Rembrandt Trio İle Röportaj
Cazı klasikle buluşturan Rembrandt Trio, Borusan Müzik Evi’ne geliyor. Rembrandt Frerichs (piyano), Tony Overwater (kontrbas) ve Vinsent Planjer’den (davul) oluşan topluluk, 15 yıldır yaptıkları müziği evrensellik arayışı içerisinde olarak tanımlarken eski enstrümanlarla yeni sesler ortaya çıkartıyor. Türk müziği ve kültürüyle de yakın bağları bulunan topluluk Mevlâna’dan Erdal Erzincan’a bu toprakların kültürel yansımalarıyla temas halinde. 3 Aralık akşamı İstiklâl Caddesi’nde hâlâ sanatın var olduğu bir mekânda gerçekleşecek performans öncesi, Hollandalı trio ile bir araya geldik. 15 yıllık müzikal yolculuklarının yanı sıra kültürel etkileşimleri ve Borusan Müzik Evi’ndeki konserlerini konuştuk.
Uzun zamandır birliktesiniz. Bu birliktelik aranızda nasıl bir uyum yaratıyor?
Birlikte çaldığımız 15 yılda birbirimizin müzikal seçimlerini tahmin etmeyi öğrendik. Çok fazla doğaçlama yaptığımız için, her çaldığımızda birçok müzikal karar alıyoruz. Şimdi bir arada çaldığımızda mümkün olduğunca birbirimizi şaşırtmaya çalışıyoruz. Bu şaşkınlık anları genellikle seyirciler için de açıkça fark edilebilir seviyede.
2014 yılında müzikal anlamda yeni bir yol çizmeye başladınız. Özel yapım bir pianoforte kullanıyorsunuz. Bu tarihi referansı viyolada da görmek mümkündür. Tarihe gönderme yapan bu yeni enstrümanlar, müzikal yolculuğunuza nasıl bir boyut kazandırdı?
Bu enstrümanlar çok daha yumuşak ve samimi çalmamızı sağlıyor. Ayrıca seste çok daha fazla şeffaflık var. Bu harika öncelikle çünkü 1800’den önceki Avrupa Klasik müziğinin sesini seviyoruz. Ama aynı zamanda Kayhan Kalhor ve Erdal Erzincan gibi Orta Doğu’nun, İran’ın ve Türkiye’nin tüm büyük müzisyenleriyle bir denge içinde çalmamızı sağladığı için de harika.
Müziğinizin evrensel yönünü nasıl tanımlarsınız? Caz bu noktada nerede duruyor?
Dünyanın neresinde çalarsak çalalım insanları her zaman duygusal olarak zorlayan bir melodiye evrensel deriz. Bunlar Almanya’dan, Çin’den, Ermenistan’dan ya da herhangi başka bir yerden melodiler olabilir. Cazın evrensel yönü, insanlar arasındaki iletişimdir. Caz iyi çalındığında, insanlara gerçekten saygı duymanın ve onları dinlemenin değerini somutlaştırır.
Tonality Music’i de merak ediyorum. Kıtalararası bir müzik yolculuğunun yansıması olarak da görüyorum. Dernek hakkında neler söylemek istersiniz?
Faaliyetlerimizi daha verimli organize etmenin bir yolu olarak Tonality Music oluşumunu başlattık. Zaman içerisinde, bizim ve diğer insanların da müzik hakkında öğrendiğimiz ve sevdiğimiz her şeyi tüm biçimleriyle paylaşabileceğimiz bir platform haline geldi.
Tonality Music’in bir de eğitim yönü var. Bu bölüm nasıl gidiyor?
Tüm dünyada düzenli olarak atölye çalışmaları ve ustalık sınıfları yapıyoruz. Bu çok ödüllendirici ve çok eğlenceli, ayrıca kendimiz de her zaman çok şey öğreniyoruz! Ayrıca Tonality dergisindeki makalelerin, izleyicilerimizi müziğimizin daha derin geçmişleri hakkında eğitmeye yardımcı olacağını umuyoruz.
“Zamansız melodilerle bir müzik hayal ettik”
Sizi tekrar Türkiye’de görmek harika. Burada tanınan ve sevilen bir topluluksunuz. Türkiye’de gördüğünüz bu ilgiyi nasıl tanımlarsınız?
Bu, Türkiye’de dördüncü buluşmamız. Buraya her geldiğimizde inanılmaz bir şekilde hoş karşılandık ve Türk kültürü ve tarihindeki muazzam çeşitliliğin yanı sıra genç enerjiden de etkileniyoruz.
Türk kültürü ile olan ilişkiniz için bir parantez açmak gerektiğini düşünüyorum. “A Wind Invisible Sweeps Us Through The World” albümünüzde Mevlana’dan etkilendiğinizi biliyorum. Türkiye ile ilgili ne tür müzikal unsurlar ilginizi çekiyor ve seviyorsunuz?
Türk müzik kültürüne yolculuğumuzun daha yeni başladığını hissediyoruz. Osmanlı saray müziğinin inceliklerini, Karadeniz kemençesinin eşsiz sesini ve büyük bağlama çalma geleneğini her zaman sevmişizdir. Erdal Erzincan ile yaptığımız son provalardan beri o enstrümanın sesine âşık olduk.
“Evrensel besteler yaratmaya karar verdik“
Bu albüm özelinde baktığımızda sadece coğrafyalar arası değil, farklı dönemlere ait müzikler arasında da bir yolculuk olduğunu söylemek mümkün. Albümün hikâyesini öğrenmemiz mümkün mü?
Üçümüz dünyanın her yerindeki farklı mekânları gezerken, bazı bestelerin çalındıkları her yerde tercüme edilen özel bir sihri paylaştığını keşfettik. Çoğu zaman parçalar, farklı zaman ve kültürlerden bestelere ve temalara dayanıyordu; bir Bach motifi, bir Çin halk şarkısı, bir Ermeni folkloru kokusu. Geçmişleri veya kültürleri ne olursa olsun izleyicileri etkileyen güzel, güçlü melodiler. Dünyanın her yerinde anlatılan peri masalları gibi farklı karakterlere sahip olabilir ama aynı olay örgüsünü paylaşabilir: İnsan olmak nedir? Üçümüz bu tür “evrensel” besteler yaratmaya karar verdik. Evrensel bir kaliteye sahip, dünyanın dört bir yanındaki dinleyicilere dokunan melodiler ve şarkılar ortaya çıktı. Bu albüm için, hepimizin paylaştığı şeyi, yani insanlığımızı şarkıya aktarmaya çalışmak için güçlü, zamansız melodilerle bir müzik hayal ettik.
3 Aralık’ta Borusan Müzik Evi’ndesiniz. Yeniden İstanbul’da olmak nasıl bir duygu?
Açıkçası İstanbul ziyaret etmek için harika bir yer, harika bir enerji!
İzleyicileri Borusan Müzik Evi’nde nasıl bir konser bekliyor?
İzleyiciler, 15 yılı aşkın süredir birlikte çalan üç adamı karşılarında görecek. Bu, grubu da cazı da tanımlayan müzikal iletişim türünün en önemli örneği. Ağırlıklı olarak Rembrandt Frerichs’in orijinal bestelerini ve ayrıca diğer bazı evrensel melodileri çalacağız.
2021 tarihli A Wind Invisible Sweeps Us Through The World albümünün ardından özellikle yeni yılda yeni bir projeniz olacak mı?
Mart 2023’te İranlı büyük şarkıcı Mohammad Motamedi ile bir albüm yayınlayacağız. Ayrıca Mart ayında Kayhan Kalhor ve Erdal Erzincan ile prömiyer konserimiz için İstanbul’a döneceğiz! 31 Mart’ta İstanbul’dayız.