Caz Mavisi
Caz ve Mavi. Hayatta olduğu gibi caz müzikte de mavinin önemi çok büyük. Bu yazımda kısa sunumlarla, bir radyo programı formatında, sizi cazda mavi yolculuğa çıkarmayı hedefliyorum. Cazın rengi, Dark Blue Notes’un rengi… içinden mavi geçen parçalara göz atıyor ve dinliyor olacağız.
“Blue” yani mavi kelimesi ruh hali olarak melankoliyi çağrıştırır. “Mavi Nota” diye ifade edilen notanın caz ve bluesda sıklıkla kullanılan, istikrarsız nota olarak kullanıldığını, caz ve blues için mavinin önemli bir kelime olduğunu buradan da hissedebiliriz.
Tamamen kişisel beğenilerime göre maviye dokunan caz parçalarından birkaçından bahsedeceğim. Umarım yazının sonuna ulaştığınızda size kendi mavi yolculuğunuzun seyyahı olma husunda ilham vermiş olabilirim.
“Caza nereden başlamalıyım?” diye mi düşünüyorsunuz? BURADA hoşunuza gidebilecek müzikler var.
Miles Davis – Blue in Green
Caz tarihinin hatta müzik tarihinin en kıymetli albümü kabul edilen Kind of Blue’yla başlayalım. İlk olarak, Miles Davis ve Kind of Blue albümünden Blue in Green dinleyeceğiz ama önden biraz Kind of Blue hakkında sohbet edelim. Ne dersiniz?
Miles Davis “Kind of Blue” 1959 yılının en kıymetli meyvesiydi. Tarihin en önemli kayıtlarından biri olarak nesiller boyu müzisyenler için bir referans, müzikseverler için bir kâbe konumuna gelmiş bu başyapıt, Miles’ın Coltrane’in de kendisi gibi bir star olmasına vesile olduğu kayıtlardan biriydi. Turgay Yalçın’ın “Miles Davis & John Coltrane” başlıklı yazısında bu iki ismin müzikal hayatları üzerine derinlemesin bilgi sahibi olmak için BURAYI ziyaret edebilirsiniz. New York’daki Columbia 30th Street Stüdyolar’ında kaydedilmişti. Eski bir kilise olan yapı geniş tavanlı ve oldukça gösterişliydi ama müzisyenler fiziksel olarak birbirlerine yakındı. Bu yakınlık kayıtlar sırasında büyük avantaj sağlamaktaydı. Aslında kayıt günü kayda girildiğinde tarihin en önemli albümünü yaratmak için çabalanmamıştı. Sebeplerini emsal bir albümle karşılaştırmalı olarak açıklamak isterim.
Cazın altın çağının önemli kayıtlarından 1964 tarihli John Coltrane, Love Supreme kaydını örnek alalım. John Coltrane bu önemli kayıt öncesi evine kapanır çalışır, çalışır ve Musa peygamberin Sina Dağı’ndan dönüşü gibi koltuğunun altında Love Supreme’i kağıt üzerinde tamamlamış olarak döner. Bu hazırlığın aksine Kind of Blue ise kümülatif bilgiyle oluşturulan bir sinerjinin ürünüdür. O kayıtlar sadece planlanan günlerde kaydedilen sıradan kayıtlardı. Yedi saat süren kayıt bittiğinde ortaya çıkan kaydı muhteşem bir esere dönüştüren şey ise enstrümanların gerisindeki isimlerin her birinin birer caz öncüsü olmasıydı. Her kayıt tek seferde kaydedilmişti. “İlk fikir en iyi fikirdir” düşüncesi albümün oluşumunda pusula olmuştur.
Pikabınızda dönmeye başladığında her saniyesinden farklı bir keyif alacağınızı garanti edebileceğim bir kayıt. Oluşan fikir cazın doğuş hikayelerini cebinize koyup yürümek, gelecekçi bir kompozisyon yakalamak ve yolda birlikte yürüdüğünüz gerçek bir dostunuza bir şeyler itiraf etmek kadar kalbe yakın bir performans yaratmaktı.
Miles, hem çok yetenekli hem de müziğe başlayış hikayesi bakımından şanslı bir adamdı. Müziği kaynağından öğrenmişti. 18 yaşında dönemin en önemli lideri Charlie Parker’la çalışmaya başladığında onu diğer müzisyenlerden ayıran bir özelliği daha ortaya çıktı. Müzik bilimcilerinin yorumlarında dikkatimi çeken bir ifade vardı; Bu görüşe göre Charlie Parker’ın 10 kelimeyle söylediği bir cümleyi Miles sadece 3 kelimeyle ifade edebiliyordu. Bu benzetme, yalınlığını ifade etmeye çalışıyordu belli ki. Albümde yakaladığı tonla trompet sesinin evrilmesinde bir mihenk taşı olmuştur. Başka bir ifadeyle trompet enstrümanının ya da müziğin kalite sınırlarını saptayan bir ölçüte dönüşmüştür. Şimdi bu masmavi albümden üzerine mavinin iyice bulaştığı Blue in Green’i dinleyelim.
