hazır olun. Birbirine benzemeyen ama birbirini destekleyen parçalardan oluşan ayrıksı bir bütün.

Aaron Parks – Little Big III (UMG)
Piyanist Aaron Parks’ın Blue Note’ta 2028 tarihli Invisible Cinema’dan sonra ikinci albümü. Gitarda Greg Tuohey, basta David Ginyard Jr ve davulda Jongkuk Kim’le kaydedilen ve yer yer Keith Jarrett esintileriyle, pop cazdan americana’ya kadar uzanan çeşitliliğin, özgün Parks tınıları olarak gökyüzüne yükseldiği çağdaş ama bir o kadar da retro hissi veren keyifli bir albüm. Piyanist-bestecinin dokunaklı bir balad olan ‘Ashé’ ile kusursuz bir final yaptığını da söylemeden geçmemeliyim.

Bonus

2024 gizli bir ‘John Zorn yılı’ gibiydi. Müzik tarihinin görüp göreceği en sıra dışı müzisyenlerden biri olan John Zorn’un özgün çalışmalarının yanı sıra pek çok Zorn imzalı kompozisyonun birçok müzisyen tarafından yorumlandığına da tanık olduk. Çoğu ilgiyi hak ediyordu. Bunlardan bazıları benim için biraz daha öne çıktı ve yılın bonuslarında ilk sıraları aldılar:

■ John Zorn – Ballades
■ John Zorn – Ou Phrontis
■ Barbara Hannigan – Hannigan Sings Zorn Volume One & Two
■ Joel Ross – Nublues
■ Fred Hersch – Silent, Listening
■ Brad Mehldau – Bach II
■ Julian Lage – Speak to Me
■ John Surman – Words Unspoken
■ James Brandon Lewis Quartet – Transfiguration
■ Samara Joy – Portrait
■ Abdullah Ibrahim – 3
■ David Murray Quartet – Francesca

Şimdiden hepinize sağlıklı, huzurlu ve şiir gibi bir yıl dilerim…

Ardından: 2024
Turgay Kantürk’ün Dark Blue Notes’daki diğer yazıları
Turgay Kantürk – Külden Sözler

Turgay Kantürk

Şair, yazar, tiyatro yönetmeni, oyuncu.

Turgay Kantürk 'in 66 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. Turgay Kantürk ait tüm yazıları gör

Avatar photo