Kris Kristofferson: Country Dünyasının Yakışıklı Yüzü
Genellikle güne erken başlıyorum. Bunun bir vücut saati hassasiyeti olduğunu düşünüyorum. O meşum sabah 05:30 da uyandığımda, alıştığım adıyla Twitter, yeni adıyla X uygulamasını açtım: “Efsanevi country müzik ve film yıldızı Kris Kristofferson, 88 yaşında, Hawaii’nin Maui adasındaki evinde vefat etti”.
Country müzik dinlemiyorum ama Kris Kristofferson’u dinliyorum. Belki bir Janis Joplin sesinde dinliyor, belki de Kris’in karizmatik vücut dilinde izliyorum onu.
Haber şöyle devam ediyordu: “Hayatı boyunca, müzik, film ve siyasi aktivizmi kapsayan eylemleri ile bir ikon haline gelen Kris Kristofferson, 28 Eylül 2024 tarihinde, 88 yaşında hayatını kaybetti.”
Konu ile ilgili ailesi ise şu açıklamayı yaptı.: “Babamız, büyükbabamız Kris Kristofferson’un 28 Eylül Cumartesi günü evinde huzur içinde vefat ettiği haberini derin üzüntü ile paylaşıyoruz. Onunla geçirdiğimiz zaman kendimizi kutsanmış kabul ediyoruz. Onu sevdiğiniz için siz hayranlarına teşekkür ederiz. Gökyüzünde bir gökkuşağı gördüğünüzde, o an, onun hepimize gülümsediğini bilin.”

Kris, 22 Haziran 1936 tarihinde, Brownsville Teksas’ta doğdu. Asker kökenli ve gelenekçi bir ailede büyüdü. Ailesi görevlerinden dolayı sık sık taşınıyordu. Büyükbabası İsveç Kraliyet Ordusu’nda subay olarak hizmet etmişti. Babası ise Birleşik Devletler Hava Kuvvetleri’nde Tümgeneral rütbesine kadar çıkmış disiplinli bir subaydı. Kris’in bir erkek kardeşi vardı. O da orduda deniz havacı subay olmuştu.
Kris, Oxford Üniversitesi’ne Rhodes Bursu kazanarak kabul edildi. Üniversitede akademik anlamda oldukça başarılı oldu. Atletik bir yapısı vardı. Okulun sportif faaliyetlerinde ön plandaydı. Oxford Üniversitesinde, İngiliz Dili ve Edebiyatı okudu. Böylelikle şarkı sözleri yazma ve beste yapma performansını orada geliştirmeye başladı.

Okul bitince aile geleneklerine karşı koyamadı. Ailesinin ayak izlerini takip etti ve Birleşik Devletler ordusuna katıldı. Helikopter pilotu oldu. Almanya’da konuşlandı. Boş zamanlarında müzik ile ilgili çalışmalarını sürdürmeye devam etti. O yıllarda ABD Ordusu, “hava süvarisi” adını verdiği bir ünvan yaratmıştı. İşte Kristofferson’da ordunun ilk hava süvarisi ünvanını taşıyan personelinden biriydi. West Point Military Academy’de edebiyat eğitmeni olarak bir pozisyon teklif edildi. Hedefi (müzik) doğrultusunda ilerlemek olduğu için bu teklifi reddetti. Sonuç olarak ailesinden uzaklaşmasına rağmen, Kristofferson müzisyen olmak için, yeni yolunda ısrar etti. İşte tam da bu sırada, Kris; hayatında belirleyici bir hamleyle, müzik alanında kariyer yapmak için 1965 yılında ordudan ayrıldı. Bu yeni kararı, Kristofferson’ın edebiyat geçmişini tamamen yeni bir yöne götürecekti.

Hayalinin peşinden gitmek için Nashville’e taşınarak müzik işine sızmanın yaratıcı bir yolunu buldu. Nashville’de bulunan Columbia Kayıt Stüdyoları’nda, yerleri süpürmek için bir iş buldu. Orada çalışırken, Johnny Cash’in ikinci karısı, June Carter ile tanıştı. Kendisinden, kaydettiği bir ses kasedini Johnny Cash’e vermesini istedi. Carter, Cash’e kaseti ilettikten sonra, Cash, sağdan soldan eline ulaşan ve hiç dinlemediği pek çok kaydın bir yığın halinde durduğu çuvala, Kris’in kendisine dinlemesi için gönderdiği demo kasedi bıraktı. Haftalar sonra, Cash’in onu iplemediğini farkeden Kris, çalıştığı diğer firma olan, PHI’den bir helikopter kaçırarak, Cash’in bahçesine köklü, şaşaalı ve deli bir iniş yaptı. Böylelikle Johnny Cash’in dikkatini çekti. Rivayete göre, Cash’in karısı Carter, bahçeye inen helikopteri gördüğünde, kendini evden dışarı attı. Bahçede çimlere diz çökerek istavroz çıkardı. Sağlam bir dua etti.