John Coltrane – Blue Train
“Müzik kendisi için konuşmalı. Ben notalar arasına teknik herhangi bir şey koymamayı tercih ederim. Böylelikle dinleyici, müzikte kendisi için ne bulacağına kendisi karar verebilir” diyor efsanevi saksofoncu John Coltrane. Miles’ın Kind of Blue albümünde çalması Coltrane’i Miles gibi bir star olmasına olanak tanımıştı. Coltrane’in son hızla giden treni çağrıştıran bir lakabı vardı “Trane”
Eğitmen ve yazar Leroi Jones bir diğer ismiyle Amiri Baraka, Coltrane’in yıllar içinde mükemmelleşen çok katmanlı çalışını çok doğru ifadelerle kaleme almış;
“Trane`in bir soloda çaldığı notalar, biri diğerini izleyen notalar olmaktan çıkardı. Notalar birbirinin peşinden hızla koşar, işe birçok alt ve üst ton karışırdı. Bu tarz, birçok farklı akoru hızla çalan, ama yine de belirli notaları ve alt tonların titreşimlerini hissettiren bir piyanistin yaptığı etkiyi uyandırırdı…”.
1957 yılı caz müzisyenleri için oldukça hareketliydi. Pek çok müzisyen stüdyolarda nefis albümlerin oluşması için emek harcıyordu. New Jersey’deki Van Gelder Studio aynı yıl pek çok önemli albümün kaydına ev sahipliği yapmıştı. 15 Eylül tarihli Blue Train, Coltrane’nin doğuştan gelen liderlik yeteneklerinin sonik kanıtlarıyla doludur. Sadece melodileri ele almıyor, aynı zamanda hem sert bir bop hem de hassas balladrının çok yönlü bir yorumcusu olarak kendini yeniden konumlandırıyor.
Şimdi dinleyeceğimiz Mavi temalı parçamızda Coltrane’e trompette Lee Morgan, trombonda Curtis Fuller, piyanoda Kenny Drew basta Paul Chambers ve davulda Philly Joe Jones eşlik ediyor. Dinliyoruz…
Grant Green – Am I Blue
Cazda mavili müziklerden süren yolculuğumuz Grant Green’den mavinin melankolisine yakışır bir parça olan Am I Blue ile devam ediyor. Big John Patton’ın performansa renk katan hafif bir enstantane kabul edebileceğimiz geniş bir vibrato üzerine Grant Green’in dizdiği tane tane cümleleriyle kısa hikayeciklerle oluşturulmuş melankoli dolu bir parça. Bu albüm genel olarak donuk hatta, sıkıcı anlar bile var. Bu sebeptendir Am I Blue gitarist Grant Green’in 1960’lar döneminin pek önemli kabul edilmeyen kayıtlarından biri ama yine de “Am I Blue” benim not defterimde yerini alıyor.
Red Garland – It’s a Blue World
Sıradaki mavili parça Red Garland’dan “It’s a Blue World” Garland ilginç bir piyanist. Müziğe klarnet ve alto saksafonla başlamış ama kısa sürede doğru yolu bularak piyanoya geçmiştir. İlginç özelliklerinden biri de boks geçmişi. Orta siklet boks deneyimi olan Garland genç Sugar Ray Robinson’la bile dövüşmüş. Pek çok önemli müzisyenle kayıtlar yapmıştır ama kariyeri açısından en önemli aşamaları hiç şüphesiz Miles Davis Quintet’le 1958 yılına kadar yaptığı Prestige döneminin incisi 4 önemli albümü Workin, Steamin’, Cookin’ ve Relaxin’ with Miles Davis albümleriyle kat eder. Red Garland Trio’yu 1958 kaydıyla dinliyoruz It’s a Blue World. Garland’la ilgili detaylı bir yazı için size Mine’nin bu yazısına davet ediyorum.
Thelonious Monk – Blue Monk
Mavinin dokunduğu müzikleri arasında gezindiğimiz yolculukta yer alan son parça ise Thelonious Monk’tan. Benzersiz bir doğaçlama stili olan Monk’u farklı kılan pek çok özelliğinden sadece biri Duke Ellington’dan sonra en çok kayıt yapan caz bestecisi olması. Ama işin garip kısmı bunu yalnızca 70 civarı parçanın farklı kayıtlarıyla oluşturmuş. “Monk Diyarında Bir Gezinti” için BURAYA buyurun.
Thelonious Monk’u unutulmaz bestesi Blue Monk’u Percy Heath ve Max Roach’lu üçlüsünden dinliyoruz.
*
Dark Blue Notes sosyal medya hesaplarını takip edin, caz dünyasındaki gelişmelerden, yeni çıkan albümlerden, yaklaşan konserlerden haberdar olun: Instagram, Twitter, Facebook.