Cazcı Kardeşler
Cazın zengin geçmişinde ve günümüzde çok sayıda müzisyen aile var. Aklıma ilk anda gelenler, Ellis, Wynton, Branford, Jason ve Delfeayo Marsalisler; John Coltrane, karısı Alice Coltrane, oğulları Oran ve Ravi Coltraneler; Duke Ellington ve oğlu Mercer; Von, Bruz, George, Chico Freemanlar; Elvin, Hank ve Thad Joneslar; Jimmy, Percy ve Albert Heathler; Cannonball ve Nat Adderleyler; Jimmy ve Tommy Dorseyler; Pete ve Conte Candoliler; Michael ve Randy Breckerlar; daha yakın tarihlerde Eubanks, Lalama, Doxas, Strickland, Rodriguez, Curtis, Clayton, O’Farrill kardeşler… Atladığım, unuttuğum başkaları da vardır.
Chico Freeman, babası ve amcalarından, Cannonball Adderley, kardeşinden ya da Wynton ve Branford Marsalis, babalarından ve kardeşlerinden daha fazla tanınıyor ya da hatırlanıyorsa da sayılanların hepsi kendi müzikal üsluplarıyla caza şeref verdiler ve takdir gördüler.
Öte yandan, birisi üne kavuşmuşken diğeri -sınırlı bir çevrede saygınlık kazanmışsa da- yazılara konu olmayan, hatta caz hastaları hariç hatırlanmayan kardeşler de var. Bu yazı ile üçünü cazseverlere tanıtmak ve müziklerinden örnekler vermek istiyorum.
■ Alan Shorter
Caz sanatının en büyük ustalarından, besteci, saksofoncu Wayne Shorter‘ın bir yaş büyük ağabeyi.
Kardeşler müziğe aynı zamanda başlamışlar, lisedeyken birlikte aynı gruplarda çalmışlar. Wayne konservatuvardan derece ile mezun olurken, Alan Shorter, eğitimi aşırı muhafazakar bulduğundan ötürü yarım bırakmış. Kırılma noktası budur belki de. Küçük kardeş ana akıma kapılıp önce Art Blakey sonra da Miles Davis grubuna dahil olmuşken, Alan aynı dönemde filizlenen serbest caza yönelmiş ve ömrünün sonuna dek bu stile bağlı kalmış.
Archie Shepp’in, ikonik Four for Trane’i (1964) de dahil beş, Marion Brown’ın iki ve kardeşinin The All Seeing Eye (1965) albümünde çalmış. Trompette yer almak dışında sonuncuya bir bestesi ile de katkıda bulunmuş ki Mephistopheles, albümün geri kalanından ve Wayne Shorter’ın genel müziğinden ayrı bir havaya sahip. Alan Shorter’ın lider olarak ise sadece iki albümü var: Orgasm (1968) ve Tes Esat (1971).
60’ların ortasında Avrupa’ya taşınmış ancak zihinleri avangarta açık Avrupa seyircisi dahi müziğini yadırgamış. Ülkesine geri döndüğünde kısa süre eğitmenlik yapmışsa da sonrasında kendi halinde bir yaşam sürüp 1988’de 55 yaşında hayata gözlerini yummuş. Albümlerini dinlediğinizde, serbest cazın aynı dönemdeki diğer müzisyenlerinin çalışına benzemeyen derin, entelektüel, bazen agresif hatta yer yer anarşik, kaotik bir stili; çarpıcı cümlelelerdense izlenimci karakter sergilemeyi hedefleyen, grup müziğini öne çıkaran bir yaklaşımı olduğunu fark edeceksiniz.
Bana sorarsanız, elimizdeki iki albümü, devam etmiş olsaydı sanatsal açıdan çarpıcı eserler ortaya koyabileceğini kanıtlıyor. Heyhat, hayat!
Yeni Wayne Shorter belgeseli Zero Gravity‘de kardeşi ile ilişkisine dair bilgi var mı, bilmiyorum.
■ Bill Barron
William Barron, Jr. ya da bilinen adıyla Bill Barron, piyanist Kenny Barron‘ın 16 yaş büyük ağabeyi. Daha fazla detaya girmeden önce söylemiş olayım, muazzam bir saksofoncudur. Dokuzunda piyano ile başlamış, sonra tenora geçmiş, on yedisinde profesyonel olmuş. 1958’de New York’a taşınmış, Cecil Taylor’ın müthiş albümü Love For Sale’de (1959) ilk kaydını gerçekleştirmiş, Charles Mingus’la iki albümde çalmış, orada tanıştığı trompetçi Ted Curson ile bir grup kurmuş ve uzun süre Philly Joe Jones’un gruplarında yer almış.
1960’lardan itibaren müzik okullarında eğitmenlik ve konservatuvarda yöneticilik yaptığından ve ticari bir beklentisi de olmadığından ötürü taviz vermeden istediği müziği yapmış, seyrek de olsa albüm kaydetmiş. Kardeşinin tek albümünde çalmış ama Kenny Barron, ağabeyinin tüm albümlerine piyanosu ile katkıda bulunmuş. 60’larda Savoy için ve 80’lerde Muse için yaptıkları başta olmak üzere, mütevazı diskografisinde ihmal edilmeyi hak edecek hiç bir kaydı yok.
Bill Barron, caza özgü bir deyimle, müzisyenlerin müzisyeni. Kendine has tonu, dengine ancak Sonny Rollins gibi devlerde rastlanacak denli geniş hayal gücü, kimselere benzemeyen melodi inşa yeteneği ile her cazseverin can kulağıyla dinlemesi gerekenlerden.
■ Tommy Turrentine
Hard bop döneminin en orijinal trompetçilerinden Tommy Turrentine, soul caz ekolünün önemli müzisyenlerinden Stanley Turrentine‘nın altı yaş büyüğü. 1959-61 arasında, Paul Chambers, Sonny Clark, Lou Donaldson, Booker Ervin, Dexter Gordon, Horace Parlan gibi dönemin yıldız isimlerinin ve tabii ki kardeşinin albümlerinde çalmış olmasına rağmen kendi adına sadece bir albüm kaydetmiş. İleriki yıllarda, Archie Shepp’in Mama Too Tight (1966) ve Stanley Turrentine’nın A Bluish Bag (1967) albümlerinde yer almışsa da, bir nedenden müziği bırakıyor ve sonuncusu Sun Ra’nın 1989 kaydı olmak üzere bir kaç albüm dışında ismine rastlanmıyor. Müzikten uzak kaldığı yılların yeteneğinden hiç çalmadığına şahit olunca neden kenara çekildiğini sormadan edemiyor insan.
Eşlikçi olduklarına ve kendi adını taşıyan albümüne kulak verince, müziği bırakmasının caz dünyası için ne denli büyük bir kayıp olduğunu düşünmemek elde değil. Turrentine’ın her cümlesi anlamlı, tutku dolu ve zarif. Cümlelemesi net, trompetin tüm perdelerinde yetkin ve gizlenmeden, lafı gevelemeden büyük bir otorite ile çalıyor.
Hayat yarım kalmış öykülerden mi ibarettir?
■
Aslını sorarsanız, caz, doğası ve tarihsel gelişimi gereği zamanının en yetenekli müzisyenlerini içine almış, sadece virtüözitenin yetmediği, öne çıkmak ve tercih edilmek için şahsa özel bir üslup sahibi olmayı gerektiren bir sanat dalı. Kısa bir dönem hariç küçük bir kesimin dinlediği müzik türü olup da ortalığın müthiş yeteneklerle dolu olduğu bir alanda rekabetin yıpratıcı olmaması da beklenemez.
Düşünün ki çok yeteneklisiniz, çalışkansınız, verimlisiniz, hatta doğru yerde ve zamandasınız; aynı zamanda ihtiraslıysanız, kalabalığın arasından sıyrılmak ve hak ettiğinizi varsaydığınız onaylanma noktasına erişmek zor; dün de zordu, bugün de zor.
Bir çeşit doğal seçilim diyebileceğim bu ortamda yorulup vazgeçmek ya da güvenli bir liman bulduğunda köşeye çekilmek sık rastlanmış bir durum. Caz, ayrıca, müzisyenin yaratıcılığına imkan veren ondan beslenen bir müzik türü; dolayısıyla dünyanın her köşesinde muhteşem caz çalan ve yakın çevresi hariç kimselerin adını dahi duymadığı sayısız müzisyen var ve bu müziği icra ediyor olmanın verdiği tatmin onlara yetiyor. Yetiniyorlar demiyorum, hayır, hallerinden oldukça mutlu şekilde zanaatı icra ediyorlar.
Yoksa yarım kalan bir şey yok mu bu hayatta? Herkesin öyküsü eksiksiz şekilde düzenleniyor ve öylelikle mi bitiyor?
■
Bill Barron muhtemelen kendini güvenli ortama çekmeyi tercih etti. Tommy Turrentine içinde bulunduğu rekabet ortamından yoruldu. Alan Shorter zaten ünlü olmayı, halka malolmayı hiç istemedi.
Bize düşen hisse sanırım şu. En iyi caz müzisyeninizi henüz dinlememiş olabilirsiniz, hatta tutku düzeyinde araştırıp dinlemiyorsanız, onunla karşılaşma şansınız neredeyse hiç yok. Caz dipsiz bir kuyu…