Camille Thomas İle Röportaj
Yeni kuşağın en önemli çellistlerinden Camille Thomas, dün akşam Süreyya Operası’nda unutulmaz bir performans sergiledi. Borusan Quartet’in, Paris doğumlu çelliste eşlik ettiği konserde Camille Thomas, Schubert’in Yaylı Çalgılar Beşlisi’ni seslendirdi. Pandeminin tam ortasında yayınladığı Voice of Hope albümü ile büyük beğeni toplayan çellist ile İstanbul’daki konseri vesilesiyle bir araya geldik. Son dönemdeki çalışmaları ve 2023 projelerini konuştuk.
"Sanat, acı çekmeye yönelik bir cevaptır."
Sizi yeniden İstanbul’da görmek çok güzel. Hoş geldiniz. Birkaç gündür burada olduğunuzdan haberdarım. Tekrardan bu kentte olmak nasıl duygu?
Bir yılı aşkın bir sürenin ardından yeniden buradayım. Bu yüzden de gerçekten çok mutluyum. Benim için çok şey ifade eden bir yer İstanbul. Pasaport kontrolündeki görevlinin gözünden de Türkiye’ye giriş mühürlerimin sayısı kaçmadı. İlk gelişimi de hatırlıyorum. Fazıl Say’ın benim için bestelediği çello konçertosu için gelmiştim. Sonraki gelişlerimde de sürekli yeni bir şeyler keşfettim. İstanbul’da yeni dostluklar edindim.
Fazıl Say ile yeniden görüşme fırsatınız oldu mu?
Evet evet. Kendisi gerçekten inanılmaz biri. Çağın en büyük dâhilerinden.
Geçtiğimiz yıl pandeminin en sert geçtiği günlerde İstanbul’a gelmiştiniz. Hatta sizinle o zaman böyle yüz yüze değil de önlemler nedeniyle telefondan röportaj yapmıştık.
Çok zor günlerdi. Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası ile kayıt yapmak için gelmiştim. Pandeminin tam ortasıydı. O kaydı yapabildiğimiz için minnettarım. Video aracılığıyla dahi olsa o dönemde böyle bir şeyi izleyicilerle paylaşabilmek çok önemliydi. Farklı zamanlardaki gelişlerimden hep hatırladığım bir şey var; buradaki seyircinin sıcak karşılaması unutulmaz. Burada müzik paylaşımına dair derin bir sevgi besliyorum.
Pandeminin o katastrofik günleri geride kaldı diyebiliriz. Şimdiye dair neler söyleyebilirsiniz? Pandemi öncesindeki hayatlarımıza da geri döndük bir yandan…
Hayat elbette devam ediyor. Hepimiz açısından büyük bir deneyim oldu. Yaşadığımız bu deneyimi kendim adına güçlü bir ders olarak görüyorum. Gerçekte yaşadığımız paylaşımların ne denli mutluluk verici olduğunu da gördük. Özellikle de sanatta bu böyle. Örneğin müziğe bakalım; biricik bir şey. Elbette tek başınıza dinleyebilirsiniz. Bu sizi iyi de hissettirir. Ama yüzlerce insanla bir konser salonunda o âna tanıklık etmek spiritüel bir deneyim gibi. Bu sayede en yüksek seviyede duygusal paylaşım söz konusu. Bu gerçekten paha biçilemez bir şey. Eskisi gibi bu imkâna sahip olduğumuz için mutluyum.
Yine o dönemde müzisyen Karsu ile yaptığım bir röportajda en çok özlediği şey neydi diye sorduğumda bana “alkış sesleri” diye cevap vermişti. Siz en çok neyi özlemiştiniz?
Ben hınca hınç dolu salonlardaki sessizliği özlemiştim. O kalabalığın sessizliğini hissediyorum. İş o noktadan sonra bir çello çalmak ya da çalma tekniğiyle de alâkalı olmuyor. Mesele tamamen o aktarım süreci. Ben kendimi koserlerde daha için çalan müzisyenlerden biri olduğumu düşünürüm. Dolayısıyla tüm o hissiyatı özlemiştim.
“Müzik insanlara umudu bulmak için bir yol göstericidir”
2020’de, tam da pandeminin ortasında son albümünüzü yayınlamıştınız. İsmi de de pandemi şartlarında insanda pek çok duyguyu tetikleyecek türdendi; Voice of Hope (Umudun Sesi). Kariyerinizde bu albümün yerini nasıl tanımlarsınız?
Bu albümü müzikal yolculuğumdan tamamıyla beni ifade eden ilk çalışma olarak nitelendirebilirim; her şeyiyle… Elbette seçtiğim şarkılar bu noktada çok önemliydi. Zira müzik sadece bir eğlence demek değildir. Sadece kulaklara iyi gelen bir şey de değildir. Müzik aynı zamanda insanlara umudu bulmak için bir yol göstericidir. Albümün merkezindeki yer alan ve Fazıl Say’ın bestelediği Never Give Up (Asla Vazgeçme) Konçertosu aslında çok farklı durum için; terörist saldırıların yaşadığı bir dönemde bestelenmişti. Ancak hemen sonrasında yaşadığımız pandemideki hissiyatımıza da uygundu. Çünkü sanat, acı çekmeye yönelik bir cevaptır. Tüm bu yönleriyle bu albümü kendim için çok daha kişisel bir yerde tutarım. Bu albüm benim karanlıktan aydınlığa giden bir yolculuğumdu.
Şimdi yeniden İstanbul’dasınız. Borusan Quartet ile kentin en özel ve tarihi salonlarından birinde izleyicilerle buluştunuz. Neler hissediyorsunuz?
Borusan Quartet ile ilk kez aynı sahneyi paylaşacağım. Onları daha önce de dinlemiştim. Ama ilk kez birlikte sahne alacağız. Eserleri çalışlarından onların içlerindeki o tutkuyu hissediyorum. Bu da benim için çok çok değerli bir şey. O yüzden heyecanım çok yüksek. Schubert’in eserini seslendireceğiz. Bence yazılmış en güzel eserlerden biri.
Genç kuşakta dünyanın en tanınan çellistlerinden birisiniz. Konserde çalarken o tutkunuz karşı taraftan çok net bir biçimde hissediliyor. Bu tutkuyu nasıl tanımlarsınız?
Çello benim bir parçam. Onu bir enstrüman olarak görmüyorum. Kollarımın bir uzantısı gibi daha çok.
Çalmadan geçirdiğiniz bir gün var mı?
Gerçekten hayır.
Gerçekten mi? Tatilde bile mi?
Hiç tatilim yok ki. Tatil konusunda pek de iyi sayılmam. Tatil yapmayı öğrenmem gerekiyor evet. Ama bu halimden de mutluyum kesinlikle.
2022 sona eriyor. 2023 yılı için ne gibi planlarınız var? Yeni bir albüm ihtimali var mı?
Bundan bahsediyor olmaktan çok mutlum; şu anda bir albüm çalışmasındayım. Benim için çok heyecan verici ve aynı zamanda da yorucu bir süreç. Çünkü tek bir albüm değil, bir triloji üzerine çalışıyorum. Bu, iki yılı aşkın bir süredir üzerinde çalıştığım büyük bir proje. Çok özel bir tarihi olan Stradivarius çalacağım; Chopin ile bağı var. Albümün adı da haliyle Chopin Project. Bildiğiniz üzere Chopin hayatının önemli bir bölümünü Paris’te geçiriyor. O dönemde kendisinin çok yakın bir arkadaşı var. Dönemin iyi çellistlerinden Auguste Franchomme. Chopin, bestelediği iki eserini Franchomme’a adıyor. Öte yandan Franchomme da Chopin’in eserlerini çelloya aranje ediyor. Bazılarını pandemi döneminde Fransız Ulusal Kütüphanesi’nde yaptığım elyazması araştırmalarda buldum. Bu araştırmam sırasında Franchomme’un da tıpkı benim gibi bir Stradivarius çaldığını öğrendim. Chopin hayatını kaybetmeden bir gün önce Franchomme bu çelloyu onun karşısında çalıyordu. Velhasıl, ben de bu triloji albümümün ilk bölümünde Chopin’in bestelerini, ikincisinde Franchomme tarafında aranjesi yapılmış eserlerin yanı sıra benim için de yeni sayılabilecek bir şey olan kendi yaptığım bir aranjeyi ekledim. Son bölümde de Franchomme’un kendi bestelerini seslendireceğim. Zira kendisi aynı zamanda da bir besteci. Kayıt süreci çok özeldi. Çünkü iki hocamla birlikte çaldım. 9 Haziran’da yayınlanacak. Ama ilk bölümünü dijital platformlarda 24 Şubat’ta dinleyiciyle buluşturacağız.
Plak formatında da yayınlayacak mısınız? Audiofiller için bu detay çok önemli…
O halde size güzel haberlerim var. Voice of Hope, Mart’ta, Chopin Project albümü de Ekim’de plak formatında yayınlanacak.
Kendi adıma bir dahaki gelişinizde imzalatacağıma söz veriyorum. Belki bir sonraki gelişinizde tıpkı Paris’in çatılarında olduğu gibi İstanbul’da da bir performans sergilersiniz.
Gelecek sefer neden olmasın?