Akbank Caz Festivali

Cennetin Kıyısından Gelen Ses: George Michael

Eski Yugoslavya’nın son demlerini yaşadığı günlerde annemle babam bir Selanik gezisi dönüşü bana synthesizer hediye etmişti. Beş yaşındaki bir çocuğun bir enstrümanla ilk tanışmasıydı bu. Büyük bir merakla kurcalamaya başladığımı hatırlıyorum. Demo tuşuna bastığımda bir şarkının çalmaya başladığını fark ettim. Çalan şarkı 80’lerde fırtına gibi esen Wham’ın Wake Me Up Before You Go-Go parçasının girişiydi. Elbette o yaşım bunu idrak edecek durumda değildim. Öğrenmem biraz daha zaman alacaktı. Yine benzer dönemde, arabalarda teybin ayrıcalık sayıldığı o dönemde, yolculuklarım sırasında akılda kalıcı saksafon sololu bir şarkıya sürekli denk geliyordum. Bu şarkı tabii Careless Whispers’tan başkası değildi. Ancak onun olduğunu öğrenmem için de biraz zaman geçecekti. Bir şekilde pek çok kapı George Michael’a çıkıyordu.

Aradan geçen yıllar içinde müzikal zevklerim yerli yerine oturunca George Michael ismi yeniden karşıma çıkacaktı. Geriye dönüp baktığımda çocukluk yıllarıma dair anımsadığım şeyler arasında görüldüğü üzere Kıbrıs kökenli bu müzisyen ciddi bir yere sahipti. Konunun özüne geçerken aradan geçen otuz yılda synthesizerın birkaç ay önce vadesinin dolduğunu, bunca zaman tüm yaşantıma tanıklık ettiğini de belirtmeden geçemeyeceğim.

Kendi çocukluğumdan birkaç on yıl geriye gitmek istiyorum. Kıbrıs adasından Londra’ya göç eden Türk ve Rumlar o dönem genellikle kentin kuzeyinde yaşamaktaydı. Rum bir baba ve İngiliz bir anneden dünyaya gelen Yorgo Kiryakos Panayitu da bunlardan biriydi. 25 Haziran 1963’te dünyaya gelen bu çocuğu gelecekte herkes George Michael adıyla tanıyacaktı.

1980 ve 1990’lı yıllarda milyonlarca satan albümün sahibi olan George Michael bu süre içinde birkaç kuşağın hayatına temas etmeyi başardı. Wham ile başlayan ve üstüne her yıl daha fazla koyarak ilerleyen bir kariyer solo çalışmalarıyla da George Michael’ı bu süreçte bir pop efsanesine dönüştürmeyi başarmıştı.

MTV’nin kurulmasına neden olan isimlerden biri…

İki kişiden oluşan Wham grubu ile seksenlerde disco-pop türünde en dikkat çekici hitlere imza atan George Michael’ın bu dönemde sevilen şarkıları arasında, en başta saydığım Wake Me Up Before You Go-Go’nun yanı sıra Last Christmas, A Different Corner, Club Tropicana, Where Did Your Heart Go? gibi şarkıların yanı sıra dönemin romantik çiftleri arasında bir marşa dönüşen Careless Whisper yer alıyordu. 1986 yılında yayınlanan Music from the Edge of the Heaven albümünün yakaladığı ticari başarının ardından daha da ünlenen George Michael, sesinin berraklığıyla kazandığı geniş hayran kitlesiyle MTV kanalının kurulmasına da sebep olan isimlerdendir. Dönemin gençleri arasında Maddona ve Michael Jackson ile birlikte en çok rağbet gören üç isimden biri olan George Michael, bu yönüyle biraz dolaylı yoldan da olsa video klip çağının öncülerinden oldu.

İnsanların televizyonlarda en çok görmek istediği isimlerden biri haline gelen George Michael, sahip olduğu bu şöhreti eşine sıklıkla rastladığımız üzere solo kariyeriyle devam ettirme kararı alır. 1981 yılında tanıştığı okul arkadaşı Andrew Ridgeley ile başlattığı Wham yolculuğu, 1986’da büyük başarı yakalayan Music from the Edge of the Heaven albümüyle sona erer.

Solo kariyerinde yayınladığı beş albüm de listelerde birinci sıraya yükselen iki Grammy ve daha nice ödül kazanan George Michael, 30’u aşkın yıllık müzikal yolculuğunda yüz milyondan fazla albüm satışı yakaladı. İngilizlerin gönlünde taht kurmayı başaran George Michael, 2000’li yıllarda olgunluk dönemini hem albüm çalışmaları hem de efsaneleşmiş konserlerle geçirdi.

90’lı yıllarda George Michael dendiğinde en çok hatırlanan şey ise 1996 yılında yayınladığı Older albümünün yanı sıra 1998 çıkışlı Ladies and Gentlemen… The Best of George Michael albümü olur. Beyaz kaplı albüm, kaset, cd ve plak formatında milyonlarca eve girecekti. Müzikle içli dışlı olan evlerde bu albümlere bugün bile rastlamak mümkün.

Burada parantez açmak istediğim hem 1990’lardan hem de 2000’li yıllara ait iki önemli konser var. Bu konserlerden biri aslında George Michael’ın konuk olarak katılmakla birlikte damga vurduğu bir organizasyondu. Freddie Mercury’nin aramızdan ayrılışının birinci yılında, tarihi Wembley Stadı’nda gerçekleştirilen konserde, Queen’in Somebody to Love şarkısını seslendiren George Michael, deyim yerindeyse sahnede devleşmişti. O dönem söylenen ve benim de katıldığım görüş; Freddie Mercury’nin şarkılarını seslendirme yetisine sahip birkaç hatta belki tek ismin George Michael olduğu yönündeydi. Öyle ya Freddie Mercury’nin şarkılarını söylemek öyle herkesin hakkını verebileceği bir şey değildi…

George Michael denince aklıma gelen bir diğer konser ise sanatçının artık olgunluk dönemi olarak nitelendirebileceğimiz bir döneme tekabül ediyordu.

George Michael’ın 2011’de Royal Albert Hall’da verdiği senfonik konser daha sonra stüdyoda yaylıların da kaydedilmesiyle birlikte Symphonica adlı bir albüme de dönüşecekti. Bu albüm, sanatçının aynı zamanda tek canlı konser kaydı olma özelliğine de sahip, 2004 yapımı Patience’ten bu yana ilk albüm kaydı da olma özelliği taşıyan Symphonica, bu konseri ölümsüzleştirmesi bakımından da oldukça önemli. Kendi şarkılarının yanı sıra David Bowie, Sting ve Rufus Weinwright gibi müzisyenlerin şarkılarını da konserde seslendiren George Michael bu turne kapsamında sonrasında Paris’in ünlü Opera Garnier sahnesinde de unutulmaz bir performansa imza atacaktı. Merak edenler bu özel kayıtlara Youtube’dan rahatlıkla ulaşabilir.

2016’da David Bowie ile başlayan Leonard Cohen ile devam eden yeri dolmayacak kayıplar yılı ne yazık ki George Michael ile devam etmişti. 25 Aralık günü geçen “son dakika” haberleri George Michael’ın hayata veda ettiğini bildiriyordu. Bu yönüyle 2016, canlı dinlemeyi en çok istediğim üç ismi de hayattan koparmıştı.

Uzun müzikal kariyerini göz önünde bulundurduğumuzda nispeten az albüm üreten ancak ürettiği her şarkıyla çağına damga vuran George Michael elbette önümüzdeki yıllarda da müzik dünyasında adından söz ettirmeye devam edecek. Ses rengiyle ben var oldukça gecelerime yarenlik etmeyi de sürdürecek.

İhsan Dindar

10 yıl boyunca Milliyet Gazetesi ve milliyet.com.tr’de yerli-yabancı yüzlerce sanatçıyla röportajlar gerçekleştirdim. Milliyet.com.tr için 100’ü aşkın canlı ve banttan yayın yaptım. Beş yıl boyunca milliyet.com.tr Seyahat ve Kültür-Sanat sayfalarını yönettim. Yazılarım Milliyet Arkeoloji dergisinde yayımlandı.. İstanbul Kültür Üniversitesi’nde dört yıldır Kent Kültür, Sanat Yayıncılığı ve Sanat Eleştirisi dersleri vermekteyim. Aynı zamanda İKSV’de dijital içerikler editörü olarak çalışmaktayım.

İhsan Dindar 'in 17 yazısı var ve artmaya devam ediyor.. İhsan Dindar ait tüm yazıları gör

Avatar photo

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir