Akbank Caz Festivali

Müzik TR100 Hangi Yaraya, Ne Kadar Merhem Oluyor?

Sancılı geçen bir yüz yıl olsa bile, Türkiye Cumhuriyeti’nin yüzüncü yılı, kutlanmaya değerdi. Öyle ya, yüz yıllarca saltanatla yönetilen bir milletin cumhuriyete kavuşmasının yanında, bu cumhuriyet bir millî mücadelenin ardından elde edilmişti. Dolayısıyla 2023, her şeyden önce pek çok şeyin simgesiydi. Nitekim, mevcudiyetimizi borçlu olduğumuz cumhuriyetin yüzüncü yaşının kutlamaları da görkemli oldu. Herkes kendi elinden gelen şekilde kutladı cumhuriyeti. Kültür sanat alanında da yüzüncü yıl marşı gibi popülist tartışmaların yanında pek çok üretim gerçekleşti. Arşivlik ürünler de ortaya çıktı. İstanbul Büyükşehir Belediyesi iştiraki Kültür A.Ş. de cumhuriyetin yüzüncü yılına özel olarak hazırladığı bir albüm setiyle karşımıza çıktı geçtiğimiz günlerde. Müzik TR100 başlığını taşıyan bu çalışma, Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk yüz yılına ışık tutan, en öne çıkan parçaların bir araya geldiği bir koleksiyon. Fakat benim bu koleksiyona dair bazı itirazlarım var. Çoğu da kamu kuruluşlarının kültür sanata bakış açılarıyla alakalı.

Müziğin toplumsal hafızadaki yerini işaret ederek başlayan tanıtım metninde, Müzik TR100 setinin 14 plak, 4 CD, 1 kaset, “dijital çağı simgeleyen QR kodlar” ve şarkıların hikayelerini anlatan kataloglar bulunduğu ifade ediliyor. Belli periyotlara ayrılan müzik tarihimizden (Bu periyotlar, aksi ifade edilmedikçe belli yıl aralıkları sadece) örnekler, her albümde peş peşe sıralanıyor: 1923-1959, 1960-1969, Altın Mikrofon, Eurovision, 1970-1979, 1980-1989, 1990-1999, 2000-2009, 2010-2019, 2020-2023. Koleksiyon setinin fiyatı 19 bin 500 Türk Lirası. Bu yazıda ben sadece işin erişilebilirlik yönünde bana göre eksik gördüğüm kısımlarına odaklanmak istiyorum. Çünkü esas sorunumuz bu. İçeriğe girersek oradan hiç çıkamayacağımızı hissediyorum.

Erişilebilirlik: Hedefiniz ve çabanızın sonucu

Bunca eserin bir araya gelmesi, büyük bir danışma kurulundan alınan geri dönüşlerle bir araya gelen listeler, uzun sürdüğünü tahmin ettiğim telif araştırmaları, hazırlanan tanıtım metinleri, görsel dünya derken öncelikle bunun büyük bir arşiv işi olduğunu kabul etmeliyiz. Fakat bu büyük arşiv işinin kimleri hedeflediğini konuşarak başlayalım istiyorum.

Düğüm: Evinde aynı anda kasetçalar, CD çalar ve pikap olan, 19 bin 500 lira ödeyerek bu sete sahip olmak isteyecek, muhtemelen pek çok yönden avantajlı bir seçkinler grubu için belediyenin bu kadar yatırım yapması ve bu yatırımın karşılığını almak için de bu seti satışa çıkarması tek başına ne kadar etkili hale getirir bu çalışmayı? Türkiye Cumhuriyeti’nin müzikle geçen yüz yılını deneyimlemek isteyen dinleyici kitlesini bu kadar dar bir çerçevede değerlendirip o dar çerçevenin içini değerlendirmeye çalışmak ve oraya oynamak, bir belediye iştirakinin işi midir yoksa bu bir özel sektör girişimi olarak mı değerlendirilmelidir? Yoksa olay “Zaten hiçbir plak şirketi veya yayınevinin buna girişecek durumu yok, bari biz yapalım” çıkışı mıdır? Öyleyse de, bunun yolu, bir aylık asgari ücretin bile üstünde etiketlenen bir fiziksel müzikal arşiv midir?

Muhtemel çözüme yönelik sorular: İBB’ye ve İBB Kültür’e adresli pek çok mekandan herhangi biri, önümüzdeki bir yıl boyunca, bu arşivin bir araya geldiği görsel ve işitsel bir müzikal deneyim müzesi haline getirilerek daha çok kişinin hedeflenmesi sağlanamaz mıydı? Aynı danışma kurulunun seçtiği, bir veya bir grup küratör ile planlanan bir çalışmaya imza atılamaz mıydı? “Çok” para harcanacaksa da sembolik bir giriş bedeliyle bunun finansmanı sağlanamaz mıydı? Hatta belki döneminde basılan kaset, plak ve CD’ler bir araya getirilerek arşiv değeri artırılamaz mıydı? Neden sadece “limitli baskı” yoluyla satılan bir sete girişildi? Daha iyisi “limitsiz erişim” değil mi? Dahası, belediyenin veya belediye iştirakinin amacı erişilebilirlik değil mi? Pek çok alanda erişilebilirliği amaçladığını gördüğümüz İBB’nin ilk kez yaptığı böylesi bir hamlede erişilebilirlikle ilgili planlamanın sınıfta kaldığını düşünüyorum.

Sözgelimi bu sesleri dijital ortama aktararak oradan erişilebilirlik hedeflemeniz elbette anlamsızdı. Zira ben canım Aleyna Tilki dinlemek istediği zaman (Bunun tam ne zaman olduğundan inanın çok da emin değilim) açıp Spotify’dan veya YouTube’dan dinlerim “O Sen Olsan Bari”yi. Öyle ya, neden belediyenin bu iş için hazırladığı internet sitesine gireyim ki? Ha, derseniz ki “Aleyna Tilki’yi neden plaktan dinliyorsun?” Ay vallahi ne yalan söyleyeyim; ona da verilecek bir cevabım yok. Zaten galiba bu sorunuzun muhattabı da ben değilim. Muhattabına sorabilirsiniz.

Peki ama sahiden ne yapmalı?

İstanbul’un çok açık bir eksiği var. Bu şehrin bir müzik kütüphanesi ve bir müzik müzesi eksiği var. İyi niyetli birkaç minik girişim dışında çok az açık kaynağımız var. Dolayısıyla esas sorunumuz, müzik hafızamızı önce oluşturacak, sonra büyütecek, sonra da geliştirecek bir kurum veya kuruluş. Pek çok mekanında organize ettiği konserlerle şehrin farklı müzik tarzlarında müzikle buluşmak için elinden geleni yapan İBB’nin böyle bir işte de aynı hassasiyeti göstermemesi, benim için ana problem.

Hayalim ise açık bir şekilde Salt’ın geçtiğimiz sene büyük merak uyandıran Sahnede 90’lar sergisi gibi, hatta ondan çok daha büyük bir İBB sergisi ya da müzesi. Müziğimizin nereden nereye geldiğini, hangi evrelerden geçtiğini, arabeskten rock’a, oradan pop’a ve diğerlerine nasıl yürüdüğünü görmenin daha makul bir yolu olduğunu düşünemiyorum. 3-5 tane satacak, geri kalanı ise satıl(a)madığı fark edilince seçkin bir gruba dağıtılacak olan bir müzik arşiviyle İBB’yi ve Kültür A.Ş.’yi bağdaştıramıyorum. Şımarıklık olarak adlandıranlarınız, “Önceden bunu bile göremiyordun, şükret” diyenleriniz illa ki olacaktır. Fakat benim derdim günüm, bizimki gibi gün geçtikçe fakirleşen bir ülkede müzikal hafızanın tabana yayılabildiği kadar yayılması. İbrahim Tatlıses’i on yıllarca zirvede tutan hikayenin esaslı kalemler, ressamlar, arşivciler tarafından bir de farklı bir gözle aktarılması benim hayalim.

Müziği toplumsal dinamiklerden bağımsız bir şekilde yalnızca peş peşe sıralanmış çalma listeleri olarak bir araya getirince hiçbirimizin görevi nihayete ermiyor zira. Hepimizin aynı dönemlerden aklına gelen ilk parçaları plaklara, CD’lere, kasetlere basarak da olmuyor. Hafıza ne böyle oluşur, ne böyle korunur. Hafıza bir grup insanın satın alabildiği bir şey olmamalıdır çünkü hafıza toplumundur.

Müziği dinleyen, konuşan, hatırlayan bir ülke hayali

Benim için kültür politikalarının temelinde bulunması gereken faktörlerden biri hafıza. Geçmişi hatırlamak ve geleceği biçimlendirmek için arşive ve hafızaya ihtiyacımız var. Bu hafızayı da ne “limitli baskı”larla oluşturabiliriz ne de Spotify playlistleriyle. Tıpkı senfonilerin ve konçertoların en can alıcı bölümleri olan ikinci bölümleri gibi, ikinci yüzyılına adım atmış, coğrafi olarak Ortadoğu’ya konumlansa da bu ilk yüzyılın herhangi bir döneminde bugünkü kadar Ortadoğu’ya yaklaşmamış bir Türkiye’nin de aslında en önemli amacı hafızasını korumak olmalı. Zira televizyonlarında da, radyolarında da, gazetelerinde de nelerin nelerin yayınlandığını gören nesiller şimdinin ülkesine şaşkınlık içinde bakıyor. Kendisinden sonra gelen nesiller ise şahit oldukları şeyler yalnızca yavanlaştığı için geçmişi anımsamakta ve bugün olanları zihnine oturtmakta zorlanıyor. Müzik gibi tüm bunları kayda notalarla, türlerle, akımlarla, trendlerle, müzisyenlerle gün gün kaydeden bir kültürel mirasın da erişilebilirliği işte bu yüzden önemli.

“Şık bir hediye” isteyip istemediğimize karar vermek

Ve son olarak; ben İBB veya Kültür A.Ş.’den bu ülkenin müziğine yönelik şık bir hediye paketi üretimi görmek istemiyorum. Ben bu kurumlardan, İBB Miras’ın ortaya çıkardığı ve restore ettiği tarihi binalar gibi bir müzikal miras istiyorum. Üretilmiş olanı nasıl sunduğunuz, eğer bir kamu kuruluşuysanız, her şeyden çok daha önemli. Tabana yayılmış bir müzikal hafıza hayaliyle…

Daha iyilerine. Daha iyisi henüz mümkünken.

Daha iyilerine…


Not: Ben bu yazıyı yazdıktan kısa süre sonra Kültür A.Ş, Cumhuriyet Tarihinin Müzikli Panoraması başlıklı bir sergi duyurdu. Serginin içeriğinin dönem kayıtlarından oluşturulacağı ifade ediliyor. 4 Aralık-31 Ocak arasında açık olacak serginin “hangi yaraya ne kadar merhem” olduğunu belki ayrı bir yazıyla konuşuruz. Bu sergi duyurusu beni ikna etmedi fakat şerh düşme zorunluluğu hissettirdi.

Müzik TR100 resmi web sitesi
Andaç Üzel’in Dark Blue Notes’daki diğer yazıları

Andaç Üzel

1992 İstanbul doğumlu olan Andaç Üzel, lise eğitiminden itibaren iletişim sektörüne ilgi duymaya başladı. Mersin Üniversitesi İletişim Fakültesi, Radyo, Televizyon ve Sinema bölümünde lisans eğitimi sürecinde dört yıl boyunca üniversite radyosu için çeşitli programlar hazırladı ve sundu. Mynet ve Milliyet.com.tr için toplamda 4 yıldan uzun süre içerik editörlüğü ve içerik yöneticiliği görevlerini üstlendi. Daha sonra Yıldız Teknik Üniversitesi’nde İşletme Yönetimi Yüksek Lisansı derecesini tamamladı. Borusan Klasik için radyo programları hazırladı. Şimdilerde İçerik Pazarlama Yöneticisi olarak çalışıyor.

Andaç Üzel 'in 17 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. Andaç Üzel ait tüm yazıları gör

Avatar photo

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir