Yavuz Hakan Tok ile Müziğin Hafızası: 80 Şarkı, 80 Hikâye
Bir şarkının insanın zihnine yerleşmesi bazen yalnızca bir melodiyle olur, bazen de o melodinin ardındaki hikâyeyle. Müziğin belleğimizdeki gücü, çoğu zaman onunla kurduğumuz duygusal bağdan ve taşıdığı anlatıdan gelir. Masa Yayınevi tarafından yayımlanan Şarkı Hikâyeleri kitabı da işte tam bu noktada devreye giriyor. Yavuz Hakan Tok, 60’lardan 90’lara uzanan geniş bir zaman aralığında, kendi seçkisinden oluşan, Türk müziğine yön vermiş 80 şarkının arkasında saklı anekdotlara ışık tutarak bizi kolektif hafızanın kırılgan ama dirençli katmanlarına doğru bir yolculuğa çıkarıyor.
Tok’un uzun yıllara yayılan arşivcilik, müzik yazarlığı, radyo-televizyonculuk ve belgeselcilik geçmişi, bu kitabın omurgasını oluşturan titiz araştırma sürecine de rehberlik ediyor. Ama Şarkı Hikâyeleri, kuru bir bilgi aktarımından çok daha fazlasını vadediyor. Her biri bir anlatı inceliğiyle işlenmiş, edebi duyarlılıkla kaleme alınmış metinlerden oluşuyor.
Ajda Pekkan’dan Cem Karaca’ya, Erkin Koray’dan Nazan Öncel’e uzanan bu seçkide yalnızca müziğin değil, Türkiye’nin toplumsal ve kültürel dönüşümünün izlerini de sürmek mümkün. Yavuz Hakan Tok ile kitabın çıkış hikâyesinden dönemin müzik ruhuna, şarkıların ardındaki dramatik kıvrımlardan arşiv tutkusuna dek derinlemesine bir sohbete koyulduk. Çünkü bazı şarkılar sadece dinlenmez, anlatılır.

Şarkı Hikâyeleri, 60’lardan 90’lara uzanan 80 şarkının ardındaki anekdotlara ışık tutuyor. Peki bu kitabın kendi hikâyesi nasıl başladı? Sizi bu projeye iten duygu ya da ilk kıvılcım neydi?
Yavuz Hakan Tok: Uzun yıllardır süregelen arşivcilik, araştırmacılık, müzik yazarlığı, eleştirmenlik, belgeselcilik, televizyonculuk ve radyoculuk geçmişim boyunca bu hikâyeler kimi zaman bütünüyle, kimi zamansa parça parça anlatılarla önümden geçmişti zaten. Böylesi çalışmalarda hangi bilgiyi hangi kaynaktan ve nasıl ve ne kadar alacağınız, sonra topladığınız tüm bilgileri nasıl bir kurgu içinde yazıya dökeceğiniz çok önemlidir ki benim her zaman en sevdiğim kısım da odur. Yayımcım Gamze İyem’le birlikte neler yapabileceğimizi konuşurken bana böyle bir öneri sundu. Bu ilk kıvılcımdı. Çok büyük keyifle ve severek ortaya çıkarabileceğim bir proje olduğunu düşündüğüm için de hiç zaman kaybetmeden işe koyuldum.
Bu dönem oldukça geniş ve müzikal anlamda çok katmanlı bir zaman aralığını kapsıyor. 60’lardan 90’lara kadar uzanan bu seçkide şarkıları belirlerken nasıl bir yol haritası izlediniz? Hangi ölçütlerle eleme ya da dahil etme kararı verdiniz?
Yavuz Hakan Tok: Bu kitabı Türk popüler müziğinin bir tarihçesi gibi kurgulasaydım, popüler müzikte kilometre taşı olmuş her ismi, her şarkıyı bir şekilde kitaba dâhil etmem gerekirdi. Oysa bu bir tarihçe değildi; ansiklopedi hiç değildi. O yüzden hikâyesini anlatabileceğim şarkıları seçtim ya da arayıp buldum. Bazen bir şarkı üzerine araştırma yaparken okuduğum bir röportajla başka bir şarkıya çevirdim rotamı, bazense üzerinde günlerce çalışıp sonra yazmaktan vazgeçtiğim şarkılar oldu. Başta yaptığım planlama yol üzerinde çok değişti. Hikâyede tamamlayamadığım eksik bir parça, bir bilgi, bir cümle kalmışsa, o hikâyeden vazgeçtim. Bilgilerin doğruluğu ve tamamlığı kadar anlatacağım şeyin bir ansiklopedi maddesi gibi değil, sahiden bir hikâye gibi anlatılabilmesini önemsedim. Yani kitapta yer alan şarkıları bir müzik araştırmacısı değil, bir yazar seçti diyebilirim.
Hikâyelerin gerçekliğini sağlama almak adına nasıl bir araştırma sürecinden geçtiniz? Arşivler, röportajlar ya da dönemin tanıkları gibi kaynaklara nasıl ulaştınız? Ayrıca bu hikâyeler üzerinden hangi müzik türleri öne çıkıyor?
Yavuz Hakan Tok: Zaten epeyce yüklü bir eski dergi arşivim var. Sıklıkla yaptığım kütüphane çalışmalarında çektiğim binlerce fotoğraftan oluşan dijital arşivim, internet üzerinden ulaşabildiğim gazete ve dergi arşivleri de bu kitabın yazım aşamasında çok işime yaradı. Yaptığım işler gereği yıllar boyu arşiv karıştırmaktan gelen kas gücüm var artık. Neyi, nerede, nasıl ve ne kadar bulabileceğimi iyi biliyorum ve bu bilgi işimi epeyce kolaylaştırıyor. Gazete, dergi ya da televizyon programı röportaj ve haberleri kitabın en önemli kaynağı oldu. Kimi kez dönemin tanıklarını bizzat arayıp bilgi aldım ya da elimdeki bilgilerin doğruluğunu teyit ettim. Müzik türleri üzerinden kategorizasyon yapmayı hiçbir zaman doğru bulmadım. Bu kitapta da farklı türlere yer vermekten çekinmedim bu yüzden. Popüler müzik tanımına giren her türden şarkı var kitapta.
Kitap 60’lı yıllara Erol Büyükburç’la açılıyor; Ajda Pekkan, İlham Gencer, Timur Selçuk, Erkin Koray, Neşe Karaböcek, Cem Karaca gibi farklı çizgideki sanatçılara da yer veriliyor. 60’ların şarkılarına baktığınızda sizce bu dönemin genel ruhu, şarkıların taşıdığı duygu dünyası nasıl tarif edilebilir?
Yavuz Hakan Tok: ‘60’ların ruhunu amatörlükten profesyonelliğe geçiş olarak özetleyebiliriz. Batı müziğini önce taklit etmek, birebir aynısını icra etmek üzerine kurulu müzikal anlayış, çok hızlı bir biçimde Batı müziğinin formalarını kendi müziğimize adapte etmenin yolunu açıyor. Çok ilkel denemeler de yapılıyor bu dönemde, şaşırtıcı derede yetkin işler de. Bütüne baktığımızda yeni bir oyuncak bulmuş ve onu keşfetmeye, onunla farklı oyunlar oynamaya çalışan küçük bir çocuğun coşkusunu ve sonsuz yaratıcılığını gözlemlemek mümkün. Enstrüman ve teknik ekipman yokluğunun bu yaratıcılığı körüklediği de bir gerçek.
Zaman ilerledikçe 70’ler, 80’ler ve 90’lara da uğruyoruz. Bu yıllara gelindiğinde şarkı hikâyelerinde sizce nasıl bir dönüşüm yaşanıyor? Duygular, temalar ya da şarkıların yazılış nedenleri nasıl bir değişim gösteriyor?
Yavuz Hakan Tok: ‘70’lerde Türkiye’de popüler müzikte şarkı üretmek ön plana çıkıyor. Zaten ekip çalışmaları ve iş birlikleri de bu dönemde ortaya çıkıyor. Yerli bestecilerin sayısı giderek artıyor ve Türkçe sözlü hafif Batı müziği yavaş yavaş Türk pop müziğine dönüşüyor. Türkü düzenlemeleriyle başlayan akım da Anadolu-pop dediğimiz türü doğuruyor ve bir yanda çok eğlenceli, bir yanda sanatsal, bir yanda da siyasi içerikli şarkılarla yelpaze genişliyor. Türkiye’nin ve dünyanın içinden geçtiği dönemin yansımalarını popüler müzikte birebir gördüğümüz bir süreç ‘70’ler. Keza ‘80’lerde arabeskin zirve yapışı, taverna müziğinin moda oluşu ve Türk popunda birer klasiğe dönüşecek albümlerin orta çıkışı da hem sosyolojik, hem teknolojik hem de siyasi dönüşümle koşut ilerliyor. Her dönem olduğu gibi bu dönemlerde de şarkıların yazılış nedenlerine zamanın ruhu damga vuruyor denilebilir.
Onlarca hikâye arasında sizi en çok etkileyen, okurda da güçlü bir iz bırakacağını düşündüğünüz bir şarkı ya da hikâyesi oldu mu? Sizi neden bu kadar etkilediğini paylaşır mısınız?
Yavuz Hakan Tok: Nazan Öncel’in “Demirden Leblebi”si zamanında hep magazin haberlerine konu edildi çünkü ülkenin gündeminde magazinin ağırlıkta olduğu günlerdi. Oysa o şarkının çok derin, çok hazin ve üzerinde çok konuşulması gereken bir hikâyesi vardı. Ülkede yazılmış en cesur ve en sert şarkılardan biri olduğunu düşünüyorum hâlâ. Sezen Aksu’nun yazdığı, Levent Yüksel’in seslendirdiği “Yas”, Uzay Heparı için yazılmış ama yayımlandığı günlerde Onno Tunç’un ölüm haberlerine eşlik etmiştir. Kaderin bu tuhaf ve can yakıcı cilvesi o günlerden bugünlere beni hâlâ çok etkiler. Eli kalem tutan biri olarak, yaşadığını yazmanın olağanlığı bir yana, kendini günün birinde yazdığını yaşarken bulmanın ürkütücü tarafıyla yüzleşmeme neden olmuştur o şarkı.
Dark Blue Notes’da Röportajlar
Esin Hamamcı’nın diğer yazıları
Yavuz Hakan Tok
Şarkı Hikayeleri kitabını Masa Dükkan’dan satın alabilirsiniz.