Kartal Karagedik ile Prometheus ve Opera Üzerine
Kartal Karagedik, bir bariton olarak, uzun yıllardır Avrupa sahnelerinde pek çok operada yer alıyor. Bunun yanında, bir solist olarak da müzikal çalışmalarına devam ediyor. Son yıllarda beni en çok heyecanlandıran albüm projelerinden biri olan Prometheus ile de 7 Şubat itibarıyla dinleyicisinin karşısına çıktı. Franz Schubert‘in mitolojik şarkılarını (Almanca “lied”) merkezine alan Prometheus, baştan sona hem müzikal hem de mitolojik bir deneyim. Eğer Atlas’ın, Prometheus’un ve nicesinin hikayesine hakimseniz, albüm sizi daha da çok içine çekiyor.
Kartal’la bir önceki röportajımızı 2023 yılında, İstanbul’a geldiğinde yapmış ve o zaman tanışmıştık. Karşımda koskoca Helmut Deutsch ile birlikte oturuyorlardı. Avrupa’da günümüz klasik müzik piyanistliğinin en yüksek çıtalarından biri Helmut Deutsch. Yer aldığı çalışmaların çoğu, çalıştığı solistler için müthiş bir etki yarattı. Virtüözitesi de eşlikçiliği de on yıllardır takdir görüyor. Türkiye’de doğmuş, eğitim almış ve Almanya’ya yerleşmiş bir müzisyenin onunla beraber konserler verdiğini ve daha sonra da albüm kaydına girdiğini görmek müthiş mutluluk verici. Benim için Prometheus, 2025 yılının önemli klasik müzik olaylarından biri olarak çoktan zihnimde yer etti. Aşağıda kendisiyle yaptığımız sohbeti bulacaksınız. Dark Blue Notes okurunu Kartal Karagedik ile tanıştırmak benim için büyük mutluluk.

Andaç Üzel: Kartal, seninle yeni albüm öncesi buluşmak inanılmaz mutluluk verici. Ancak, albümden önce gel biraz bu ara neler yaptığından bahsedelim. Albümün hazırlık süreçlerinde de opera sahnelerin devam ediyordu. Seni şu sıralar Avrupa izleyicisi hangi sahnelerde, hangi eserlerde izliyor?
Kartal Karagedik: Gerçekten çok yoğun bir sezon geçiriyorum. Şu anda Monte Carlo’da Wagner’in Das Rheingold operasında ilk Wagner rolümü söylüyorum ve oldukça heyecan verici bir deneyim. Sonrasında Hamburg Operası’nda Don Pasquale operasında Malatesta, Wiesbaden Mayıs Festivali’nde ise İnci Avcıları operasında Zurga rolünü söylüyorum. Bunların dışında birkaç Lied konserim de olacak. Haziran-Temmuz aylarında ise Figaro’nun Düğünü operasında Kont Almaviva olarak sahnede olacağım. Ve son olarak Mart ayında Türkiye’ye dönüp İzmir’de, Adnan Saygun Konser Salonu’nda özel bir konser vereceğim. Repertuar sürpriz olsun, ama Izmir’de seyircilerle buluşmayı gerçekten dört gözle bekliyorum!
Andaç Üzel: Operadan bahsederken biraz daha konuşmak istiyorum orayı. Günümüzde operanın Avrupa izleyicisi için nasıl bir algıya sahip olduğunu merak ediyorum. Sence Avrupada operanın güçlü olduğu ve zayıf olduğu noktalar neler? Ayrıca, opera izleyicisi gençleşebiliyor mu, yeni izleyici profillerine erişebilmek için kurumlar ne tarz çalışmalar yürütüyor?
Kartal Karagedik: Opera, bir miras olarak, geniş bir izleyici kitlesine ulaşma konusunda ciddi bir zorlukla karşı karşıya. Özellikle gençlerin ilgisini çekmek, onları bu sanat formuna dahil etmek büyük önem taşıyor. Bazı opera evlerinde, yalnızca klasik sahnelemeler yapılıyor ve bu, eserlerin tıpkı bir müze parçası gibi kalmasına yol açabiliyor. Bu durum, opera dünyasında bir tür duraklama yaratıyor.
Diğer taraftan, modern sahnelemeler, gençlerin ilgisini çekmek için önemli bir araç, ancak bu tarz sahnelemeler bazen fazla avangart veya abartılı bulunabiliyor. Bu durum, mevcut izleyici kitlesiyle dengeyi sağlamakta zorluk yaratabiliyor. Operanın, hem geleneksel izleyiciyi kaybetmemek hem de yeni nesle hitap edebilmek için bir yenilik yapması gerektiği kesin. Ancak bu yeniliğin nasıl şekilleneceği hala netleşmiş değil.