Kris, kendi ile özdeşleşen, klasik parçaların, o dönemde nasıl yazdığını, New York Times’a verdiği röportajında şöyle anlattı. : “Performans göstermeye başlamadan önceki üç yıldı. Henüz tanınmıyordum. İki işte çalışıyordum. Bir hafta Güney Louisiana’da, PHI için helikopter uçuruyor, diğer hafta Nashville de Columbia Stüdyosunda temizlik yapıyordum. Louisiana’ da uçmadığım zamanlarda, bir boşluk bulur, petrol varillerine oturur şarkı sözleri yazar, bestelerdim. Nashville’e geri döner ve orada şarkıları tanıtmaya çalışarak bir hafta geçirirdim, sonra geri gelip bir hafta daha şarkılar yazardım. Bir petrol varilinin üstünde otururken yazdığım Help Me Make it Through the Night‘ı hatırlıyorum. Aynı varilin üzerinde Me and Bobby McGee’yi de yazdım.”
Ne hoş değil mi?
Kristofferson, neslinin en iyi söz yazarlarından biri olarak kısa sürede tanındı. Şarkıları, “Me and Bobby McGee” şarkısını zirveye taşıyan, Janis Joplin de dahil olmak üzere müziğin en büyük isimleri tarafından yorumlandı.

Müzik başarısına ek olarak Kristofferson, oyunculuk alanında da sağlam bir kariyer elde etti. Yakışıklı görünüşü ve karizması onu 1970’li yıllarda, lider bir adam haline getirdi. 1974 yılında çektiği, Alice Doesn’t Live Here Anymore‘dan, kült klasiği Pat Garrett & Billy the Kid‘e kadar seksenden fazla filmde rol aldı. A Star is Born‘un 1976 yılı versiyonunda Barbra Streisand ile birlikte çalıştı. Filmdeki John Norman Howard rolüyle, En İyi Erkek Oyuncu Altın Küre Ödülü‘nü kazandı.
Kristofferson ayrıca birçok televizyon yapımında da yer aldı. 1998 yılında, Louisiana hapishanesinden kaçan ve Alamo’daki katliamdan intikam almak için Sam Houston’ın güçlerine katılan, iki mahkumdan biri olan, Hugh Allison karakterini canlandırdığı, Two for Texas‘ta da rol aldı.

İlerleyen yıllarda, Kristofferson, Johnny Cash, Willie Nelson ve Waylon Jennings ile The Highwaymen adlı bir grup kurdu. Grup 1985 yılından, 1995 yılına kadar üç albüm kaydetti. İlk albümlerinden çıkan Highwaymen single’ı country listelerinde, bir numara oldu.
Kristofferson, 2004 yılında Country Music Hall of Fame‘e kabul edildi. Country Music Hall of Fame CEO’su Kyle Young konuşmasında, “Kris Kristofferson, yaratıcılığın tanrı tarafından verildiğine inandı. Böyle bir hediyeyi görmezden gelenler mutsuzluğa mahkum kalacaktır.” dedi.

Kısaca, hiç bir şey bilmediğim country müzik akımında, bildiğim Kris ve Johnny’den gayrı, Dolly Parton‘ın dolu dolu memelerinin varlığı…. Dolly Parton bu değerli kaybın ardından, cenaze töreninde yaptığı konuşmada “Harika bir yazar, harika bir aktör, harika bir arkadaşsın, seni her zaman seveceğim bebeğim” diyerek, kutsadı.
O hayattayken, bunu ben de yapabilir, naif ama kocaman ruhumla, yakışıklı Kris’i sarabilirdim. O görevi şimdi yerine getirdiğimi düşünüyorum.
■ Mine Gürevin’in Dark Blue Notes’daki diğer yazıları
■ Dark Blue Notes’da Portreler
■ Kris Kristofferson resmi web sayfası