Kültürel mirasa saygı duruşu
Andaç Üzel: Tanışmamız 2023 yılına dayanıyor. İlk konuşmamız, Cemal Reşit Rey Konser Salonu’nda Helmut Deutsch ile birlikte verdiğiniz konserden hemen önceydi. O konser, bugünlerde piyasaya sürülen Prometheus albümünün habercisiydi. Buraya albümden parçaları getirdiğinde Türk izleyici nasıl karşıladı? Kuliste eminim ki pek çok kişiyle ayaküstü konuşmuşsundur.
Kartal Karagedik: O konser benim için çok özeldi çünkü Türkiye’de bu repertuvarı dinleyiciyle buluşturmak büyük bir heyecandı. Schubert’in mitolojik şarkıları dünya çapında da genellikle pek sık seslendirilmez, ancak salondaki ilgi ve atmosfer gerçekten büyüleyiciydi.
Schubert’in müziği, seyircinin hikayeyi de müzik kadar anladığı zaman farklı bir boyuta dönüşüyor. Sanırım bu konserde bu mitolojik figürlerinin hikayelerini sadece şarkıyla değil, konuşarak da açıklamam, anlatmam konseri biraz daha derin bir hale getirdi. Aldığım yorumlar da bunu onaylar şekildeydi. Seyircinin de benimle beraber hikayenin içinde olması, müziğin aslında bizim duygularımızı, korkularımızı, umutlarımızı temsil ettiğini ve bu yüzden hâlâ bizi etkilediğini görmek çok değerliydi.
Andaç Üzel: O konserdeki fikir büyüdü büyüdü ve ne güzel ki sonunda bir albüme dönüştü. Hatta o zaman bile aklınızda bir albüm yapma fikri olduğunu hatırlıyorum. Önce fikirden başlayalım; Prometheus’un konsepti ve fikri nasıl ortaya çıktı?
Kartal Karagedik: Bu albüm yıllardır içimde taşıdığım bir fikrin hayata geçmesi oldu. Albüm, Schubert’in mitolojik temalarla yazdığı şarkılardan oluşuyor. Alman edebiyatında da sıkça karşılaşılan mitolojik figürler, insanın duygusal ve psikolojik derinliklerini keşfetmek için mükemmel bir araç olarak kullanılmış. Bu albüm, Schubert’in müziğiyle birleşen mitolojik figürler aracılığıyla bireysel ve kolektif insanlık deneyimlerinin evrensel yönlerini ortaya koyuyor. Tanrıların ve kahramanların kaderlerine odaklanan şarkılar, insanın içsel çelişkilerini, korkularını ve umutlarını dile getirerek bireysel bir anlatının ötesine geçiyor. Bu şarkılar her öyküyü melodik bir dille aktarırken hem kültürel mirasa bir saygı duruşu hem de insan psikolojisinin derinliklerine bir yolculuk niteliği taşıyor.
Schubert’in dünyasını anlatan bir yolculuk
Andaç Üzel: Albümün kayıt süreci nasıl ilerledi? Prometheus, ne kadar süren bir çalışmanın ürünü?
Kartal Karagedik: İlk fikirlerin oluşmaya başladığı 2022 yılından sonra, kayıtlara 2024 Mayıs ayında başladık ve proje sonunda albümün tamamlanması, 2025 yılının başına denk geldi. Albümün prodüktörlüğünü de üstlendiğim için her detaya büyük bir özen gösterme şansım oldu. CD kapağından kitapçığındaki metne, hangi salonda kayıt yapacağımızdan, kayıt teknikeri ve prodüktörüne kadar her şey tamamen benim kararımdaydı. Bu süreç benim için çok yeni bir deneyim oldu ve gerçekten uzun ve zorlu bir yolculuktu.
Albüm kaydına başlamadan önce verdiğimiz iki konser çok önemliydi, çünkü sahnede şarkıyı seslendirmekle, onu albümde mükemmel bir şekilde yansıtmak arasında büyük bir fark var. Konserde anlatım doğal bir akışla gelişirken, albümde her şeyin neredeyse kusursuz olması gerekiyordu. Her şarkının kaydını hangi gün yapacağımıza, albümdeki sıralamanın nasıl olacağına kadar her detayı titizlikle planladık. Avusturya’nın Hohenems kentinde 4 gün boyunca, arası hiç kesilmeden günde 6-7 saatlik kayıt seansları gerçekleştirdik. Albümün bir tür Liedler döngüsü gibi olmasını istediğimiz için şarkıların sıralaması, hikayelerinin birbiriyle bağlantıları ve harmonik uyumları çok önemliydi.

Schubert’in belki de sönük bir mum ışığında, gecenin bir yarısı üşenmeden eklediği her nüansı, her noktayı, her virgülü – kısacası hiçbir detayı kaçırmamak için inanılmaz titizlikle çalıştık. Saatler süren provalar, her nüansı en doğru şekilde yakalamak için tekrar tekrar denemeler… Edisyonlardaki hataları bulmak için Schubert’in el yazısı notalarını tek tek incelediğimiz geceler hâlâ gözümün önünde. Bir şarkının hikayesini tam olarak hissettirecek sesi, ifadeyi, rengi ararken kaybolduğumuz o anlar…
Ve tabii ki Helmut’un evindeki o unutulmaz sahne; 21 şarkının notalarını salonun zeminine yayarak yapboz gibi sıralaması, hem hikâye anlatımı hem de tonal geçişler için en doğru akışı bulmak için tekrar tekrar sıralamaya şekil vermemiz… Tüm bu süreç, sadece bir kayıt çalışması değil, Schubert’in dünyasına adım attığımız, onun müziğini en doğru şekilde anlatabilmek için yaptığımız bir yolculuktu.
Andaç Üzel: Schubert bu mitoloji parçalarını nasıl bir döneminde yapmış, neyi hedeflemiş ve nasıl bir bestecilik tutumu sergilemiş?
Kartal Karagedik: Sanatçılar o dönemde yoğun sansür ve baskı altındaydı. Schubert’in şiirlerini müziğe aktardığı şairlerin başında Goethe ve Mayrhofer gelir. Örneğin, Johann Mayrhofer yalnızca bir şair değil, aynı zamanda gündüzleri sansür memuru olarak çalışan bir figürdü. Gündüzleri otoritenin kurallarına uyan, gece ise sanatıyla özgürlük arayışını dile getiren bir kimlikteydi. Mayrhofer, Schubert üzerinde büyük bir etkiye sahipti; bir dönem aynı evi bile paylaştılar. Franz Schubert’in Prometheus gibi şarkılarında, sadece bir Titan’ın başkaldırısı değil, aynı zamanda dönemin yozlaşmış kurumlarına karşı bir eleştiri de bulabilirsiniz. Müziğinde hissedilen dramatik yoğunluk ve cesur harmonik geçişler, onun çağını aşan anlatım gücünü ve içinde bulunduğu baskıyı gözler önüne seriyor.
“Müzik yapmak, âşık olmak gibidir”
Andaç Üzel: Helmut Deutsch yıllardır Avrupanın klasik müzik sahnesinde kendine yer edinen, çok önemli kayıtlara ve performanslara imza atan bir müzisyen. Konseriniz öncesinde onunla tanıştığımda da heyecandan sesim titriyordu. Nasıl tanıştınız, onunla bu kadar uzun süre çalıştıktan sonra neler hissediyorsun?
Kartal Karagedik: Helmut Deutsch’un kayıtlarını ilk kez üniversite yıllarımda keşfetmiştim. O zamanlar Spotify ya da dijital dinleme platformları yoktu, dolayısıyla kütüphaneden CD ödünç alır, tekrar tekrar dinlerdim. Onun eşlik ettiği kayıtları dinlerken piyanonun tek başına bir hikâye anlatabildiğini fark etmiştim. Yıllar sonra, ortak bir arkadaşımız aracılığıyla ile tanışma fırsatı bulduk. Ona şarkı söyledim ve aramızda anında bir bağ oluştu. Helmut, “Müzik yapmak, âşık olmak gibidir,” demişti. Gerçekten de öyle. İlk andan itibaren uyum sağlarsınız ya da sağlamazsınız.

Andaç Üzel: Son olarak; albümde favori parçan var mı? Albümü özetleyecek olsan hangi parçayı seçerdin?
Kartal Karagedik: Her liedin yeri benim için ayrı, her biri kendine has bir anlam taşıyor. Ancak Prometheus ve Atlas’in İstirabı’nın verdiği duygusal yoğunluk, Fahrt zum Hades’deki mistik sis bulutunun müziğe yansıması ve Gruppe aus dem Tartarus’daki korku anları, albümdeki en tüylerimi diken diken eden anlar arasında yer alıyor.
■ Dark Blue Notes”da Klasik Batı Müziği içerikleri
■ Andaç Üzel’in Dark Blue Notes’daki diğer yazıları
■ Andaç Üzel web sitesi